Demokrasinin Küresel Krizi

23 Aralýk 2016 10:01 / 1398 kez okundu!

 

 

Yoldaþý Che ile birlikte gençliðimizin idollerindendi Fidel. Kapitalizmin devasa kalesinin dibinde güllelere mýzrakla karþý koyan bir Don Kiþot. O kaleden çoklarý geçti, Eisenhower’dan, Kennedy’den Johnson’dan,  Nixon’dan, Reagan’dan, Obama’ya kadar, ama o hâlâ oradaydý; Büyük destekçisi Sovyetler Birliði çöktükten sonra da o hep oradaydý,  duvara kafa tutmayý sürdürdü ve yaþayan efsane olarak 90 yaþýnda tarihe kendi noktasýný koydu.  

Bu yazým dünyayý saran gericileþme dalgasý üstüneydi, araya baþka þeyler girince bitirmem uzamýþtý, arada Fidel Castro’nun ölüm haberi geldi, onu yazýmýn baþýna koydum, uygun da düþtü. Tarih bir muhasebe yapýyor sanki. Fidel ölürken Donald Trump ABD Baþkaný oldu. Sovyetler Birliði ve Sosyalist dünyaya “özgürlük” silahýyla saldýran Amerika bugün özgürlük korkusuyla kendine duvar örüyor. Üstelik Sovyetler de yokken. Özgürlük heykeline þal örtülecek gibi.

Sýk tekrarladýðým bir düþüncemi Fidel’in anýsý için tekrarlamak isterim: Sovyetler Birliði yýkýldýktan sonra bugünkü dünya eðer daha insanca bir dünya olmuþ olsaydý o durumda bu gelenek içinden gelen bir komünist olarak tarihin yanlýþ yerinde durmuþuz, dünümüz külliyen yanlýþmýþ der, geriye bakarken yüzümü buruþtururdum, hiç de öyle yapmýyorum.  

Hayýr, kesinlikle öyle deðil, hatta tam tersine, Sovyetlerin olduðu dünya çok daha öngörülebilir bir dünya idi. Halklarýna, dünyaya çok þey de verdi. Ama bir cennet de deðildi, tarihinde insan haklarýna iliþkin yüz aðartmayan sayfalarý da vardý. Erken-sosyalizmdi o nedenle de çöktü. Elbette bu yol tekrar edilemez. Geriye, kâðýt üzerinde teorik sosyalizm güzellemeleri deðil, kim ne derse desin yanlýþý doðrusuyla eleþtirilebilir olan ve eleþtirdiðimiz ve gelecek kuþaklarýn önyargýsýz inceleyeceði reel bir sosyalizm deneyi, bir pratik býraktý.  Bu pratik her þey bir yana dünyayý deðiþtirme pratiðiydi. Kuruluþuyla da dünyayý deðiþtirdi, yýkýlýþýyla da. Görüyoruz, dünyanýn bugün de deðiþtirilmeye ihtiyacý var. Tarihin sonu yok...

Fidel, sosyalizm çöktükten sonra ölmeden iyi ki kapitalizmin küresel krizini gördü diyorum, krize bakarak “ülkem, olmasýný hayal ettiðim cennet olamadý ama davamda haklýydým” dediðini duyar gibiyim. Haklýydý. Haklýydýk…

Kýrmýzý karanfillerle sevgiler sana Fidel, güle güle…

Demokrasinin geri çekiliþi

Ben de tarihin hýzlandýðý görüþündeyim, gündelik hayatýn ritminde görebiliriz bunu, ama asýl hýzlanan farkýna varmadýðýmýz dip akýntýlarýdýr, ne var ki galiba düþünceler bu hýza ayak uyduramýyor, þoklarla sarsýlmalar bu yüzden.  Tepki veriyoruz ama az düþünüyoruz. Oysa öngörülere ihtiyaç var, hatta bu hýz karþýsýnda daha fazla ihtiyaç var. Öngörüler yanlýþ çýkabilir, önümüzü mum ýþýðý kadar aydýnlatýyor olabilir ama öngörüsüzlük karanlýða hapsolmaktýr.  Öngörüsüz ilkeler kör, ilkesiz öngörüler de boþtur. Ýlkemiz ise dünyayý tasvirle yetinmeyip deðiþtirmektir, ama deðiþeni de görmek koþuluyla.

Demokrasinin geri çekilmesinin iki dünya savaþý sonrasý üçüncü dalgasý içine giriyoruz. Aþýrý sað her yerde yükseliyor. Önümüzü görmek için yeni fikirler gerekli, aydýnlara daha çok iþ düþüyor bugün. Köþeye çekilmemek gerek. Birinin göremediðini öteki görebilir. Yeter ki hoþgörüsüzlükle farklý düþünceleri boðmaya kalkmayalým, zaten fikir özgürlüðü diye yýrtýnmýyor muyuz?

