Kar yağışı altında yurttaşlar Dink'i andı: 'Katil devlet hesap verecek!'

19 Ocak 2010 18:58  

 

Kar yağışı altında yurttaşlar Dink'i andı: 'Katil devlet hesap verecek!'

İSTANBUL- Kar yağışına ve soğuğa rağmen Hrant Dink'İn vurulduğu Agos Gazetesi önüne toplanan yurttaşlar Katili biliyoruz", "Katil devlet hesap verecek", Hrant'ın katili Ergenekon devleti" şeklinde sloganlar attı. Dink'in vurulduğu saatte katılımcılar saygı duruşunda bulundu. Törende, Türkçe ve Ermenice ezgiler çalındı. Hrant Dink'in öldürüldüğü yere, "Tek yolumuz bir arada yaşamayı savunmak olmalı. Bu yol hem aklın hem vicdanın gereği" sözlerinin yazılı olduğu pankart konuldu.

Bülent Aydın'ın sunumuyla başlayan anma etkinliğinde, yönetmen Sırrı Süreyya Önder, Agos'un penceresinden yaptığı konuşmaya "Sevgili kardeşim Hrant" diye başladı. Sırrı Süreyya Önder'in konuşması sırasında Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya yanında yer aldı. Anma etkinliğinde, Hrant'ın edef alınması sürecini başlatan 6 Şubat 2004 günkü Agos'ta yayımlanan Sabiha Gökçen'in yetimhaneden alınmış bir Ermeni kızı olduğuna ilişkin haber üzerine yapılan röportaj Hrant Dink'in kendi sesinden verildi. Hrant Dink'in oğlu Arat Dink Agos'un penceresinden yaptığı konuşmada; "Mahkeme bizimle dalga geçmedi mi? 100 yıl önce avdık, şimdi yem olduk" dedi. Dink'in oğlunun yanı sıra eşi Rakel, kızları Sera ve Delal de Agos'taydı.

İstanbul, Halaskargazi Caddesi üzerindeki Agos gazetesi önünde "Katili tanıyoruz, adalet istiyoruz" sloganıyla düzenlenen törende, Arat Dink topluluğa hitaben yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Üç yıldır bizimle dalga geçerken yalnızlar mıydı? Tek tek örnek vermeli miyim? Babam öldürülmeden üç gün önce bir yazı yazdı; 'Valilikte haddim bildirilmeye çalışıldı' diye. İki istihbaratçı da vardı orada. Mahkeme 'O kişiler kim?' diye soru sordu, 1.5 sayfa masal anlattılar. Mahkeme, 'Yeni cevaba gerek yok, yeterli' dedi. Mahkeme, bizimle dalga geçmedi mi? Hiddetim, öfkem ve acım nedeniyle bazı arkadaşlarımız cam çerçeve indirmesin. Ben bu dünyanın camını çerçevesini kırmak istiyorum. Babamın büstü var içeride, onu da kırmak istiyorum. Ben büstleri değil, insanları seviyorum. Üç yıl önce yapıldığı gibi kalabalık olup vakur duruşumuzu koruyabilmemiz lazım. 'Kafes Planı' diye bir plan ortaya çıktı, 'Hrant Dink operasyonu' diyor. Medya yazdı mı? Gayrimüslimlerin üzerine korku salmaktan bahsediyor. Yargıtay kararını anlatmak için babamın dilinde tüy bitti. 'Kışkırtılacak kadar Ermeni kalmadı' denilmişti. 100 yıl önce avdık, şimdi yem olduk" dedi.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER

Film yönetmeni Sırrı Süreyya Önder, Sevgili Kardeşim Hrant! şeklinde başladığı konuşmasında şunları söyledi:

"Altına girmek için cevahir ömrünü feda ettiğin Anadolu topraklarının çocuklarına, henüz küçücük bebeklerken anlatılan bir masal vardır.

Çocuğun minicik avcunun tam ortasına yetişkin bir parmakla basılır ve “Buraya bir kuş konmuş...” diye başlar...

