Saldırı da yok, taciz de: Kabataş yalanının suç ortakları

16 Şubat 2014 15:39  

 

Saldırı da yok, taciz de: Kabataş yalanının suç ortakları

1 Haziran 2013 günü İstanbul, Kabataş’ta vuku bulduğu iddia edilen olayla ilgili en son gelişme, Tayyip Erdoğan’ın “Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar” dediği “mağdureye” ait görüntülerin ortaya çıkması ve yalanının Polis kayıtlarınca da belgelenmesi oldu.

Evet, Tayyip Erdoğan’ın “başörtülü kızı, bacısı” yalan söylemiş, Tayyip Erdoğan da ona hoparlörlük etmişti.

Meclisteki kürsülerde, basın demeçlerinde, miting meydanlarında onları tekrarlamış, duyanın duymayanın kafasına olmamış bir olayı olmuş gibi sokmaya çalışmıştı.

Tayyip Erdoğan iddiasını tekrarlarken ('elimde görüntüler var' derken) elinde görüntü mü vardı? Hayır. Görgü tanıklarının ifadeleri mi vardı? Hayır. Peki, neye dayanarak o “mağdureye” amplifikatör oluyordu? Oluyordu, çünkü onun için önemli taşıyan halkın gözündeGezi kitlesini karalamaktı.

'CAMİDE İÇKİ İÇTİLER'İN DEVAMI

“Camide içki içtiler” dedi, ispatlayamadı. Cami müezzini böyle bir olayın vuku bulmadığını açıkladı. Emniyette 8 saat sorgulandı. Dürüst insanmış. Sorguya ve baskıya direndi, ifadesini değiştirmedi Ve o camiden sürüldü.

Tayyip Erdoğan “yanlış söylemişim” demedi, diyemedi. Tükürdüğünü yalamış olmamak için aynı lafı etmeğe devam etti. Kendisini bizzat kendisi ve çevresi o kadar şişirmişlerdi ki, yanlış yaptığını ikrar edemezdi. Oysa onun inancına göre yanılmazlık “Allaha mahsustu”, ama merak etmeyin emireri milletvekillerinden öylesi de çıktı, yağcının biri ondan “Allahu Teala'nın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider diye söz etti. Bildiğimiz kadarıyla böyle bir laf Allaha şirk koşmaktı. Ve en büyük günhtı.

Ama herkese fırça atan büyük Lider o günahkâra bir şey demedi. Çünkü çekilen yağ hoşuna gitmişti.

Daha sonra açılan davanın iddianamesinde camide içki içilmediği belirtildi. Tayyip Erdoğan yine gık demedi.

Cami konusunda dine bağlı olanları tahrik etmek vardı. Kabataş iddiası ise, hem dindarları, hem de “çocuklu ve hamile kadına saldırdılar” diyerek herkesi tahrik etmekiçindi.

Kabataş çok sayıda otobüs durağının, finüküler terminalinin, vapur ve dolmuş motoru iskelelerinin bulunduğu son derece canlı ve hareketli bir kavşak noktasıdır. Büfeler, seyyar satıcılar önünde ve açık hava kahvelerinde günün her saatinde yüzlerce kişi bulunur.

Öyle bir yerde öyle bir vakanın cereyan etmesine imkân yoktu. Çünkü insanlar saldırganlara mutlaka müdahale ederlerdi ve olayın sayısız tanığı bulunurdu. Oysa ne tanık vardı, ne de mobese denilen sokak kamerası görüntüleri. Olamazdı da, çünkü öyle bir olay Hollywood’un şiddet filmlerinde bile yoktu, olsa olsa, Doğu Asya’nın vurdulu-kırdılı ve Ninjalı paçavralarında belki bulunabilirdi.

Zehra Develioğlu halüsinasyon da görmüş değildi, düpedüz yalan söylüyordu.

İddia sahibi -aşağıda da değineceğimiz gibi- AKP’li bir kadındı. Kimsenin görmediği olay hakkında “mağdure”olduğunu iddia eden o kadınla röportaj yapan da AKP’nin koç başı gazetelerinden Star’ın muhabiri Elif Çakır’dı.

ŞIRACININ ŞAHİDİ BOZACI

AKP’li Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu, 1 "Haziran 2013 günü 19.40—20.00 arasında Kabataş’ta eşini beklerken bebeğiyle birlikte saldırıya uğradığını" iddia etmiş ve şunları söylemişti: “Ne olduğunu anlayamadığım bir andaüzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım. Bebek arabam elimden gitti. Bir kadın ‘Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi vurun şuna’ deyince, bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başladı. Bir taraftan ‘Bu ülkenin gerçek sahibi biziz, anladınız mı, ulan’ diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı. ‘Kutsal başörtüsüymüş, görün bakalım kutsalı, devrim yapacağız, bakın size neler yapacağız’ diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular. Kendimi kaybettim. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu. Kalktım, bebeğimi bulmaya çalıştım.”

