Giderayak!

29 Ekim 2013 21:31 / 1159 kez okundu!

 


HADEP Diyarbakýr Belediyesini aldýðýnda, derin devlet de, görünür devlet kurumlarý da; Nasýl olsa bu kuþatmaya dayanamaz, birkaç ayda býrakýr kaçar giderler diye düþünüyorlardý. Ama öyle olmadý. Ýnadýna direndik.


2013 Ekim ayý itibariyle yaklaþýk ondört yýldýr iþçi kadrosunda ama filli olarak Baþkan Danýþmaný unvanýyla çalýþtýðým Diyarbakýr Büyükþehir Belediyesi’nden çalýþma sürem epeydir dolduðundan emekliliðimi istedim ve oldum. Þu anda Sosyal Güvenlik Kurumu iþlemleri gerçekleþtiriyor.

1999 yýlýndaki yerel seçimlerde HADEP (Halkýn Demokrasi Partisi), baþta Diyarbakýr Büyükþehir Belediyesi olmak üzere Türkiye Kürdistan’ýnýn elli yerleþim yerinde belediyeleri almýþtý. Seçimlerden önce bir televizyon programýndaki tartýþma programýnda HADEP belediye baþkan adayý Feridun Çelik’e sormuþtum. Bugüne kadar iktidar ve belediyecilik deneyiminiz yok. Ayrýca kadrolarýnýz da böyle bir yapýya henüz uygun deðil. Nasýl yapacaksýnýz bu iþi, diye. Feridun Bey yanýtlamýþtý. Partili olsun ya da olmasýn nitelikli ve sorumluluk üstlenen arkadaþlara görev teklif edeceðiz.



Bu anlayýþ çerçevesinde Feridun Çelik Diyarbakýr Büyükþehir Belediye Baþkaný olduktan yaklaþýk yirmi gün sonra beni de bir grup arkadaþla birlikte göreve davet eti. Olanaklar çok kýsýtlýydý. Derin devlet de, görünür devlet kurumlarý da; Nasýl olsa bu kuþatmaya dayanamaz, birkaç ayda býrakýr kaçar giderler diye düþünüyorlardý. Ama öyle olmadý. Ýnadýna direnildi / direndik. Çevremizi, iliþkilerimizi, dostluklarýmýzý kullandýk. En büyüðü de halkýn sarsýlmaz iradesi ve kararlýlýðý idi.

Hiç unutmam seçimlerin alýnmasýnýn birinci yýlýnýn içindeydik. Fiskaya bölgesinde kangren haline gelmiþ halkýn bir yol talebi vardý. Zor þartlar içinde o yol açýlmýþ ama henüz asfaltý dökülmemiþti. Bir grup gazeteci çalýþmalarý yerinde izlemek üzere þehre gelmiþti. Baþkan vekili ile birlikte o mahalleye gittik. Araçtan indik, Karþýmýza çýkan ilk vatandaþa gazetecinin biri sordu. Nasýl, belediyeden memnun musunuz, diye. Vatandaþýn yanýtý gazeteci açýsýndan þaþýrtýcýydý. Bak gazeteci abi, sen þimdi düþünüyorsun ki, biz bu belediyeden sýrf yolumuzu yaptý diye memnun olduðumuzu söyleyeceðiz. Öyle deðil. Yolumuzu yapmasalar da, hizmet getirmeseler de! Onlar bizim çocuklardýr ya! Orada otursunlar ve orasý bizim belediyemizdir diyelim yeter.

Ýþte halkýn ilgisi ve sahiplenmesi böyleydi. Yükümüz aðýrdý, sorumluluðumuz büyüktü. Çok basit talepler için dahi belediye, devlet kurumu olmakla birlikte, devlet kapýsýna gittiðimizde en hafifinden “terörist” ya da “terörist yardakçýsý” muamelesi görüyor, reddediliyorduk.

Marmara depremi sonrasýnda belediyenin bodrum katýnda yardým toplama merkezi oluþturmuþ, bir de komite kurmuþtuk. Her akþam toplanan giyecek, gýda ve her türlü yardým malzemesinin gelen ve yollanan listesini valiliðe ve ilgili birimlerine ulaþtýrmak zorundaydýk. Gerekçe basitti; siz bu malzemeleri depremzedelere deðil, daða yollayacaksýnýz.