ABD’de politika deðiþikliði her ülkeyi olduðu gibi bizi de yakýndan ilgilendirecek, Suriye politikasý örneðin. Fakat beni ilk planda ilgilendiren bu deðil. Bana asýl önemli görünen aþýrý saðý yukarý taþýyan dip dalgalarýdýr, aþaðýlarda ne olduðudur. Bir deprem bekleniyorsa onu tetikleyecek enerji birikimini görebilmek önemli.

Aþaðý diyorsam kastým ekonomik temel deðil. Elbette bu temel önemli ama deðiþimi anlamada yetersiz ve hatta yanýltýcý da oluyor. Analizlerde geçmiþteki indirgemeci yanlýþ metodolojiyi sürdürmek olur bu. Özellikle bizim gibi tarihsel geliþimi Batýlý toplumlarýnkinden farklý olan toplumlar için. O nedenle uzun süredir “Üretim Tarzý” konseptinin yaný sýra Ýbn Haldun’dan esinlendiðim, gündelik dilde de kullandýðýmýz “Yaþam Tarzý” kavramýna teorik bir iþlev yükleyerek onunla hem geçmiþe hem bugüne bakmaya çalýþýyorum. Yaþam Tarzý konsepti deðiþime nedensel çoðulculuk ilkesiyle bakmaya bizi zorlar ki onun içinde ekonomik faktörler de var.

Ýþte bu yüzden Trump’ýn muhtemel politikalarýnýn ne olacaðýndan çok -ki bu tümüyle belirsiz de deðil, Baþkan olmasýnýn hem ABD hem Avrupa kamuoyunda yaratmýþ olduðu þokun, ruh halinin kendisidir beni ilgilendiren. Zira Trump seçim günü gökten düþmedi, seçilme olasýlýðý hiç yok deðildi, o halde yarattýðý þok niye idi? Trump, bu toplumun nasýl bir ruh haline yanýt verdi?

Anlayabilmek için Amerikan kaynaklý yorumlarý izledim, Ruþen Çakýr’ýn yönettiði Medyaskop TV çok yararlý oldu.

Aðzýna geleni söyleyen bu adam nasýl oluyor da ABD baþkaný oluyor?” Amerikalý bir yazarýn makalesinin baþlýðýydý bu soru. Soru Trump’a tepki gibi anlaþýlabilir öyle deðil, tepki var tabii ama soru asýl ona oy veren bir çoðunluðun varlýðýný görmenin þaþkýnlýðýný ifade ediyor. Diðer yorumlarda da en çok “Nereden çýktý bu insanlar?” sorusu vardý.

Bu makale bana ilginç gelen yorumlardan birisiydi. Yazar özetle; kendi toplumumuzu tanýmadýðýmýzý gördük diyor; yalan söylediði, uydurma istatistikler verdiði kanýtlanmýþ aðzý bozuk bir adama çoðunluk oy verdi, onu Baþkan yaptý; demek ki onlarýn gerçeklik dünyasýnda yalan normal bir davranýþ normu, bizimkinde ise deðil; bize þunu mu demek istiyorlar, herkes yalan söylemiyor mu ne olmuþ? Gerçeklik algýsý parçalanmýþ bir toplummuþuz meðer, hangisi gerçeklik, bizlerinki mi onlarýnki mi diye soruyor yazar. Þimdiye dek azýnlýk gibi yaþayan bir çoðunluðun ortaya çýkýþýdýr bu tepki, siyasi olmaktan çok kültürel bir tepkidir diyor.

Derine inen bir yorumdu, modern, post modern toplum eleþtirilerine uzanan bir yorum. Semboller toplumunda sanal ile gerçeðin yer deðiþtirmesine iþaret ediyor.

Radikal kayýtsýzlýðýn çöküþü;

Bu düþünceler eskiden okumuþ olduðum, biten yüzyýl için yapýlan yorumlarý anýmsattý. Bunlardan biri Avrupalý gözüyle Amerikan toplumunu eleþtiren Jean Baudrillard idi. Notlarýma baktým, kýsa, kýsa;

Amerika Avrupa rüyalarýnýn travmatik bir sonucudur... Amerika kendini nasýl hayal ediyorsa öyledir…Sürekli bir simülasyondur… Kaygýlanmanýn karþý konulamaz biçimde ortadan kalkýþý… “Tarihten korunan” Amerika, sýnýrlarý içinde radikal kayýtsýzlýktýrAmerika geleceðin ilkel toplumudur…

Baudrillard’ýn iþaret ettiði bu radikal kayýtsýzlýk hali ilkin Vietnam savaþý, sonra 2008 Küresel krizi ve nihayet 2001 Ticaret Merkezine terör saldýrýsýnýn yarattýðý þoklarla sarsýlmýþtý. Amerikan yaþam tarzýnýn ve mantalitesinin büyüsü bozulmuþtu.  Obama ile, dünyaya karþý bu kayýtsýzlýðýn yerini ötekini anlayan, hoþgörülü bir ilginin alacaðý beklentisi vardý, olmadý. Þimdi izolasyoncu politikalarla Trump yeniden ve daha radikal bir kayýtsýzlýk öneriyor. Kamuoyundaki þaþkýnlýk, nereden çýktý bunlar sorusu, kayýtsýzlýðýn kendi toplumlarýna da yönelmiþ halini, yani kendi hallerini fark etmenin yaratmýþ olduðu kaygýnýn bir ifadesidir. Trump “ben sizin bilmediðiniz öteki halinizim” demiþ sanki. Kaygýsýz bir kayýtsýzlýkla dünyaya kibirle bakan Amerika þimdi kendisi için kaygýlanýyor.

