Selim Ay’ın terfisi mahkemelik oldu

15 Ağustos 2012 11:42  

 

Selim Ay’ın terfisi mahkemelik oldu

İşkence suçlusu Ay’ın İstanbul’a “Terör Şefi” atanmasına karşı İçişleri Bakanlığı’na dava açıldı: Sicili işkenceyle özdeştir; terfisini iptal edin

Hüseyin Özkara/Ankara

İşkence ve tecavüzle suçlanan Sedat Selim Ay’ın, Terörle Mücadeleden Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na atanması yargıya götürüldü. Avukat Ergin Cinmen, Danıştay Başkanlığı’na sunulmak üzere Muğla’nın Bodrum İlçesi’ndeki Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dün verdiği üç sayfalık dilekçe ile Ay’ın atanmasına ilişkin Bakanlık düzenleyici işleminin iptali istemiyle İçişleri Bakanlığı’na dava açtı. Dilekçenin yaklaşık 10 sayfadan oluşan eklerinde, Sedat Selim Ay’ın işkence ve tecavüz suçlarında bulunduğunu iddia eden bazı kişilerin açıklamalarını içeren internet alıntıları sunulurken, bu belgeler, medyada ve özellikle Taraf ’ta yer alan haberlerin bir bölümünden oluştu. Ayrıca, TBMM’de grubu bulunan siyasi parti temsilcilerinin Ay‘ın terfisini doğru karşılamadıklarına yönelik beyanlar da ekte yer aldı. Dilekçede, şu ifadelere yer verildi:

Terfiden davacıyım...

İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2. maddesinde yer alan “kişisel menfaatin ihlal edilmesi” koşulu gerçekleşmiştir: Anayasanın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin niteliklerini belirlemiştir. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, milli, demokratik, laik sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk Devleti, yurttaşları ile ilişkisinde hukuku egemen kılan devlettir. Hukuk yalnızca yürütmenin ve yasamanın şekli tasarrufları ile oluşmamaktadır. Bu tasarrufların meşruiyeti, uygar âlemin kabul ettiği evrensel standartlara uygun olmasından geçmektedir.

1- İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2. maddesinde yer alan “kişisel menfaat” kavramı ve bu kavramın sosyal yaşamımdaki karşılığı kamu hizmetlerinden yararlanma hakkımı da içermektedir. Bu hakkım ihlal edildiğinde kişisel menfaat hakkım da ihlal edilmiş olacaktır. Sedat Selim Ay gibi bir polis memurunun Terörle Mücadele birimi gibi bir emniyet biriminin başında olması, benim de içinde olduğum bu ülkenin yurttaşları için potansiyel bir tehlike arz etmektedir. Bu nedenle tüm yurttaşlar gibi benim de, İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/b maddesi çerçevesinde davacı sıfatımın bulunduğu açıktır.

Sicili işkence ile özdeş

2- Türkiye’nin işkencenin önlenmesi için imzalamış olduğu bir dizi uluslararası sözleşme bulunmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi, İşkencenin Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, AİHS’nin işkenceyi mutlak olarak yasaklayan 3. maddesi ve daha bir dizi uluslararası sözleşme ile Türkiye, iktidarın da deyimiyle “işkenceye sıfır tolerans” taahhüdünün altına girmiştir. Bu taahhüt aynı zamanda Anayasanın 90. maddesinin gereği de olmaktadır. Bu taahhüt, yalnızca işkencenin olmayacağına dair söz verilmesiyle gerçekleştirilemez. Bu taahhüt ancak, siyasi iktidarın samimiyetini test eden bir dizi idari kararla yerine getirilebilir. Bu kabil kararlardan en önemlisi ise emniyet teşkilatına alınacak ve bu teşkilatın karar birimlerinin başına getirilecek kişilerinin sicillerinin temiz olmasından geçecektir. Oysa Sedat Selim Ay’ın sicili son derecede olumsuzdur. Adı neredeyse işkence ile özdeş hale gelmiştir. AİHM verilerine göre Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını kabul ettiği 1987 tarihinden bugüne kadar gelen süreç içinde mahkemeye gönderilen her yüz dosyadan 95’inde ihlal kararı çıkmıştır. Bu ihlal kararlarının önemli bir bölümü kolluğun yurttaşlarına uyguladığı işkence ve kötü muameleden kaynaklanmaktadır. Ülkemizin insan hakları karnesi bu derecede sorunlu iken, Sedat Selim Ay gibi olumsuz bir sicile sahip polis memurunun Terörle Mücadele biriminin başına getirilmesi idarenin takdir yetkisinin sınırlarını fazlasıyla aşmaktadır.

