Terör sorunu demenin sorumsuzluğu - Ahmet İnsel

22 Haziran 2010 14:37  

 

Terör sorunu demenin sorumsuzluğu - Ahmet İnsel

Kürt sorunu terör sorunu değildir. İki nedenden dolayı değildir. Birincisi, Türkiye’de Kürt kimliğiyle yurttaş olarak yaşamak isteyenlere bu hak tanınmamaktadır. Türkiye’de Kürt kökenli yurttaşlar Türkleştikleri oranda herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmazlar ama bu Kürt kimliğinin tanındığı anlamına gelmez. Kürtçenin, resmi dil olan Türkçe’nin yanında, anadil olarak eğitim ve öğretimde kullanılması hakkı başta olmak üzere, kültürel kimlikle ilgili bir dizi hakkın kullanılması serbest olmadığı için Kürt sorunu vardır. Bu hakkı, çok dilli belediyecilik olarak hayata geçirmek isteyen belediye başkanları görevden alındıkları için, haklarında ceza davası açıldığı için vardır.

Kürt kimliğiyle yasal siyaset alanında var olmak isteyen, seçimlere katılan, seçim barajı gibi binbir engellemeye rağmen ısrarla parlamentoya girmeyi başaran siyasal partilerin 20 yıldan beri birbiri ardına kapatılıp, yöneticilerine siyasal yasaklar getirilmesi, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp hapsedilmeleri yüzünden vardır. Katliamlarla, yargısız infazlarla, dalga dalga tehcirlerle kimlik tanınması taleplerinin onyıllardır sindirilmesine tepki olarak vardır. Bütün bu nedenlerden ötürü, Kürt kimliğinin lafta değil, günlük yaşamın detaylarında somut olarak tanınması talebi, bugün çok daha kemikleşmiş ve içselleştirilmiş biçimde dile getirilmektedir.

İkinci neden, PKK ile ilgili. PKK’nın salt bir terör örgütü olarak tanımlanmasının devlet baskısı politikalarına meşruiyet yaratmak ve karşı propaganda dışında anlamı yoktur. PKK, terör yöntemlerini de kullanan, silahlı bir isyan hareketidir. Terör örgütü düzenli orduyla saatlerce çarpışmaz. 50 kişilik birliklerle baskın düzenlemez. Kentin kalabalık bir noktasına bomba koyar. PKK esas olarak silahlı isyan hareketidir.

Ne kadar şiddete başvurmayı meşru görüyor, terör yöntemlerine başvurmakta sakınca görmüyor olsa da, PKK’yı salt terör örgütü olarak damgalamak, ya devekuşu gibi başını kuma gömmektir ya da sorunun bu haliyle devam etmesini, alternatif çözüm yollarına tercih etmek demektir.

Düzenli bir orduya karşı saatlerce çarpışan, ülkenin dört-beş ayrı yerinde eşzamanlı baskınlar düzenleyen, Meclis’teki Kürt kimliği merkezli siyasal partiyi kısmen yönlendirebilen, kadınların eşitlik mücadelesinde önemli bir aktör olan, Türkiye’de Kürtlerin hepsiyle değil ama azımsanmayacak bir kesimiyle kendisi arasında az veya çok özdeşlik hissi yaratan bir örgüt, PKK. Yasadışı olduğu kuşkusuz, demokratik çözüm açısından meşru bir taraf olup olduğu tartışmalı bir örgüt. PKK da kendini yasal bir örgüt olarak değil, bir isyan hareketi olarak tanımlıyor. Birkaç farklı yüzü olan bu örgüte, salt terör örgütü olarak bakmak, onu dış güçlerin taşeron örgütü olarak göstermeye çalışmak, sadece görmek istediğimize bakmak anlamına geliyor. Bunun sonucunun ne olduğunu yılların tecrübesiyle biliyoruz.

Bu isyan meşru mudur? Sorun burada düğümleniyor. Son ve önemli adımı 1984 Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla atılan Kürt isyanları zincirini ele aldığınızda, bunları gayrimeşru ilan etmek için ne kadar bahane üretirseniz üretin, laf değil sonuç önemlidir. İsyan devam etmektedir. Kürt sorununu çözmek için silahlı ayaklanmadan başka bir yol mümkün değil midir? Herhalde ve umarız ki mümkündür ama bunun yolunun bölgeye yatırım, aş ve iş vaatleriyle sınırlı kalmaması, bunun esas olarak kimlik tanınması talebi olduğunun kabulü koşuluyla.

PKK isyanı, başarılı mıdır? Eğer bu isyanın amacı, uzun vadede Türklerle Kürtler arasında bir uçurum yaratmak ise, bir çeyrek yüzyıldır devam eden bu isyanın amacına doğru yol aldığını söyleyebiliriz. Ne var ki Türklerle Kürtlerin adım adım bir arada yaşayamaz hale gelmelerinde PKK kadar, Türk tarafı da sorumludur. Hâkim unsur olarak, adım atması gereken, diğerinin eşitliğini kabul etmesi gerekenler, Türklerdir. Eğer Türkler, hükümet açılım lafı edince, Kürt kimliğinin tanınması konusunda çok küçük de olsa bir iki adım atınca, CHP ve MHP’nin merkezinde yer aldığı milliyetçi cepheye doğru yüzlerini dönüyorlarsa, haldeki kilitlenmenin ve sorunun akutlaşmasının esas sorumluluğunu da üzerlerine alıyorlar demektir.

Bugün Türkiye, birkaç ay içinde, kendi toprakları üzerinde, muvazzaf askerler, askerliğini yapmakta olan gençler ve PKK militanları, yüzden fazla insanını çatışmalarda, baskınlarda, mayın patlamalarında kaybetmiş bir ülkedir. Bu adı konmamış bir savaş halidir. Bu savaşın devam etmesinden sadece PKK değil, ‘devlet aklının’ apoletli ve apoletsiz sözcüleri sorumludur; AKP ve bir o kadar CHP ve katbekat MHP sorumludur.

Biz, bugüne kadar olduğu gibi doğru bildiğimiz yolda yürürüz diyenler, bunun sonucunun ne olduğunu da biliyorlar demektir. Ve bu akılla geldiğimiz yer uçurumun kenarıdır.


Ahmet İnsel/Radikal

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0