Burada H.Clinton’un kaybetmesinin nedenleri de gizli. Clinton toplumdaki bu kayýtsýzlýk çöküþüne bir alternatif sunamazken Trump radikal kayýtsýzlýða yeniden çaðýrý yaparak reaksiyoner deðiþimci bir algý yaratmýþ olduðunu görüyorum. Yorumlardan birinde öyle deniyordu “seçim konuþmalarýna geriye dönüp baktýðýmýz zaman þaþýrdýk Trump deðiþimci görünüyordu, Clinton ise varolaný devam ettirici, oysa konuþmalarý izlerken böyle bir izlenim almamýþtýk.” Almamýþlardý çünkü onlar da ”gerçeklik” algýsý farklý baþka dünyadan bakýyorlardý. (Ayný þey deðil ama AKP gerçeðine bakarken bu nokta akýlda tutulmalý.)

ABD’den gelen ilk yorumlar bu sonucu 2008 küresel krizin maðdurlarýnýn “popülist zaferi” olarak nitelemiþti, yanlýþ deðil ama yetersiz görünmüþtü bana, zira popülist politikalar merkez saðýn ve hatta merkez solun da uyguladýðý bildik politikalardý, karþýmýzda duran fotoðrafta ise daha fazla bir þey vardý ama ne?

Hemen sonra seçimle ilgili daha açýklayýcý bilgiler geldi. Trump’a gelen oylarýn sosyolojisini görünce haklý olduðumu gördüm. Trump iþçilerden, iþsizlerden, sermayenin kayýþý sonucu çöken sanayi bölgelerinden de oy almýþ ama asýl belirli bir zengin kesimin oylarý taþýmýþ onu. Söylendiði gibi alt orta sýnýf zenginleri. Bu tablo ve Trump’ýn kiþi olarak verdiði fotoðraf kafamda birleþince aradýðým kavramý buldum;

Lümpenleþme;

Toplumda lümpenleþme eðilimi ve lümpenleþen siyaset. “Yalan söylediyse ne olmuþ?/Yalan söylesem ne olur?…gibisinden.

Günlük dilde kullanýlýyor olsa da sosyolojinin de bir kavramý lümpenleþme. Marx’tan esinlenerek ama ondan farklý daha geniþ bir sosyolojik alana yayarak kullanýyorum, fakat özü ayný: Üretim sürecinden kopmuþ, asalak bir yaþam tarzý içinde, altakini dibe iterek varlýðýný korumaya çalýþan, ahlaki deðerleri yýpranmýþ, kendine özgü düþünceleri olmayan, çevresiyle iliþkileri tepkisel olan, öfkeli kiþi ve gruplarýn davranýþ kalýbý bu. Yoksullar diye anlamamak gerek, belli bir geçim standardý içindekilerle ilgilidir. Lümpenleþmeyi en üsttekiler deðil ama zenginleri de içeren alt orta sýnýflarýn daha çok kriz durumlarýnda ortaya çýkan davranýþ kalýplarýndan biri olarak anlamalý.  

Günümüzde orta sýnýflarýn büyüdüðü dikkate alýnýrsa bu kotlama yabana atýlmamalý. Sanayi sonrasý toplumlarýnýn maddi zenginlik üretimiyle ters orantýlý, teknolojik geliþimin de hýzlandýrdýðý manevi ve entelektüel krizi akla gelmeli. Baudrillard’ýn sevdiðim tanýmýyla “Toplumlarýn içe göçüþü”.

Ayrýca geçmiþte eleþtirel Marksist akýmýn, orta sýnýflarýn rolünün ihmali nedeniyle Nazizm’in týrmanýþýný göz ardý etmeyi doðuran sekter teorik-pratik hatalarla ilgili eleþtiri ve uyarýlarýný hatýrlýyorum. (Çoðunluðu ayný ruhta homojen bütün görmemek, onlarýn içinde olarak, ortak olmasa da onlarýn da anlayacaðý bir dil geliþtirmek.)

