Osman Can’ı asalım gitsin! - Mehmet Metiner
18 Haziran 2010 11:49
Osman Can, Anayasa Hukuku Doçenti... Anayasa Mahkemesi Raportörü... Demokrat Yargı Derneği Eş Başkanı...
Bence katıksız bir demokrat ve hukuk adamı...
Bir başına kalacağını bilse bile demokrasiyi ve hukuku savunacak kadar de cesur bir yürek...
Şimdi malum çevreler kendisini linç etmek istiyorlar...
Güya Can, Hükümeti/Parlamentoyu Anayasa Mahkemesi’nin alacağı karara karşı “hukuksuzluğa teşvik” ediyormuş!.. Önceden Anayasa Mahkemesi kararına etki edecek beyanlarda bulunuyormuş!.. Kaos üretiyormuş!.. Cari düzeni ve alışkanlıkları alt üst ediyormuş!..
Bürokratik vesayete dayalı cari düzene hukuki bir itirazda bulunduğu doğru, ama hukuksuzluğa çağrıda bulunduğu iddiası kocaman bir yalan...
***
“Siyaseten katl” geleneğinden geldiğimiz nasıl da belli... O genetik kodlarımıza yerleşmiş “söyletmen vurun!” yaklaşımı ne kadar ürpertici ve üzücü...
Baksanıza Can’ın ipini bile hazırlamışlar...
***
Güya Can mahkeme kararını önceden etkileyecek beyanlarda bulunuyormuş!.. Onun karşısına geçip zehir zemberek açıklamalarda bulunanlar sanki ihsas-ı reyde bulunmuş olmuyorlar... Bizzat Anayasa Mahkemesi’nin kimi üyelerinin teknik takibe takılan veya medyaya yansıyan sözleri sanki ihsas-ı rey anlamının ötesine taşmıyor...
Tersinden mahkemeyi etkilemeye dönük her türlü beyan serbest öyle mi?
Belli ki bu ülkede bazıları her şeyi sadece kendileri için bir hak olarak görüyorlar...
Buna orduyu ve yüksek yargıyı göreve çağırma hakkı da dahil...
***
Sahi Can ne diyor?
AYM’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddeyi göstererek Yüksek Mahkemenin şekli inceleme ve denetlemenin dışına çıkması halinde apaçık bir hukuksuzluk içine girmiş olacağını söylüyor. Ben Can’ın uyarısından sonra merak edip okudum. Aynen şöyle yazıyor: “Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.”
Görüldüğü gibi, Can, tastamam doğru söylüyor.
***
Anayasa Mahkemesi, tıpkı 411 milletvekilinin kabul ettiği başörtüsüyle üniversitelerde okuma hakkını düzenleyen 10. ve 42. maddelerinde yaptığı gibi, şekilden girip esastan bozma yoluna giderse, yani başörtüsü olayında “laikliğe aykırılık” iddiasına esas teşkil eden anlayış bu kez “hukuka aykırılık” iddiasıyla karşımıza çıkar paketin esas özünü oluşturan maddeler için “iptal kararı” verilirse ne olacak?
Can, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini aşan böyle bir uygulamaya girişmesi halinde Parlamentonun ve Hükümetin de kendi görev ve yetkilerine sahip çıkması gerektiğini söylüyor. Can’ınki de sonuçta hukuki bir öneri ve yorum. Tartışma da buradan çıkıyor. Bunun kaosa/çatışmaya davetiye biçiminde sunulması ise maksatlı bir karalama...
***
Anayasa Mahkemesi şayet yasama organı kanun yaptığında veya Anayasa değişikliği yoluna gittiğinde her defasında iptal kararı verecekse, o zaman sormazlar mı, parlamento ve hükümet ne işe yarar, kuvvetler ayrılığı ilkesi ne yana düşer diye? Maksatlı bir biçimde “yürütmenin vesayeti”ni dillerine dolayanlara hatırlatmak gerekir ki, demokratik bir hukuk devletinde “yargıçlar hükümeti” olmaz.
***
Deniliyor ki, Can’ın önerisine Parlamento ve Hükümet kulak verirse, kaos ve çatışma ortaya çıkar.
Peki çıkmasın diye her seferinde AYM’nin kimi hukukçularca “yargı darbesi” biçiminde yorumlanan kararlarına biat mı edilmeli?
Sahi Anayasa Mahkemesi yanlış veya yanlı kararlar veremez mi? Bu durumda üst bir itiraz mercii var mı? Maalesef yok. Bu olayda verilen şekli inceleme kararının dahi hukuken caiz olmadığını, çünkü ortada henüz tamamlanmış bir süreç olmadığı için AYM’nin CHP’nin iptal dilekçesini reddetmesi gerektiğini bundan aylar önce beraber katıldığımız bir televizyon programında söyleyen Eyüp Savcısı Mehmet Demir gibi hukukçuların mülahazalarının hiç mi değeri yok?
Yasama ve yürütmenin tüm karar ve işlemleri yargıya açık iken, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına koşulsuz teslimiyeti öngören bir anlayış, demokrasiden de hukuktan da yoksun bir anlayıştır.
Bence Can’ın yaptığı şey, demokrasi ve hukuk adına herkesin/tüm kurumların durması gereken yeri cesaretle hatırlatmaktan ibaret...
Mehmet Metiner/Star

