ROMAN’dan HİKAYE
07 Nisan 2011 14:57 / 7173 kez okundu!
Birçok Çingene (Roman) gibi kökenini yıllarca, hatta 33 yaşına kadar saklayan Serpil Özkasap, bir gün Arapça öğreten bir hocaya "Hocam, çingeneler Müslüman olabilir mi?" diye sorar. Hoca'nın "Hayır onlar asla Müslüman olamaz!" demesi üzerine "Dindar bir çingene olduğunu ve İslamiyet'in hiç kimsenin tekelinde olmadığını söyler. Özkasap, bu ve buna benzer pek çok olaydan sonra artık çingene olduğunu saklamaz ve daha önce türbanla söylediği ilahileri türbansız söylemeye başlar. Ama artık o, istenmeyen bir kadın olmuştur. Adı ve şöhreti olur ancak hiçbir zaman parası olmaz.
Ne yazık ki pek çoğumuz tarafından sadece eğlendirdikleri sürece sevilen, eğlence bittikten sonra görmezden gelinen hatta hoşlanılmayan ve hatta aşağılanan “Çingeneler” bundan böyle yalnızca eğlendirmek için değil, düşündürmek için de aramızda olmak istiyorlar. Onlar hayatın her alanında olmak istiyorlar. Akademisyen de olmak istiyoruz, Meclis’e de girmek, temsil edilmek istiyoruz diyorlar.
Bugünden itibaren İzmirizmir.Net’teki bu köşesinden ROMAN’dan HİKAYE başlığı altındaki yazılarıyla bizlerle olacak sevgili Serpil Özkasap’a, aramıza hoş geldin diyoruz.
ROMAN'dan HİKAYE... ROMAN'dan HİKAYE... ROMAN'dan HİKAYE... ROMAN'dan HİKAYE
1 Nisan’da her ayın ilk cuma günü İzmir/Türkan Saylan Alsancak Kültür Merkezinde yapılan Türkiye küçük Millet Meclisi’nin nükleer enerji ve genel seçimler konulu toplantısına davetliydim.
Toplantı sabah 10.00’da başlayacaktı. 06.00’da kalkmama rağmen saatimin azizliğine uğradığımdan 45 dakika geç kalmıştım. Toplantı salonuna girdiğimde CHP Milletvekili aday adayı Mimar Fatma Gündoğan sunum yapıyordu. Geç kaldığım için tam olarak ne anlattığını anlayamadım. Sanırım konut projesiydi. Tabandan ısıtma sistemini anlatıyordu.
Daha sonra söz alan konuşmacılardan bir bey, nükleer enerjinin tehlikelerinden söz ederken; Türkiye daha çöp arıtma sisteminde bile başarısız olduğunu, atıkların toprağa ve denize atıldığını söyledi. Nükleer enerjinin Türkiye’deki insanların hayatını bitireceğini önemle vurguladı.
Burhanettin Kansızoğlu söz alarak, Çernobil’de yaşanan radyasyon felaketinin zararlarını gördük. Madem zarar görüyoruz, bari biraz da faydalarını görelim diyerek nükleer santrallere karşı olmadığını söyledi.
Yalçın Kocabıyık, nükleer enerjinin dikkatsizlik sonucu felaket getirdiğini, dikkatli olunursa en son teknoloji kullanılarak, en üst güvenlik yöntemleriyle nükleer enerjiden faydalanabileceğimizi, dünyanın gerisinde kalmamamız gerektiğini belirtti.
Genel Seçimler konulu yerel gündem bölümünde CHP ve AK Parti’nin kadın milletvekili aday adayları, kadınların haklarını kadınlar korur diyerek, mecliste daha fazla kadın olmasının gerekliliğini anlattılar.
Roman Derneği Başkanı Abdullah Cıstır, romanların da siyasette olmalarının vaktinin geldiğini, ayrımcılıkla mücadele edenlerin de ayrımcılık yaptığının altını çizdi. Gerekirse tek tek bütün milletvekillerinin kapısının önünde yatıp, Romanların sesini duyuracağını söyledi.
Toplantının moderatörü ve İzmir küçük Millet Meclisi hamalı Pervin hanım bir ara, internette bulduğu küçük bir çocuğun nükleer enerji ile ilgili mini konuşmasını dinletti. Çocuk şöyle haykırıyordu: “Be kardeşim, sen neden radyasyon yayan bu santrali mahallemize yerleştirmek istiyorsun? Fakiriz diye mi bizi zehirlemek istiyorsun? Paran var, şirketin var. Tamam, anladık. Paran batsın! Şirketin batsın! İnsan hayatından önemli mi bu? Benim geleceğimi mahvetme! Zehirleme bizi! Git dağlara kur santralini” diyerek avaz avaz pervasızca bağırıyordu…
Aaaahhh!.. aaahhh be çocuğum!..
Herkes hizmet ettiğini ve edeceğini söylüyor. Fakat kime ve kimlere?
Günde sekiz on saat çalıştırılan ve ayın sonunda eline geçen para bir kilo et parasına bile yetmeyen bir yerde kim kime hizmet ediyor? Kim kime?
Kim kime hizmet edeceğinin sözünü veriyor bilinmez ki?..
Serpil ÖZKASAP
04.04.2011