Zenginlerin Ýsyaný;

Dayandýðý tabaný görüp, Trump’ýn söylemlerinin tutarsýz da olsa politik içeriðine baktýðýmda seçim sonucunu küreselleþmenin kaymaðýndan yararlanamayan  “lümpen zenginlerin isyaný” olarak nitelemiþtim.  Sonra bu sözü bir yerde gördüðüm aklýma geldi, düþünüp buldum. Lümpen eki benim ama “Zenginlerin Ýsyaný” A.Toffler’indi,  (Toffler zengin kavramýný daha geniþ alýyor, ben seçimi kazandýranlarla sýnýrlý aldým). Makale bugünü çok açýklayýcýydý. Kýsa birkaç alýntý:

“Yüzyýllardýr seçkinler hep yoksullarýn ayaklanmasýndan korkmuþ, kendilerini buna karþý korumaya çalýþmýþlardý. “Birinci Dalga’’ olan tarýmýn ve “Ýkinci Dalga “olan sanayiin tarihi boyunca, bu toplumlar hep kölenin, serfin, iþçinin ayaklanmasýndan sýçrayan kan lekeleriyle doludur. Ama ademi merkezî nitelikli, bilgiye dayalý “Üçüncü Dalga’’ toplumlarý, þaþýrtýcý bir yeni geliþmeyle birlikte ortaya çýkmýþtýr. O da zenginlerin isyaný riskinin artmasýdýr

“Çoðu korumacý politikalardan, Balkanlardan Hindistan’a kadar her yerde patlak veren (ben ekliyorum Ortadoðu n.y.) etno-dinsel mücadelelerden kaynaklanan daha baþka ayrýlma eðilimlerinin yaný sýra þiddet patlamalarý da mümkündür. “

“Bu olaylar (terör, n.y) devletin artýk küçük gruplara yönelik þiddetin tekelini elden kaçýrdýðýný, onu ölümcül bilgilere sahip baðýmsýz aktörlere kaptýrdýðýný açýkça göstermektedir.”

“Dünyanýn her yanýnda, uygarlýklarýn çatýþmasý ortamý içinde, öfkeli zenginlerin ön iþaret sayýlabilecek homurtularýný duyuyoruz. Zenginler bu iþten sýyrýlmak istiyor. Bir çoðu yüksek sesle söylemeseler bile “kendi ihtiyaçlarýmýzý satýn alabilir, mallarýmýzý baþka ülkelere de satabiliriz” diye düþünüyorlar. Ýlerde Üçüncü Dalga geldiðinde fabrikalarýmýz ve bürolarýmýz daha az sayýda, daha yüksek beceriye sahip insanlarca yönetilebilecekken neden ordu dolusu aç cahilin yükünü taþýyalým”

“(Yaklaþan tehlikelerle dolu dönemde) sað kalabilmemiz iki yüzyýldýr hiç kimsenin yapmadýðý bir þeyi yapmamýza baðlýdýr. Nasýl bir savaþ biçimi icat ettiysek, þimdide yeni bir barýþ biçimi icat etmek zorundayýz, o barýþ biçimi de Üçüncü Dünyanýn þiddet biçimleriyle savaþabilmek için, gücün ve bilginin ademi merkezileþtirilmesinden yararlanmak zorundadýr” (*)

Bu makale 1993 tarihlidir. Tofller’in geleceðin risk faktörü dediði öngörü bugün kanýmca kendini gerçekleþtiriyor. Artýk zenginler homurdanmayý býrakýp açýkça isyana hazýrlanýyorlar. Ve en önemlisi örtük deðil açýk politikayla.  Zenginlerin yoksullara karþý isyanýdýr bu.

Toffler’in öngörüsü 1993 ile sýnýrlý, tehlikeyi çok iyi anlatýyor ama o tarihlerde pek çoðumuzun da taþýdýðý bir iyimserliði de yansýtýyor. Tehlikeye karþý çözüm, gücün ve bilginin ademi merkezileþmesinden yararlanmakta diyor. Doðru ama kim, kimler yapacak bunu, bu belirsiz. Belirsizlik bu iyimserliðin ürünü kanýmca, Yani kendiliðinden olacakmýþ gibi düþünmenin, eðilimi olgu gibi görmenin. Ya da bu soruya bir cevabýn olmayýþýnýn.

Ne var ki 2000’li yýllarýn ortalarýnda gidiþ tersine döndü. Bizde de öyle oldu (AKP’nin ikinci dönemi). O nedenle benim yorumum Toffler’in býraktýðý noktadan baþlýyor.

Bilginin ademi merkezileþmesi önemli ölçüde gerçekleþti, bilgi küreselleþti ama önermenin ilk kýsmý yani gücün de ademi merkezileþmesi gerçekleþmedi. Bu öngörü doðru çýkmadý. Gerçekleþmediði gibi bugün aksine katý merkeziyetçiliðe yöneliyor devletler. Bu durumda bilginin de bu gücün hegemonyasýna girmesi tehlikesi beliriyor. Ne var ki bu tersine dönüþ bilginin doðasýna aykýrý. Bu durum küresel kapitalizmin paradoksu.