Aslýnda o günlerin belki ilerde kitabý yazýlýr. Çok uzun hikâyeler…

Kendi adýma daha çok kent kimliði, kent kültürü üzerinden sorumluluklar üstlendim. Üç dönem çalýþtým. Bir dönem 1999-2004 arasý Feridun Çelik’le. Ýki dönem de 2004-2013 arasý Osman Baydemir’le. Kimi kez baþkanlar görevlendirme yaptýlar. Çoðu kez de durumdan vazife çýkararak ben kendim düþünce, fikir üreterek projeler sundum, fikri katkýlarda bulundum.

Binler yýllýk Diyarbekîr surlarýnýn çevresi uzun yýllardý kuþatma altýndaydý. Surlar yýkýlýp dökülüyordu. Kahveler, çayhaneler, tavacýlar, kebapçýlar, ciðerciler, velhasýl iþgalciler üç kuruþ daha fazla kazanayým diye umursamýyorlardý. Dönemin baþkaný Sayýn Feridun Çelik’le bir gün sohbet ederken dedim ki; Baþkan çok iyi asfalt yaparsýnýz ve birgün görev süreniz dolar sizden sonra gelen beton asfalt döker sizin yaptýðýnýz unutulur. Ama eðer tarihe geçip kalýcý olmak istiyorsanýz þu surlara bir el atýn, etrafýný iþgalcilerden temizleyin. Temizleyip sahiplenin ki þehremini olarak adýnýz tarihe yazýlsýn.

Belki baþkalarý da demiþtir. Ama ben danýþman sorumluluðumla bu düþüncemi ve yapýlmasý gerekeni ilettim baþkana. Bir süre sonra tarihi adým atýldý ve sur dipleri o Kürt iradesinin kararlýlýðýna eyvallah ederek iþgalcilerden temizlendi. Sonraki dönemlerde de o karar sürdürüldü. Ýþte bugün þehre gelen konuklar surlarýn iç ve dýþ çeperlerinde yemyeþil bir kuþak görüyorlarsa o günlerin ve o kararlýlýðýn eseridir.

Kentin Alipaþa Mahallesinde devasa bir Kürt Konaðý vardý. Belediye Baþkaný Sayýn Osman Baydemir bir keresinde bana itiraf etmiþti. Kendisi Ýnsan Haklarý Diyarbakýr Þube Baþkaný iken bütün þehri dolaþmýþ ve birgün olanak olursa bu konaðý Ýnsan Haklarý Müzesi yapmak isterim demiþ kendine. Ýþte o konaðýn sahiplerinden kentin 1963-73 yýllarý arasýnda Diyarbakýr Belediye Baþkanlýðý yapmýþ þahsiyeti Nejat Cemiloðlu Aðabey birgün beni aradý. Ve dedi ki Þeyhmus’cuðum beni Kültür Bakaný ýsrarla arýyor. Diyor ki Cemilpaþa konaðýný bize verin. Restore edip devletin kültür kurumlarýndan biri haline dönüþtürelim. Fazla direnemeyeceðim galiba, ne diyorsun?

Dedim ki Nejat Aðabeye; Abi biliyorsun bu devlet sizin kardeþiniz rahmetli Felat Abiye cezaevinde dýþký yedirdi. Felat Abi hapisten çýktýðýnda çok öfkeliydi. Ama öfkesini yenmeyi bildi. Konakla ilgili sorulduðunda da ‘umarým bu konak birgün Kürt çocuklarýna kendi ana dillerinde ders veren bir kurum haline dönüþür. Dilerim ben ölmeden o günleri görürüm’ demiþti. Eðer siz konaðý devlete verirseniz Felat Abinin kemikleri sýzlar dedim. Peki, ne yapalým deyince Nejat Cemiloðlu aðabey, Büyükþehir Belediyesine hibe edin. Ben size baþkanla randevu ayarlayayým. Ýstanbul’dan çekin gelin bir günlüðüne Diyarbakýr’a dedim.

Belediye Baþkaný Sayýn Osman Baydemir’le konuþtum. Nejat Bey de geldi, protokol imzalandý. Ve birkaç yýldýr restorasyonu ve iþlevlendirilmesi süren sur içinde ikibin metrekarelik devasa Cemilpaþa Konaðý birkaç ay içinde þehrin ve bölgenin Hafýza Merkezi, Kent Müzesi olarak açýlýyor ve tarihe geçecek.