Olay burada kalmadı: Habertürk televizyonundan Balçiçek İlter, Elif Çakır aracılığıyla Zehra Hanım’dan randevu aldı ve gidip konuştu, döndükten sonra saldırıya “ikna olduğunu” söyledi. O yazısını yazarı olmadığı Star’da yayınladı.

Hürriyet’ten Ayşe Arman, İlter’in ikna olmasına cevaben “ben ikna olmadım” diyerek Elif Çakır’dan kendisine randevu alması için tavassutta bulunmasını rica ettiyse de, randevu alamadı. Ama Balçiçek İlter almıştı. Balçiçek İlter Ayşe Arman’ın uyarısına saygısızca yanıt verdi: "Ben kimseyi ikna etmek zorunda değilim” dedi. Oysa zorundasınız Balçiçek İlter, zorundasınız. Kimseyi ikna etmek zorunda değilseniz, Tayyip Erdoğan’ın basındaki hoparlörlerinden biri olan gazeteye girmeniz, sizin yerinize "niçin" sorusunu yanıtlar.

KAMERALAR BOZUK DEĞİLMİŞ

Develioğlu’nun, Çakır’ın ve İlter’in bu kadar rahat konuşmalarına neden olan nokta, o sırada kameraların bozuk olduğu, kayıt alınamadığı yalanıydı. İddia sahipleri bu yalana sığınmışlardı. Oysa yalan kısa zamanda ortaya çıktı. Saldırının vuku bulduğu dakikalarda oradan geçen BJK formalı bir genç Emniyet tarafında ifadeye alınarak uzun uzun sorgulandı.

Demek ki, kameralar bozuk değildi ve o dakikalara ait görüntüler polisin elindeydi.

Balçiçek İlter olayın vuku bulduğuna kimseyi "ikna etmek zorunda olmadığını" söylemişti, ama ortaya son çıkan mobese görüntüleri onu da, ötekileri de tekzip etti. Tıpkı ”mağdure” Zehra Derelioğlu gibi, Elif Çakır gibi, ortaya çıkan görüntüler İlter’i de yalancı konumuna düşürdü.

Zehra Develioğlu daha sonra Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nden rapor almıştı. Raporda, bacaklarının iç kısmında, kısa sürede geçebilecek 5 adet morluk olduğu belirtilmişti.

Oysa çok belli ki, “mağdure” kendi kendisini mağdur etmiş, bacaklarını kendisi morartmıştır. İnsan eti hassastır, kadın derisi daha da naziktir, biraz sıkmakla her kadın kendi kolunu, bacağını “hafifçe morartabilir”.

Şimdi hicap duyması gereken kim? Zehra Hanım mı, Elif Çakır mı, Balçiçek İlter mi, yoksa “müddei iddiasını ispatla mükelleftir” diyen, ama iddiasını ispat edemeyenTayyip Erdoğan mı?

GÖRÜNTÜLER YALANI DA, YALANCIYI DA GÖSTERDİ

Tekrar tekrar yazmalıyız ki, Gezi Parkı eylemleri sırasında İstanbul Kabataş’ta bebeğiyle birlikte eylemcilerin saldırısına uğradığını ileri süren ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar” deme imkânı veren Zehra Develioğlu ile ilgili görüntüler ortaya çıktı. Yayınlanan görüntülerde, “Üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli 70-100 kadar adamın ortasında kaldım” diyen AKP’li kadına böylebir saldırının gerçekleşmediği görülüyor.

AKP Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu, 1 Haziran’da Kabataş’ta eşini beklerken bebeğiyle birlikte saldırıya uğradığını iddia etmiş ve şunları söylemişti: “Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım. Bebek arabam elimden gitti. Bir kadın ‘Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi vurun şuna’ deyince, bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başladı. Bir taraftan ‘Bu ülkenin gerçek sahibi biziz, devrim yapacağız, anladınız mı ulan’ diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı. ‘Kutsal başörtüymüş, görün bakalım kutsalı size neler yapacağız’ diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular. Kendimi kaybettim. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu. Kalktım bebeğimi bulmaya çalıştım.”

Zehra Develioğlu’nun saldırıya uğradığını söylediği ana ilişkin görüntüler 1 Haziran 2013’e ait. Polis raporuna göre Develioğlu saat 19.42’de güvenlik kamerasının görüş açısına giriyor. Elinde bebek arabası, arabada da bebeği var. Genç kadın Kabataş tramvay durağının karşısındaki kaldırıma geçiyor ve eşini bekliyor. Saat 19.43’te, yanından 8-10 kişilik bir grup geçiyor. Çevrede de olağandışı hiç bir hareketlilik gözlenmiyor. Saat 19.48’de 10-15 kişilik başka bir grup geliyor ve Develioğlu’nun yanında 30 saniye kadar duraklıyor.