Bununla da baðlý ikinci ve belki de sosyal nedenlerle daha büyük paradoks þu: Sermaye için küreselleþme geri dönüþsüz bir süreçtir ama kapitalist sistem bunun getirdiði devasa küresel sorunlarla, küresel iþsizlik, küresel göç, mülteci sorunlarýyla baþ edemez noktaya geldi ve o nedenle küreselleþmenin nimetini istemekte ama külfetinden kaçýyor. Kaçýnmanýn yolunu etraflarýna duvar çekmekte görüyor. Bunun anlamý:

 Demokrasiden kaçýþ;

Zenginler zenginlikleri paylaþmadýklarý durumda dünyanýn böyle sürdürülemeyeceðinin farkýndalar. ABD’nin muazzam dýþ açýðý korkulu rüyalarý. Kapitalistlerden de kapitalizme eleþtiriler geliyor. Komünizm tehlikesinin de mevcut olmadýðý günümüz dünyasýnda tehlikeyi demokraside görüyorlar. Dün kendilerinin savunduðu demokraside üstelik.

Kapitalistlerin bir kesimi (Alternatif sað-Trump)  ülkesinde “yerleþmiþ yönetim tarzýna” ve onun dayandýðý demokrasi biçimine tepki gösteriyor: Bu demokrasi onlara göre çoðunluðun haklarýný deðil azýnlýðýn, erkeðin deðil kadýnýn, beyazýn deðil siyahýn haklarýný koruyor.  Bu demokrasi kozmopolit bir demokrasi, çok kültürlülük Amerikan toplumu için tehlike. Beyaz ýrkýn kazanýlmýþ imtiyazlarýný da tehdit ediyor. Ekoloji mi,… zýrva! O halde onlara göre çözüm ne? “Milli demokrasi”,  yani bu topraðýn asli sahipleri olan çoðunluk için “Beyaz Amerikalý” için demokrasi. Azýnlýk haklarýna karþý “artýk yeter” diyorlar,  “çoðunluk haklarý korunsun”.

Kuþkusuz Trump seçimlerdeki söylemini aynen devlet politikasýna taþýmayacak, revize edecektir.

Aternatif sað;

Trump, ABD gibi kurumlarý oturmuþ bir devlette piyangodan çýkmýþ olamaz. Moda deyimle  “üst aklýn” ürünü bence. Trump’ýn kazanmasýyla ilgili yorumlarý okurken küçük bir bilgi notunu görünce dikkat kesilmiþtim. Trump’ýn Baþ Danýþmanýnýn Stephen Bannon adýnda bir zat olduðu ve bu kiþinin “Alt-right” (Alternatif sað) haber sitesinin patronu olduðunu okuduðumda kafamdaki bazý taþlar yerine oturdu. Bu “Alt-right” hareketine bir baþka analizde de rastlayýnca kuþkum kalmadý. (*)

Alt-right yani “Alternatif sað”, saðýn kendi içinden alternatif bir sað çýkarma projesinin adý. Adý belli ama henüz bütün ayrýntýlarý ortaya çýkmýþ deðil ya da ben henüz bilmiyorum. Ancak küreselleþme karþýtý, erkeðin, beyaz ýrkýn, Amerika’nýn, doðaya karþý insanýn üstünlüðünü savunan, “Yerleþik Siyasi Düzen”  (Political Establisment) karþýtý ýrkçý radikal sað bir hareket olduðu kesin.

 Bu proje muhtemelen þöyle bir þey: Þimdiye dek marjinal kalmýþ o nedenle de öfkeli olan radikal saðýn kýþkýrtýcý, ajite edici enerjisini durgun popülist saða aþýlamak, böylece popülist saðýn üretmeye cesaret edemeyeceði radikal politik çözümlere kitlesel destek bulmak. Bu yolla popülist sað, siyasetin boþalan merkezine taþýnacak ve “milli devlet” tahkim edilmiþ olacak. Sermaye yine küresel ama içerde daha tam deyiþle “milli güvenlik devleti” ve onun koruduðu “milli demokrasi (çoðunluk için demokrasi)” olacak.

Trump’ýn, tipik Cumhuriyetçi olmadýðý yazýlýyordu ve bu aðzý bozuk, ýrkçý, anti-yabancý, anti-kadýn, anti-Müslüman söylemi kampanyasý sýrasýnda kendi partisini de rahatsýz etmiþ o yüzden kampanya desteði çekilmiþti ama þimdi Trump bu partiye ABD Baþkanlýðýný armaðan etti. Þimdiden Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’a biat etmiþ olduðunu okuyoruz. “Üst akýldan” kuþkulanmam boþuna deðil yani.