Ýstanbul’da birgün Nevizade’de oturuyoruz, Mýgýrdiç Margosyan ve Surp Giragos Kilisesi Vakfý baþkaný Ergun Ayýk’la. Daha önce de tavaný çöküp zemininde koca bir moloz yýðýný oluþmuþ ve Feridun Çelik döneminde 750 römorkla ancak temizlenebilmiþ Diyarbakýr’ýn Gavur Mahallesindeki Surp Giragos Ermeni Kilisesinin akýbetini konuþuyoruz. Patrikhane ikna edilmiþ uzun yýllardýr hayalimiz olan ve ah birgün bu kilise onarýlýp þehre yeniden kazandýrýlsa dediðimizi dillendiriyoruz. Soruyor Ergun Bey ve Margosyan Hoca, Acaba belediye bir miktar katýlýmla bu restorasyon projesine ortak olur mu?

Ben baþkanla konuþurum, diyorum. Birkaç gün sonra Diyarbakýr’a dönünce baþkana anlatýyor ve bu projenin çok önemli olduðunu yüzleþme, özür, telafi dediðimiz meselenin ancak böyle iþlerle vücut bulacaðýný anlatýyorum. Yüzde on, ya da onbeþ gibi bir bütçeyle katýlsak iyi olur diyorum. Baþkan tamam gelsinler görüþelim, diyor. Birkaç gün sonra Ergun Bey ve Margos hoca Diyarbakýr’a geldiler. Baþkan hepimizi þaþýrtarak biz size borçluyuz. Yüzde otuzla bu projeye ortaðýz diyor. Restorasyonun baþlamasý ile bitmesi üç yýlý buldu. Bugün son iki yýldýr Diyarbakýr Surp Giragos Ermeni Kilisesinin çan sesleri ile Dört Ayaklý Minarenin ezan sesleri artýk birbirine karýþýyor. Ermeni diasporasý bu iþin erdemini anlatýyor.

2003 ya da 2004 yýlýydý Diyarbakýr Büyükþehir Belediyesi Kültür Sanat Festivalini yaptýk. Bir süre sonra Mülkiye Müfettiþleri geldi. Soruþturma açmýþlar. Festival Koordinasyonunda görevli olanlarýn ifadesi alýnýyor. Beni de çaðýrdýlar. Müfettiþ sordu; Hadi Türkçe ile birlikte Kürtçe konuþmalarý, yazýlarý, müzikleri anladýk. Peki, bu Ermenice, Süryanice dilleri ne oluyor?

Bak dedim sayýn müfettiþ; býrakýn belediye kimliðimi, ben bir aydýn olarak bu coðrafyanýn çok dilli, çok kültürlü, çok dinli, çok etnisiteli hâlini severim. Ve bu hâlin yaþamasý, yaþatýlmasýný isterim. Belediye dediðin, hizmet üretirken bunlarý yapmalý. Ve bir belediyeyi bunlarý yaptýðý için deðil, eðer yapmaz ise asýl o zaman sorgulamalý. Yazý ve ifademin altýný imzalayayým. Cezam neyse razýyým, dedim.

Dedik ya! Uzun hikâye, kitabý yazýlýr ve sözlü tarih yöntemiyle dönemin tanýklarý paylaþýr dilerim o günleri, yaþananlarý.

1999 Mayýsýnda göreve baþlarken Belediye Baþkaný Feridun Çelik’e mal beyanýnda bulunmuþtum. Gerek var mýydý diye sormuþtu. Benim açýmdan var demiþtim. Hâla içinde oturduðum bir evim, bir arabam, kirada olan bir dükkaným, Diyarbakýr Elazýð Arasýndaki Hazar gölü kýyýsýnda mütevazý bir kooperatif evim var diye beyan etmiþtim 1999’da. 14 yýl sonra dükkâným yok, sattým. Neyim var idiyse þimdi bir eksikle yeniden mal beyanýnda bulunarak giderayak hayat kavgasý nedeniyle çalýþma hayatýna nokta koyuyorum. Yeni ve daha yoðun iþlere merhaba diyebilmek için.

Ýþi yazmak ve yazmayý hayatýnýn vazgeçilmezi olarak uygulayan bilir ancak benim ne demek istediðimi. Keþke yazmak üzerinden, kitaplar üzerinden hayatýný sürdürerek, baþka bir iþte çalýþmak durumunda kalmasaydý yazarlar. Ama maalesef kalemin, yazýnýn hükmü hayatý sürdürmeye yetmiyor bu tuhaf ülkede.


Þeyhmus DÝKEN

26.10.2013

Son Güncelleme Tarihi: 31 Ekim 2013 15:07

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.