Sonra devam edilir. O minicik parmaklar tek tek, bir güvercinin nasıl katledildiğine dair ayrıntılı bir “OPERASYON”a suç ortağı yapılarak anlatılır.

“Bu tutmuş...” denilir önce.
“Bu tüylerini yolmuş...” denir ardından...
“Bu pişirmiş...” dedikten sonra,
“Bu yemiş...” diyerek masalın vahşet boyutu iyice ballandırılır.

Adını serçeden alan en küçük parmak “hani bana – hani bana” diyerek ağlamaktadır masalın sonunda.

Bu ülkeyi kocaman bir avuç olarak düşün sevgili kardeşim.
Masalları bile vahşetin suç ortaklığıyla bezeli bir iklimin tam da avucunun ortasına konmuştun, bütün tedirginliğinle.

Bir hoyrat parmak tam da üzerine basarak, bu “OPERASYON”u, bu ülkenin bir serçe kadar ufalmış, küçücük zihinlerine göstere göstere ve arsızca anlatmaya devam ediyor.

“Bu tutmuş..” denilenler var ya... İşte senin ilk katillerin onlardır, biliyoruz!
Serçe kadar aklı olmayanlar, bir alıcı kuş gibi çöktüler üzerine.
Mahkeme kapılarına darağaçları kurdular.
Tescilli çakalları oraya üşüştürdüler.
Güvercin kasapları da diyebiliriz onlara..
Katillerini tanıyoruz; mermiyi jarjöre ilk onlar yerleştirdi...

“Tüylerini yolma” işini büyük bir kanperestlikle üstlenenleri sen de biliyorsun.
O yiğit bedenin, şu köhne kaldırıma serildiğinde üzerini onların paçavralarıyla örtmüşlerdi. “ders gibi gerekçe” diyenler de vardı. “Yargıtayı böldüğünü” haykıranlar da.
“Kanadı kırık kuş merhamet ister” diyemediler.
Katillerini tanıyoruz; mermiyi namluya sürenler onlardır.

“Pişirmek”, iyice aç, çıplak ve savunmasız bırakmak bu ülkenin KOZMİK geleneğinin en iyi bildiği işti. Onu kimselere bırakmadılar. Esen yelden hile sezen asırlık gelenekleri ve nobranlıklarıyla gözlerini kör, kulaklarını sağır, dillerini lal ettiler.
Bir düğün sağdıcı gibi kanlı günün hazırlıklarını yapıp, önündeki engelleri temizlediler.
İşlerini layıkıyla yaptılar. Yapamadıklarını da katlinden sonraya bıraktılar. O kadar pervasız, o kadar küstahtılar.
Katillerini tanıyoruz; seni nişangah aynasına koyup, kahpe pusuya düşürenler onlardır.

Bu kanlı ziyafeti yiyenler için konuşmaya bile değmez. Onlar cezaevinde fiziksel olarak, mahkemede zihinsel olarak semirtilip duruyorlar.
“Kurban” olduklarını bilmedikleri için küspeyle beslenmelerini ikram zannediyorlar.
Dünyanın bütün dinlerinde ve dillerinde arkadan vuran “KALLEŞTİR”
Katillerini tanıyoruz: tetiği çeken onlardır.

Bizler, hani bana demeyenler, bu zalimler sofrasına haykırıyoruz.
Hepiniz asli failsiniz! Hepinizi tanıyoruz!

Kardeşler!
3 yıl önce tam da burada yere düşen, sadece kardeşimiz Hrant değildir.
Yere düşen namusumuz, izzetimiz ve haysiyetimizdir.

Bunu namusu saymamak namustan habersiz olmak demektir.
Bunu haysiyet saymamak, haysiyetten nasipsiz olmak demektir.
Madem katilleri tanıyoruz.
Gün katilleri ve çanak tutanları teşhir etmek günüdür.
Yaşasın insanlık onuru.
Yaşasın tüm dünya halklarının onurlu kardeşliği..."


Sesonline.net

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0