  Yoksullarýn yoksullarla savaþý;

Ancak böyle bir politika küresel bir siyasetin eþliðinde hayata geçebilir. Yine yorumlarda söylenip geçilmiþ olan ufak bir bilgi notunu gördüm;  Notta Alternatif sað projenin yandaþlarýnýn  S.P. Huntington’un Medeniyetler Çatýþmasý Teorisini resmi teorileri haline getirme kararý aldýklarýný söylüyordu. Trump’ýn Baþkan olmasýyla birlikte bu teorinin devletin resmi teorisi ya da dünya görüþü olmasý ihtimal dahilinde. Geçmiþte bunun bizi yakýndan ilgilendiren çok uðursuz bir teori olduðu üstüne birkaç kez yazmýþtým. Özcesi, islamofobinin teorileþtirilmesi. Huntington’nun kendi ifadesiyle 21. Yüzyýlýn fay hattý “ Batý Hristiyanlýðýnýn 1500 yýlýndaki doðu sýnýrý” yani Türkiye’nin batýsýndan geçiyor, Ýslam dünyasýna ve Konfiçyüscü doðuya uzanýyor.

Toffler’i takrar hatýrlayalým; Sanayi sonrasý toplumlarda  Üçüncü Kuþak Dalga zenginleri içe kapanacak,  dünyanýn geri kalaný ise yangýn yerine dönecek. Ama bu durum Güneyin baþýboþ býrakýlmasý anlamýna gelmeyecek. Sömürü bir yandan sürerken öte yandan otoriter/totaliter yönetimler altýnda yoksullar dünyasýnýn etnik-dinsel kýþkýrtmalarla, savaþlarla, açlýkla, hastalýklarla, terörle birbirini yemesi demek olacak bu. Herkesin herkesle savaþý. Ýç savaþlarda görülen vahþetin yaygýn hali. (Ortadoðu’yu hatýrlayalým)

                                 Radikal demokrasi alternatifi:

Dünyada demokrat aydýnlarýn bu günlerde ortak sorusu, siyasette saða kayýþ nasýl önlenebilir sorusu oluyor. Bunun kolay olmayacaðý da görülüyor.

Düzenin çivisi çýkmýþ durumda. Dipten gelen talep “düzen karþýtý radikal deðiþim” talebidir.  Bunun farkýnda olan radikal sað “yerleþik siyasi düzeni” eleþtirerek radikal deðiþim projesiyle bir cazibe yaratýyor ve merkezi çöken siyasi sistemin merkezine yürüyor. Merkez-sol dibe vurmuþ durumda. Gözler merkez-dýþý sola çevrildi. Kýpýrdanmalar yok deðil; Yunanistan’da Syriza örneði zaten biliniyor, Ýspanya’da Podemos, Portekiz’de birleþik sol muhalefet dikkatleri çekiyor.  Yaný sýra Almanya’da Die Linke, Fransa’da Jean-Luc Mélenchon’un Sol Parti’si (Parti de Gauche), Ýngiliz Ýþçi Partisi’nde Jeremy Corbiy’nin sol açýlýmý, ABD’de sosyalist Bernie Sanders’in Demokrat Parti içinde yükselmesi örnekleri var. Fakat henüz güçlü bir yükseliþin iþaretleri deðil bunlar. Öyle de olsa saðýn yükseliþi sola yönelimi de getirecektir.

Ancak soru þu: Merkez-dýþý sol, dipten gelen düzen karþýtý radikal deðiþim talebini karþýlayabilecek, kitleselleþebilir bir alternatif koyabilecek midir?

Bu sorunun somut yanýtý her ülkenin kendi koþullarý içinden çýkacaktýr. Fakat küreselleþme süreçleri bu soruya ortak yanýtlar bulmayý hem gerektiriyor hem de buna imkân veriyor.  

Bu ortak yanýtýn demokrasinin krizinde yattýðýný düþünüyorum. Daha doðrusu ekonomik sorunlarýn çözümü bugün kalkýnma programlarýna baðlý olmaktan çýkýp küresel ölçekte demokrasiye baðlý hale geldi. Zira öne çýkan þey rakamlar deðil insani boyuttur, yaþam hakkýdýr.

Mademki radikal sað yoksullara ve demokrasiye küresel düzeyde savaþ açýyor, öyleyse saða karþý yoksullar da demokrasiyle buluþmalýdýr, küresel demokrasiyle.  

Farklý düþünülebilir, ama ben 6 Kasým 2000’de Milliyet’te yayýmlanan Neþe Düzel ile röportajýmdaki  tarihsel perspektiften bakýyorum yine. Tam sayfa söyleþinin manþeti “Marx haklý çýktý” idi, 7 mayýs 2008’de Referans gazetesinde de ayný görüþümü tekrarlamýþtým. Bugün de haklý çýktýðýný düþünüyorum. Her konuda deðil elbette kapitalizmin yasallýklarýyla ilgili ve sermayenin, Marx’ýn ifadesiyle “yýkýcý ama devrimci” karakteri nedeniyle yayýlmasýnýn bizi sömürüsüz topluma daha hýzla yakýnlaþtýracaðý, “korumacýlýðýn” ise yine Marx’ýn kendi ifadesiyle “gericilik” olduðu öngörüsüydü bu.

