Kral daha fazla çıplak! - Suzan Samancı

08 Ağustos 2009 02:42  

 

Kral daha fazla çıplak! - Suzan Samancı

Geçiş dönemleri, toplumsal bunalımların, yıkımların, çelişkilerin, yeniden oluşların yapılanmasıdır; bu yapılanmadan yeni bir anlayış, düşünce, siyaset, kısacası yeni bir düzen doğar. Türkiye'ye giydirilen eğreti demokrasi gömleği yıllardır çekiştiriliyor ve sahte köstebek terziler her seferinde gömleği sözde düzeltmeye çalışırlarken, gömleği paramparça ettiler. Kapalı kapılar ardında yapılan anlaşmalardan sonra, "Kral daha fazla çıplak!" dendi elbirliğiyle. Kokuşmuşluğun, bataklığın ve cellatların üstüne gitmek, aydınlığın ve gücün merdivenlerine yönelmek demektir kendiliğinden, işte gelinen aşama Türkiye'nin olgunluk dönemidir; bu olgunluğu baltalamak isteyenlerin geçmişleri bizlere çok şey söyleyecektir. Geçmişlerinin gün ışığına çıkmasından korkan bu rantçı kadroların, vatanseverlik naralarıyla, Türkiye'yi savaşa ve çatışmalı ortama sürüklemenin zeminini oluşturmak İstedikleri apaçık! Ağızları köpürerek tehditler savururlar, hiç durmadan… Türkiye'yi kana bulayacak on iki eylemin krokileri, notları ve tutanakları bir hayal ürünü değil herhalde! Tüm farklılıklara düşman bu cinayet şebekelerinin tek derdi, kendi çıkarları. Bu bir avuç insandan başka kimse vatanını sevmiyor mu? Bunlar mı bize vatan sevgisini öğretecek, dilin, dinin ve kültürün önemini benimsetecekler? Bu ülke, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkeziyle herkesindir. Halkları, dinleri, dilleri birbirine düşman eden düşünce ve eylemlerin yaşama şansı yok artık!

Türkiye yakaladığı bu tarihî fırsatı iyi değerlendirmeli. Aydınları kötü adam diye ilan edenler, karanlık bir Türkiye yaratmanın peşinde… gerçekleri dile getiren has aydınlar, tarihin her döneminde olduğu gibi, değişime ve dönüşüme katkı sunmada öncülük ederler, öncülük ederlerken, bağımsızlıklarını korumalı denir. Peki, bu bağımsızlığın kıstası ne? Bu durumlarda nasıl bağımsız olunur? Bence bağımsız olma hali bir yanılsamadır, çünkü aydınlar, her ne olursa olsun, yönetim ve oluşumlarla dolaylı da olsa, bir ilişki içindedir; farkında olmadan, doğal durumun ve gerçekliğin sunduğu ya da bilinçle kabul ettikleri ve işaret ettikleri ilişkidir bu. Hal böyleyken nasıl bağımsız olunur? Bu nedenle cesurca gerçeklerin yanında olmanın ve bunu dillendirmenin zamanıdır. Hükümet "iyi şeyler" in olacağını vaat ediyor, iyi şeyler Türkiye'ye aydınlık ve güç getirecek. Sığ düşünceli öngörüsüz siyasetçilerin söylemlerini medya etkisiz hale getirmeli ve uzlaşmanın, çoğalmanın güzel dilini yaratmalı. Çünkü istenirse toplum bir ayda yumuşatılır, asker ve gerilla anneleri kucaklaştırılır. Aslında müdahale olmasa, analar tez elden kucaklaşmış, barış bayraklarını çoktan açmışlardı. Tarihte tüm katliamları kadınlar yapmadığına göre…

Değişik inançların, kökenlerin, düşüncelerin ve dillerin kendini oluşturma olanağının olmadığı yerde çatışmanın kaçınılmazlığı kendini dayatır. Demokrasi ancak adaletsizliği ve şiddeti azaltabiliyorsa kendi kendini savunabilir. Neyin siyasetini yapıyor bu ezberci siyasetçiler? Tarihsel gerçeklikle hesaplaşmaktan neden korkuluyor? Kendilerine istediklerini karşısındakine neden istemiyorlar? Düşünenlerin ve bilenlerin doğruları kabul etmesi zor olmasa gerek; demokratik anlayış ve ortak bilinç yaratmak bu aşamadan sonra çok daha kolay olacak, çünkü Türkiye eski Türkiye değil artık. Akılcı bir siyasetle bu savaş sona ererse, Türkiye Ortadoğu'nun büyük gücü haline gelebilir. Bu gücün ve düşüncenin hareket noktası hiç kuşkusuz halk egemenliği ve düşüncesidir. Barışın, dinginliğin ve özgürlüğün gelmesi ise, ancak gerçekleri görmek ve kabullenmekle başlar, pratiğe geçirmekle kazanılır. Bu ülke hepimizin ise, geleceğe güven ile bakıp dingince yaşamak istiyorsak, eyleme geçmenin ve itici güç oluşturmanın zamanıdır.

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0