Takdir yetkisi keyfî olarak kullanılamaz

3- Yaşanan bu durumu idarenin takdir yetkisi ile izah edebilmek de mümkün değildir: İdare, takdir yetkisini keyfî olarak kullanamaz. Yukarıda da belirtildiği gibi bu yetkinin sınırları Hukuk Devleti kavramının sınırlarına kadardır. Öncelikle belirtelim ki idarenin takdir yetkisinin olması bu yetkinin keyfî bir şekilde kullanılması anlamına gelemez. İdarenin takdir yetkisinin kapsamı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 1980 tavsiye kararında genel olarak şöyle tanımlanmıştır: Takdir yetkisinin uygulama alanı bakımından idari işlem, gerçek ve tüzel kişilerin hak, özgürlük ve çıkarları üzerinde doğrudan etkide bulunabilecek, kamu gücüne dayalı karar ve önlem biçimidir. (...) İdare takdir yetkisiyle kendisine tanınan amaç dışında bir amaç gütmemeli, nesnellik ve yansızlık içinde olaya uygun verileri göz önünde tutmalıdır.(...) Takdir yetkisine giren işlemler yargının ya da bağımsız bir organın hukuksal denetimine açık olmalıdır. (Gözübüyük- Tan. İdare Hukuku ve İdari Yargılama Hukuku c 2. &371)’ İdarenin takdir yetkisinin sınırlarının tespiti açısından Danıştay, İBK; 21.12.1963, E.1962/644- K. 1963/35 sayılı kararıyla şu tespitte bulunmuştur: “...İdari kararların, mutlak takdir yetkisine dayandığını ileri sürerek yargı denetiminin dışında bırakılmasının idare hukuku ilkelerine ve 1961 Anayasasının 114. maddesine aykırı düşeceği...”; Danıştay 5. D.; 24.09.1974, 1974/5839/6831 sayılı kararında ise; “İdareye tanınan takdir yetkisi mutlak olmayıp, hukuki esaslar içerisinde, kamu görevinin gerekliliği ile sınırlandırılmış bulunmaktadır...” Hâl böyle olduğunda, idari bir işlem olarak sözkonusu atama kararının denetlenmesinin Mahkemenizin yargı alanına girdiği konusunda şüphe bulunmamaktadır.

Asiye Zeybek kararına bakın

Dilekçemizin ekinde yalnızca sözkonusu kişinin sicilinin ne olduğu konusunda gazete kupürleri ile internet çıktılarını sunabiliyoruz. İdari Yargılama Usulü kuralları gereği tanık dinletebilmek olanağı da bulamıyoruz: Bilindiği üzere idarenin tutmuş olduğu sicil dosyası taraflara verilmemektedir. Bu nedenlerle medya bilgilendirmesi dışında herhangi bir kanıt sunamıyoruz. Ancak İdari Yargılama Usulü Yasasının 20/1. maddesine göre Mahkemenin re’sen delil toplama yetki ve görevi bulunmaktadır. Bu meyanda sözkonusu kişinin ilgili merciden celp edilecek sicil dosyası, yine basından öğrenildiği kadarıyla kendisinin karışmış olduğu yine bir işkence davası nedeniyle ihlal tesbit edilen AİHM kararının (Asiye ZEYBEK/Türkiye) incelenmesi halinde davamızın haklılığı anlaşılacaktır. Tüm bu nedenlerle davamızın kabulü hukuk devleti ilkesine uygun olacaktır.

Yürütme durdurulmalı

Yukarıda açıklanan nedenlerle, davamızın kabulüyle, Sedat Selim Ay adlı polis memurunun İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü olarak atanması kararının iptali ile gecikmede sakınca bulunduğundan yürütmenin durdurulmasına, incelemenin duruşmalı olarak yapılmasına karar verilmesini saygıyla dilerim.

Bu atama herkesin onurunu zedeler

Taraf ’a konuşan Avukat Ergin Cinmen, “Bir yurttaş ve avukat olarak böyle bir dava açmak gereğini duydum. Yurttaş sorumluluğu bunu gerektiriyor” dedi. Cinmen, şunları söyledi: “Her yurttaşın böylesi bir durumda bu dilekçede yazılı hukuki nedenleri göstermek suretiyle dava açma hakkı vardır. İdarenin takdir yetkisi herkesi ilgilendirmektedir. Bunun için illa işkenceye maruz kalmak veyahut işkenceye maruz kalma potansiyeli yaşamak şart değildir. Sedat Selim Ay gibi bir polis memurunun Emniyet’te önemli bir yere gelmesi herkesin onurunu zedeler. İdarenin hukuka uygun davranması gerekir. Hukuk devleti ilkesi de budur.”

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0