Kapitalizmin küreselleþmesi, üretici güçlerin devasa geniþlemesini getirmesi yaný sýra bugün yarattýðý devasa sorunlarla, büyük gelir eþitsizliðiyle, iç çeliþkilerini derinleþtirerek, kendi eliyle eþitlikçi bir düzene doðru kendi sýnýrlarýný zorluyor. Derinlerden gelen radikal deðiþim talebi bu zorlamanýn sonucudur. Buradan kestirme sonuçlara kuþkusuz varmýyorum. Deðiþim kendiliðinden olmayacak.

Marx ‘ýn zamanýnda olmayan yeni bir imkân var günümüzde; eskiden farklý olarak bugün demokrasi, deðiþimin bir sonucu, ürünü deðil baþlý baþýna dinamik bir deðiþim faktörü, deðiþimin itici gücü haline geldi. Sanayi toplumundan farklý olarak Bilgi toplumunda bilgi üretimin yan faktörü deðil bizzat gücü artýk ama bilginin üremesi de paylaþýmý da üretime katýlmasý da demokrasiyi önkoþul haline getiriyor.

Bu kadar da deðil dahasý dünden farklý eþitlikçi-özgürlükçü yeni bir demokrasinin inþasýný kaçýnýlmaz biçimde gündeme sürüyor. Saðýn demokrasiden kaçýþý boþuna deðil bu yüzden. O kaçýyorsa biz kovalamalýyýz.

Bu nedenlerle radikal deðiþim talebi demokrasiyle birleþtiðinde bizi ileriye taþýyacak yolu açabilir. Radikal demokrasi budur.

Bu tehlikeyi yeni sað fark etmiþ durumda o nedenle radikal düzen deðiþikliði maskesiyle ortaya çýkýyor. Kapitalizmi korumak amacýyla, radikal demokratik deðiþime fýrsat vermemek için  “radikal korumacýða” dört elle sarýlýyor. Ne de olsa kendi düzenleri, tehlikenin kokusunu bizden daha iyi almalarý normal.

O nedenle radikal korumacýlýða, radikal demokratik deðiþimle yanýt verilebilir.

Yukarýdan beri söylediklerimden anlaþýlabilir ki “radikal demokratik düzen deðiþikliði” perspektifi kapitalizmin eleþtirisini zorunlu kýlar. Fakat bu eleþtiri dogmatik konumlardan yapýlamaz, kendine Marksist desin demesin yenilikçi, “yeni sol” yaklaþýmlarý gerektirir. Dahasý radikal demokrasi yalnýz solun deðil her zaman kullandýðým formülle söylersem “sol ve daha geniþ demokrasi güçlerinin” kitlesel tabana dayalý muhalefetinin projesi olabilirse hayata geçebilir ancak. O nedenle masa baþý bir projeden söz etmiyorum. Demokrasi mücadelesinin içinde oluþacak bir mayalanmadan söz etmekteyim. (7 Haziran seçimleri öncesi HDP etrafýnda böylesi bir radikal demokratik muhalefet doðdu, sonuç da aldý. Bu bir mayalanmadýr.)

Söylemeliyim ki radikalliðin keskinlikle alakasý yoktur. Her ülkede düzenin þimdiye dek dýþlamýþ olduðu, tarihsel ve somut muhalefet dinamiklerinin yaþam tarzlarýnda ifadesini bulan ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, kültürel taleplerini karþýlayacak bir “Düzen deðiþikliði” eþ anlamda “Yaþam Tarzý deðiþikliði”   hedefinin öne konmasýdýr radikallik.

Öte yandan statükonun dayandýðý devlet- merkezci siyasi yönetim tarzýný deðiþtirebilmek için temsili demokrasiyle kendini sýnýrlamayan, ama onu da reddetmeyen doðrudan demokrasinin araçlarýný kullanmak anlamýndadýr radikallik. Daha en baþtan her kesimin kendi talepleri için ortaya çýkýp kendi sözlerini söyleyip kendi mücadelelerini vermeleri anlamýnda çoðulcu ve katýlýmcý olan bir demokrasi hedefidir.

Elbette programatik bir yan da vardýr. Küresel sorunlarýn, yoksulluðun, iþsizliðin çözümünün yolunu göstermek gerekir. Küresel demokrasiyi gerçekleþtirecek uluslarüstü yeni kurumlarýn yaratýlmasý, var olanlarýn ise sendikalar ve diðer sivil toplum örgülerinin katýlýmýyla demokratik yeniden yapýlandýrýlmasý (Soðuk savaþýn bitiminde bazý adýmlar atýlmýþtý ama devam etmedi) ve bu yolla uluslararasý iliþkilerin karþýlýklý baðýmlýlýk temelinde köklü biçimde deðiþtirilmesi pek çok küresel sorunun çözümünü getirecektir. Bu yolla piyasalarýn dizginlenmesi mümkün olabilecektir. En önemlisi bu küresel demokratik iliþki ve kurumlaþmalarla kemer sýkma deðil dünyamýzda biriken maddi zenginliklerin eþit paylaþýmý gündeme gelebilecektir.

