Sağlık, Kızılay ve çözümler

28 Şubat 2013 01:34 / 1349 kez okundu!

 


Eksikleri olsa da genelde Türkiye’deki sağlık hizmeti dünyadaki birçok sistem ile mukayese edince çok iyi. Daha iyi olsa dedirten bir sürü de detay var. AK Parti'ye birçok konuda çözüm nasiboldu. Sigara, obezite kampanyaları iyi yönetiliyor. Randevulu sistem çok iyi. Bakanlık koltuğundaki istikrar başlıbaşına bir başarı nedeni.

1990'larda araştırdığımda son 30 senede Sağlık Bakanları ortalama 8 ayda değişiyorlardı. İstikrar önemli ama diğer taraftan uzun süren güç, mütehakkim bakış açısı ve deformasyonu da beraberinde getirebiliyor. Son bakanlık değişiklği dümenin üniversitede şekillenmiş bir hekimden özel sektörde yatırım yapmış bir hekime geçisi açısından da ümit verici.

Hasta yerine batı dillerinde “sabırlı” (Patient) deniliyor. Hastalık ve tedavi gerçekten de sabır gerektiren bir süreç.

Daha yapılacak işlerin başında bir zihniyet değişikliği var: Özel Tıpb veya Resmi Tıp ayrımı kalkmalı, zaten süreç iki adım ileri bir adım geri temposunda olsa da o istikamette gelişiyor.

Hasta sağlık harcamasını vergiden düşebilmeli. Basit, sağlık olayında denetimi, uygulanması kolay bir yöntem. Vergi veren kesim hükümetin politikası gereğince desteklenmesi gereken özel tıp kesimi! Resmi tıp ise döner sermaye adı altında benzer hizmeti çok daha özel bir şekilde gerçekleştiriyor. Üniversitelerin döner sermayeleri 10 milyarlarca ciro yapıyor. Sağlık olayını bir bütün olarak alıp, KDV kapsamı dışında tutup, vergi bürokrasisinin basitleştirilmesinde büyük fayda var.

Sağlık bakanlığı hastane işletmemeli. 20 küsur yıl kadar evvel en büyük KİT diye yazmıştım... Kuruluşlara eşit mesafede duran va vatandaşın çıkarını koruyan bir konumda olmalı. Çok seslilik türümüzün tek seçeneği ne kadar çok sesliliği sağlık sitemi taşıyabilirse o denli tıbbiye gelişir.

Kira gideri olmayan “resmi tıp” bir yanda, özel tıp bir yanda. Oysa tıbbı, özelde de resmi kuruluşlarda da yapan aynı ülkenin vatandaşı, aynı eğitim aynı denetimden geçmiş. Tıbbın yerel denetimini, desteklenecek yerel tabip odalarına bırakarak tıbbi ve “özele sevk” bürokrasisinin azaltılması o kadar da zor değil. Sadece istek sorunu. Eğer sözedilen “serbest seçim ve rekabet” tıpta uygulanırsa bundan hem azalan ve ferahlayan bürokrasi hem de vatandaş faydalanır. Devlet, “şu aleti ihaleyle şöyle mi alayım vs.” gibi işlerden sıyrılıp politik seçenek ve denetim gibi görevlerine daha rahat yönelebilir.

İsteyen, istediği yerde şu ya da bu tıbbi hizmetten faydalanabilir. “SGK bu hizmete şu kadar ücret biçmiştir. Başka bir yerde muayene, tetkik, tedavi olduğunu ya da gözlük aldığını, dişlerini yaptırdığını belgelendirene bu ücret ödenir, eğer arada bir fark var ise bunu da hasta kendisi öder” gibi. Birçok insan hem SGK'dan faydalanıyor hem de özel sigortası var. Olsun da, ama daha basit ve artık son dönemlerde (Allah razı olsun) az kırtasiyeli devlet hastanelerinde
işlem yapıldığı için özel sigortalar hepimizin sırtından kar ediyorlar.

Muayenehanesi olan hekim sadece resmi tıp gözlüğüyle bakınca sorun, ama aslında çözüm! En ekonomik tedavi ayakta yapılabilenidir. Bu cümleyi ilgililer5 yavaş, yavaş, tekrar tekrar, okumalı lütfen.

Hekimler zor bir iş yaparlar. Askerimizdeki intihar oranları manşet yaptı. Almanya’da kadın hekimlerin kendi canlarına kıyma oranı örneğin normal halkın 5,6 misli! Ann Arbor da yeni yayınlanan bir araştırmaya göre ABD de hekimlerde intihar oranı halkın epeyce üstünde. Genelde meslek içi baskı, yaşamın sonunu getiriyor ve en sık ilaçla değil de ateşli silahla ölümü tercih ediyorlar. Kanlarında uyarıcı ilaç bulunuyor da nadiren antideprasan bulunuyor. Sanki sağlık hizmetinden yeterice istifade edemiyorlar mesleki baskı altında! Bin yıl kadar önce yazılan (mutluluk veren Bilgi) Kutad Kubilig de bile “Hekimin hakkını koru” der. Devlet çalışan hekime 5-6 bin Tl veriyor, bugünün şartlarında iyi bir gelir. Ama gel gör ki ondan sonra bunun iki üç mislini etrafta dolaşan yerel halkın kısmen tanımadığı koordinatörlere veriyor.