Polise göre burada söz dalaşından dolayı bir hareketlilik oluyor. Grup 19.50’de oradan uzaklaşıyor. Çevrede yine bir olağanüstülük gözlenmiyor. Kabataş iskelesinin güvenlik görevlileri de normal işlerine devam ediyor. Yaklaşık 10 dakika bekleyen Develioğlu’nun saat 19.58’de eşi geliyor ve bir dakika sonra ikisi birlikte yolun karşısına geçiyorlar ve kameranın görüş açısından çıkıyorlar.

Polis, günlerce iddiayı soruşturdu. 73 ayrı kameranın görüntülerini inceledi. Bölgedeki büfecilerin, taksicilerin ifadeleri alındı. Baz istasyonlarından alan taraması yapıldı, o zaman diliminde orada bulunan herkes tespit edildi ve ifadeye çağırıldı. Bu kişilerden bazıları teşhis için Develioğlu’na gösterildi. İfadesinde ayrıntılı eşkal veren Develioğlu, şüphelileri teşhis edemedi.

SEN YOLUNA DEVAM ET

Görüntüler ortaya çıktıktan sonra twitter'dan açıklama yapan şimdinin Türkiye Gazetesi yazarı Habertürk TV Programcısı Balçiçek İlter küstah tutumunu sürdürdü. "Kabataş görüntülerini izledim. Ayıp bana ait değil, "Kadının beyanı esastır" diyerek dinlediğim Zehra hanıma aittir, açıklama yapmak zorundadır!" dedi.

Bu akşama kadar hiç görüntü izlemedim, izlediğimi de hiç iddia etmedim diyen İlter, "Beni başkalarıyla karıştırmayın, arşivler yazılanlar ortada! Kabataş'ı, nasıl yanıltıldığımı, özrümü yarın Türkiye'de yazacağım, hiç merak etmeyin. Şimdi küfür ve hakaretlerinizi alıp dağılabilirsiniz!" dedi.

Görüldüğü gibi İlter işlediği suç ortaya çıkınca baskın çıkıyor. Asla inanılmayacak, "belden yukarı çıplak, deri eldivenli, başları bandanalı adamların" saldırdığına bir gazeteci olarak ikna oluyor, hiçbir görgü tanığı aramadan hemen yalana ortak oluyor, yalanın yalanlığı fotoğraflarla kanıtlanınca, hemen kendisini kınayanlara saldırıyor...

Eğer İlter, aldanmışsa, onu Zehra Hanım aldatmamıştır.Tam da Tayyip Erdoğan’ın çöküşünün öncesinde, 17 Aralık’a 5 kala, Tayyip Erdoğan’n bir gazetesine girmiş olmasıdır. Söylediği “Kadının beyanı esastır” lafının da anlamı yoktur. Bu kadın AKP’li bir kadındır, Tayyip Erdoğan’ın muhibbesidir. Elbette kendi partisine ve başbakanına hizmet edecektir, yalan da söyleyecektir, bacağını da morartacaktır. Kaldı ki, bu toplum, politikada beyanı esas alınacak olmayan kadınlar görmüştür. Örneğin kadına atfedilmiş bütün erkek egemen yakıştırmaları hak üzerinde taşıyan din-imanlı, bayraklı, ezanlı, Tansu Çiller’in beyanları da mı esastı?

Balçiçek İlter’in Zehra Hanıma inanmak istediği için inandığı çok geçmeden ortaya çıkmış, kendisi Türkiye Gazetesi'ne girerek niyetini ortaya koymuştur.

Ona tepki gösterenlere “dağılın” diye hakaret eden de kendisidir. Asıl çekip gitmesi gereken, daha doğrusu demokratlar arasından çekip gitmiş olan ve Tayyip Erdoğan’cı gazetede köşe yazarı olan, biz değiliz kendisidir.

Tabii ki, sorun ne Balçiçek İlter’dir, ne de Elif ve Zehra hanımlar. Aslolan Tayyip Erdoğan’ın hiçbir ilke ve etik tanımayan, sınırsız ihtirası ve narsizizmidir. Bunca hilaf-ı hakikat beyanı ortaya çıktıktan sonra bile, hiçbir şey olmamış gibi bağırıp çağırmaya devam etmesidir. [Mesela birkaç gün önce İspanya Başbakanı ile yaptığı basın toplantısında “Urla’daki evler 35 sene evvel yapıldı” demiş, iki gün sonra Google uzay fotoğrafları 1 yıl önce o arazinin bomboş olduğunu kanıtlanmıştır.]

Tıpkı cami gibi bu da ne ilktir, ne de son. Son örneği cami gibi, Kabataş gibi, başkaları izleyecektir... 

Yalçın Yusufoğlu

Sesonline.net, 15 Şubat 2014

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0