Niye - Ahmet Altan

17 Ocak 2011 08:41  

 

Niye - Ahmet Altan

Herkesin aklında aynı soru.

Cumhuriyet tarihinin Turgut Özal’dan sonraki en değişimci, en atılımcı, büyük sorunlar karşısında en cesur, asker karşısında en dik, Kürt meselesinde en açılımcı, Avrupa yolunda en istekli başbakanına ne oldu?

İlk akla gelen cevap, yaklaşan seçimlerde MHP’nin oylarını almak istiyor, onun için milliyetçi muhafazakâr tabanın hoşuna gidecek işler yapıyor.

Henüz daha aynı sıklıkta dile gelmeyen ikinci cevap da, bu seçimlerde alacağı oylarla seçilecek parlamentodan, anayasayı değiştirip “başkan” olarak Çankaya’ya çıkmayı hesaplıyor.

Bunların ikisi de doğru olabilir.

MHP’yi baraj altına itip, milletvekillerini arttırarak Çankaya’ya başkan olarak çıkmanın taşlarını döşeyecek bir politika izliyordur.

Eğer Erdoğan’ın aklındaki buysa, o zaman Nabi Yağcı’nın dünkü harika yazısında ortaya koyduğu, “AKP büyük sorunları kesinkes çözmek zorunda olduğu noktaya gelince korktu,” tesbitinde belirttiği “korkunun” nedenleri de daha berraklaşır.

MHP’lileşerek MHP’nin de oylarını almak, sistemle ve orduyla iyi geçinerek de sorunsuz olarak Çankaya’ya çıkmak.

Sayıştay Yasası’nda niye askerle anlaşıp orduyu halkın denetimi dışında bıraktığı, Kürt meselesinde neden “devletin dilini” kullandığı, bütün büyük meselelerde çözümleri dondurup, heykel, dizi gibi enti püften kavgalarla muhafazakâr kesimin gözünü boyadığı da açıklanmış olur.

Bugüne dek AKP’nin ilerici politikalarına destek olmuş, askerî vesayetin gerilemesi için mücadele etmiş demokratların tavrı bu noktada ikiye ayrılıyor.

Bir kısmı bu “politika değişimini” anlayışla karşılamaktan yana.

Onlar, Erdoğan’ın “seçimlere kadar” MHP’lileşeceğini, milliyetçi, devletçi, tutucu bir tavır sürdüreceğini, seçimleri kazandıktan sonra da yeniden “ilerici” bir kimliğe bürünüp özgürlükleri genişleteceğini, onun için bu politikanın fazla eleştirilmemesini savunuyorlar.

Doğrusu ya, birçok açıdan onlara katılmıyorum.

Önce izninizle şu soruyu sorayım.

MHP’lileşerek, tutuculaşarak seçimleri kazanan biri, seçimleri kazandıktan sonra neden tavrını değiştirsin?

MHP’li, milliyetçi, devletçi, orduyla “barışık” bir anlayışla iktidar olabilmenin, ülkeyi bu anlayışla yönetmenin “konforu” başka nerede var?

Değişimleri durduruyorsun, orduyu Sayıştay benzeri çeşitli tavizlerle yanına alıyorsun, parlamentoda büyük bir çoğunluğun var, önünde Çankaya ve başkanlık yolu açık, neden kendi kişisel geleceğini, Kürt meselesi gibi, Kıbrıs meselesi gibi sorunları çözmeye kalkarak tehlikeye atacaksın?

İki yıl daha bu milliyetçi çizgide oyalanır kapağı Çankaya’ya atarsın.

Bu arada, keskinleşen sorunlar nedeniyle sokak gösterileri çoğalırsa, son öğrenci olaylarında olduğu gibi polise “al copunu, yürü” dersin.

Sayıştay meselesinde olduğu gibi orduyu gizli anlaşmalarla yanına aldıysan, “Sarıkamış şehitleri” safsatalarıyla milliyetçileri tavladıysan, gerçekte hiçbir ciddi değişiklik yapmadan, inanç özgürlüğünü sağlam bir temele bağlamadan bir tür “rüşvet-i kelam” sayılacak heykel ve dizi kavgalarıyla muhafazakârların da gönlünü kazandıysan, neden başkanlığını halkın gerçek özgürlüğü için tehlikeye atıp sorunların üstüne gidesin?

Düşünsenize, devletin diliyle konuşan, Kürtlerin haklarını inkâr eden Erdoğan, bu tutumuyla Güneydoğu’daki Kürtlerden oy alabilirse, Kürt meselesinde bir adım atar mı?

Her politikacı gibi Erdoğan’ı da en korkutacak tehlike oylarının azalmasıdır, Kürtlerin dilini inkâr etmek onun aldığı Kürt oylarını azaltmazsa niye Kürtlerin özgürlüğü için uğraşsın?

Erdoğan ve AKP, bugüne dek “özgürlük vaatleriyle” bu toplumdan oy aldı, şimdi “özgürlüklerden vazgeçerek” oy alırsa, seçimlerden sonra bugünkü çizgisini değiştireceğini hiç sanmıyorum.

Ha, bizim bunları söylememiz, Erdoğan’ın fazlasıyla devletçi, askerci, tutucu politikalarını eleştirmemiz seçim sonuçlarını etkiler mi derseniz, hayır etkilemez.

Öyle bir gücümüz yok.

Bizim bir tek gücümüz var, hiçbir kişisel çıkar beklemeden, bir siyasi ikbalin peşinde kıvrılıp bükülmeden, politik hesaplar yapmadan, doğru gördüğümüzü açıkça söyleyebilme özgürlüğüne sahip olmamız.

Tek başımıza kalsak bile vicdanımızın ve aklımızın söylediğini yüksek sesle dile getirebilmemiz.

Eğer gördüğümüz doğruysa, tavrımız dürüstse, eninde sonunda toplumun vicdanı, bizim vicdanımızın sesine cevap verir, demokratlar hiçbir seçimi etkileyemez ama her zaman toplumun vicdanı olmayı sürdürür.

Bırakın politikanın kaygan zemininde makam hesapları yapanlar kaypak zikzaklar çizsin, siz politikacı değilsiniz, bir “politikacı gibi” kaygan ve kaypak olmak zorunda da değilsiniz.

Sahip olduğunuz tek güçten, özgürlüğünüzden, dürüstlüğünüzden, vicdanınızdan “politikayı iyi anlamak uğruna” vazgeçmeyin, politikadan “iyi anlamak” bazen insanı kendine ihanet etmeye kadar götürür.

Aklınızdan hiç çıkarmayın ki kendine, vicdanına, dürüstlüğüne ihanet eden “demokrat bir aydın” toplumun vicdanında da yok olur gider.


ahmetaltan111@gmail.com



Son Güncelleme Tarihi: 17 Ocak 2011 12:53

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0