Sağlık ve Kızılay

Devlet hekimine bir sürü yan ödenekten gelir verdiği için emekli olunca geliri sadece maaşı üzerinden hesaplanıp 1500 TL civarında oluyor. Halbuki tek dönem milletvekili olmuş bir vekilin kızı ise, isterse 70 yaşında olsun, hem TBMM anlaşmalı hastanede ücretsiz tedavi görüyor hem de üç ayda sekiz bin TL maaş alıyor. Hani anayasanın eşitlik ilkesi? Evli değilse tabii alıyor maaşı ama bu gelirle evli kalan kadın sayısı da az oluyor korkarım.
Tabip Odalarının genel politika ve laf ebeliği dışında yapacak daha çok işleri var.

Kızılay bir KİT mi?

Batı ülkelerinde kan gerektiği zaman hekim bir iki telefon numarasını arar ve kuruluşlar hastaneye kanı getirir. Kan bağışlandığı zaman da bazen küçük bir ücret ödeniyor, mükellef bir kahvaltı sunuluyor. Kan verdiğiniz şirket o kandan kan ürünleri vs imal ederek epeyce de para kazanıyor. Kan peşinde hasta yakınları oradan oraya koşmuyor. Konunun ehli insanların hekime bu konuda yardım etmeleri hasta ve yakınları açısından daha insancıl. Basitçe isimlendirecek olursak bizdeki iğrenç bir durum. Hasta yakınları kan bulmak için seferber olmamalı, bunu sistem yapmalı. Kızılay kan konusunda “özelleştirilmeli”!

Ayaktan tedavi başlıbaşına bir çözüm

Dünya ayaktan tedaviye yöneliyor. Daha ucuz daha kolay ve sağlıklı. Hasta alıştığı ortamda dinleniyor. Toplum olarak sadece hospitalismus diye bilinen hastane mikroplarının tedavisi için yüklü paralar ödüyoruz. Muayenehaneleri cesaretlendirmek ve özel sağlık sigortalarını ayaktan tedaviye her sigorta vakasında ayaktan tedavide de bir oranda öder hale getirmek gerek. Gözde Laser tedavisi, böbrek taşı kırma, çoğu endoskopik girişim, küçük müdaheleler ve anjıyo ve hatta kalbe stent kısmen ayaktan yapılabilirken sigorta sisteminden kaynaklanan sapma ile hasta yatmış gibi gösterilerek maliyetin artmasına yol açılıyor.

Tıbbiye öğrencisine evrim anlatılmıyor. Bu konuda ortacağvari bir yaklaşım içindeyiz. Nasıl kök hücre tedavisini anlayıp özgüven sahibi olacak?

Üniversitelerde evrim kuramı bazı bölümlerde örneğin genetikte falan doğal olarak öğretiliyor ama neredeyse sanki sade belirli kastlar çerçevesinde. Bilmeyen de anlamayabiliyor ve “yok öyle bir şey”, “Evrim sadece bir teori” falan diyenler bile var. Halbuki bu kuram ve oluşan bakış açısı sayesinde bu transplantasyonlar ve tedaviler yapılabiliyor.

Üniversitede 5 yıllık- 10 yıllık “profesör”lük kadroları açılmalı. Doktor tezi yapan bilimsel yeterliliği saptamış insanlar üniversitede oldukları süre bu titri kullanabilmeli ama özel muayenehane açtıkları anda bu titri üniversitede bırakmalılar. Bu tabipler odalarınca da etik açısından eleştirilen olduğu gibi, yani bir haksız rekabet olarak algılanmalı.

Beyin damarları cidarlarındaki feşmekan hücrelerinin yağ metabolizmasındaki veya zurt hakkında bir iki yayın yapan, bu konuda yayın yapmayandan daha iyi bir uzman hekim değil doğal ve yasal olarak.

Bir bölümün başına gelen hekimin hastane içinde özel muayenehanesi olabilmeli. Özel ameliyatını hastane içinde yapabilmeli sadece sözleşmesinde haftada ne kadar süreyi özel hastaları için harcayabileceği netleştirilmeli. Bir bölümün başına gelen hekim sözleşmesindeki süreye göre artık o bölümün mutlak hakimidir. Zaten hastane dışında bir yere muayene yapmaya gitmek için bir vakti olmaz. Bizdeki gibi dönüşümlü klinik ABD şefliği bütün muayyen titrleri toplamış hekimlerin eşit olduğu yanılgısının bir yansıması. El hak değiller. Çalışkanlık açısından bile o denli çok fark var ki! Mütevelli heyetleri bölüm başkanlarının seçiminde kişilerin mülakatlarına ve bilimsel yetileri ve verilere göre seçimi yapmalı. Hangi parti veya zihniyet, din veya yöreden olduklarının o yörede oturan insanların sağlığı açısından önemli değil.


Mahmut TOLON

27.02.2013


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.