Ayrýca hatýrlatmak isterim, reel sosyalizm,  ekonomik eþitlik kavramýný bir insan hakký normu olarak dünyaya kazandýrmýþtý, bunun sonucu BM hukuk literatürüne, Batý hukukuna sosyal haklar kategorisi 1950’lerde girmiþ, bir dizi hak da tanýnmýþtý. Reel sosyalizm çöktükten sonra bu haklar geri alýndý. Ekonomik hak eþitliðinin bir insan hakký normu olarak evrensel insan halklarý hukukuna girmesi küresel sorunlarýn çözümü için gereklidir. Eþit haklýlýk doða için de geçerli.

Evrensel insan haklarý hukuku adý üstünde küresel demokrasinin hukukudur. Ne var ki, bu hukukun küreselleþmesi devletlerin egemenlik haklarýný paylaþmak istememeleri sonucu korumacý önlemlerle engellendi. AB içinde dahi böyle oldu, Almanya baþta olmak üzere büyük devletlerin bencil milliyetçi korumacýlýðý halklarý Brüksel’in soðuk bürokrasisiyle karþý karþýya býraktý, ortak bir anayasa dahi yapýlamadý. Sonuç Brexit tepkisiyle geldi. Þimdi yeni sað tepki geliyor.

Küresel demokrasi evrensel insan haklarý hukukunun milli hukuk üzerinde kesin baðlayýcýlýðý yoluyla ulus devletlerin ademi merkeziyetçi yeniden yapýlanmasýný da gerçekleþtirebilir. Toffler’in denkleminde çözümlendiðini sandýðý ama gerçekte çözümlenmemiþ olan  “gücün ademi merkezileþmesi” sorunu böylece çözümlenmiþ olabilecektir. 

Nihayet radikal demokratik deðiþimin öznesi, deðiþimi isteyen herkes olacaktýr.

Sonuç olarak;

Bütün bu söylediklerim nihayetinde bir öngörüdür, baþkalarýnýn da vardýr ve olmalýdýr da. Ne kadar çok olursa önümüzü o denli açýk görebiliriz. Çözümleri hiç de kolay olmayan sorunlarla karþý karþýyayýz. Sihirli formüller yok.

Türkiye olarak en zor jeopolitiðin içindeyiz. Amerika ne kadar “tarihin yükünden” kendini azade gören bir toplumsa biz de aksine tarih boyu “tarihin yükünü” omuzlarýnda taþýyan bir ülke ve toplumuz. O nedenle “kibirli kayýtsýzlýk” bize göre hiç deðil. Bölgemizde yoksullarýn yoksullarla savaþýna kayýtsýz kalamayýz. Soðuk Savaþýn kayýtsýzlýk politikalarýna dönemeyiz. Ama bu durum, fetihçi düþüncelere haklýlýk kazandýramaz. Bataða sürüklenmek olur bu. Bir baþka halka düþmanlýk üstüne sýnýr güvenliði kurulamaz.  Ýster Ýslami muhafazakârlar olsun ister seküler kesimler, gittikçe yaklaþan tehlikenin ne olduðu konusunda ortak bir fikre sahip olabilirlerse bir asgari müþterek yaratýlabilir. Öncelikle bölgemizde “Medeniyetler çatýþmasýna” karþý “Medeniyetler buluþmasýný” savunan barýþçý bir ülke olma ortak vizyon olabilir. Bunun için AB’den kopmamak þart. Suriye politikasý da muhtemelen deðiþecektir, böyle süremez. 

Ýç dýþ politika ayrýmý kalktý, yaklaþan yangýndan korunabilmek, bölgede güven veren barýþçý bir ülke olabilmek için bir an önce “iç kanamamýzý” durdurmak gerek. Ülkemiz insaný, siyaset, ekonomi  bu denli aðýr basýncý daha fazla kaldýramaz. Ýç barýþý getirecek toplumsal bir uzlaþýya acilen ihtiyaç var. Fikirlerinden dolayý tutuklanmýþ olanlarýn ve milletvekillerinin özgür kalmasý ilk adým olabilir. Ardýndan OHAL’in kaldýrýlmasý hedefi gelir. Gerisi sonranýn iþi. Direngen ama soðukkanlý bir demokratik muhalefete çok iþ düþüyor.

Benim de itirazým var!

Pek çok þeye var, ama en önce 70 yaþýný aþmýþ, politik yaþamý fikir özgürlüðü için mücadeleyle geçmiþ bir “insan” olarak fikrin zincirlenmesine itirazým var.

 

(*) Yüzyýlýn Sonu/KOÇUNÝSÝSYS YAYINLARI4

(*) Yazýmý bitirirken Fransýz aþýrý sað Le Pen’in partisinin kendilerine danýþman olmasý için Trump’ýn Baþ Danýþmaný Stephen Bannon’na  teklif  yaptýðý haberini okudum. 

 

Nabi YAÐCI

04.12.2016

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.