Gülen Cemaati Scientology gibi

10 Ağustos 2012 11:56  

 

Gülen Cemaati Scientology gibi

Der Spiegel Gülen Hareketi’ni yazdı: 140 ülkede okulları bulunan cemaat inançlar arası diyalogu teşvik ediyor fakat eski üyelere göre bu hareket gizli bir oluşum

Almanya’nın Der Spiegel dergisi, Gülen Hareketi’yle ilgili ağır eleştirilerde bulunan uzun bir yazı yayımladı. Maximillian Popp imzalı yazıda, Gülen Hareketi’nin dinî bir toplumsal hareket olmaktan çok, “Scientology” benzeri bir dinî tarikat olduğu iddia edildi. “Gülen Hareketi, Türk devletini içeriden çökertecek bir genç nesil yaratarak, yeni bir Müslüman çağı açma amacını taşıyor” ifadesine yer verilen yazının geniş bir özetini yayımlıyoruz:

Kendini İslam’ın Gandi’si olarak tanımlayan Fettullah Hoca, dünyada milyonlarca Müslüman’ın idolü. 140 ülkede okulları bulunan Gülen Hareketi, inançlar arası diyalogu teşvik ediyor. Fakat, hareketin eski üyeleri Gülen Hareketi’ni bir tarikat olarak tanımlarken, kimileri bu gizli oluşumun Türkiye’de gücünü yaymak için komplo yaptığına inanıyor.

Şarkı söyleyen kızın sesi, biraz kısıktı, ama onu dinleyen izleyiciler, bir hayli hevesliydi. Sesindeki tonlama Almanca gibi olmasına rağmen kız, Türkçe bir şarkı söylüyordu. Oda, balonlarla, Alman ulusal renkleri siyah, kırmızı ve altın sarısı bir çelenkle ve Türk renkleri kırmızı beyaz hilallerle süslenmişti. İzleyiciler, Alman ve Türk bayrakları sallıyorlardı.

Akademi Kültür Derneği, Berlin Teknik Üniversitesi’nde, büyük bir anfide “Kültür Olimpiyatları’nın” ön elemelerine ev sahipliği yapıyor. Binlerce insan, olimpiyatların en yetenekli yarışmacısını izlemeye gelmiş. Herkes, Alman-Türk Tüdesb Okulu’ndan gelen koro “Benim küçük yeşil kaktüsüm” adlı şarkıyı söylerken, coşkuyla alkışlıyor. Daha sonra izleyiciler şiir okuyan bir kızı dikkatle dinlerken, diğer yandan da, kızın arkasındaki ekranda gösterilen kollarında çocuklarını tutan kadın resimlerini seyrediyorlar. Kızın okuduğu şiirin adı “anne”. Şiirin yazarı olan Fettullah Gülen, bir an için ekranda gözüküyor.

Konferans salonundaki herkes, Gülen’in kim olduğunu biliyor. Dünyanın her yerinde, milyonlarca Müslüman, 1941’de doğan ve İslam dininin en etkili hocalarından biri olan Gülen’in fanatiği. 140 ülkede okullar açan Hoca’nın müritleri, ayrıca bir banka, medya kuruluşları, hastaneler, bir sigorta şirketi ve bir üniversite kurdu. Berlin Üniversitesi’ndeki “Kültür Olimpiyatları’na” ev sahipliği yapan kültür derneği de, Gülen Hareketi’nin bir kuruluşu. Dolayısıyla, “Kültür Olimpiyatı’na” katılanların çoğunun, Gülen okullarına giden öğrenciler olması, Gülen Hareketi’yle ilişkisi olan şirketlerin olimpiyatları finanse etmesi ve Gülen’e bağlı medya kuruluşlarının olimpiyatla ilgili haber yapması hiç şaşırtıcı değil.

İstanbul’da yaşayan bir Gülen destekçisi Mustafa Yeşil, “Biz, insanlık tarihinde, kendini tamamıyla ve kesinlikle hayır işlerine adamış ilk hareketiz” dedi.

Gülen Hareketi’yle bağlarını koparmış ve cemaatin iç işleyişini bilen eski müritler ise, çok daha farklı bir hikâye anlatıyor. Bu kişiler hareketi, Scientology Kilisesi’nden farksız, aşırı muhafazakâr gizli bir cemaat ya da tarikat olarak görüyorlar. Bu müritlere göre, hareketin gerçek yüzünün, “Kültür Olimpiyatları”ndaki hoş görüntülerle hiçbir alakası yok.

Spiegel ’a konuşan bu müritler, Gülen Hareketi’ni eleştiriyor. Onlara göre; (Türkçe’de cemaat olarak bilinen) bu dinî topluluk, dünya çapında kurduğu öğrenci yurdu ile Kuran kursu arasında bir niteliğe sahip “ışık evlerinde”, geleceğin liderlerini yetiştiyor. Gülen’i, “guruları”, karşıtlarına karşı hiçbir hoşgörüsü olmayan, sadece güç ve nüfuz arayan bir “ideolog” olarak tasvir ediyorlar.

Bazı uzmanlar da, benzer sonuçlara varıyor. Hollandalı sosyolog Martin van Bruneissen, Gülen Hareketi ile gizli Katolik topluluk Opus Dei arasında bir paralellik olduğunu ileri sürüyor. Amerikalı uzman ve Ortadoğu uzmanı Michael Rubin, Fettullah Hoca’yı, İran Devrim lideri Ayetullah Hümeyni’ye benzetiyor. 2010’da WikiLeaks tarafından elde edilen diplomatik bir yazışmaya göre ise, Amerikalı diplomatlar, “Gülen Hareketi’ni, Türkiye’nin en güçlü İslamcı grubu” olarak görüyorlar. Ayrıca, WikiLeaks’in elindeki yazışma hareketin, Türkiye’de iş dünyasının, ticaretin ve yayıncılık kurumlarının büyük bir kısmını kontrol ettiğini ve siyaset yaşamına ciddi anlamda nüfuz ettiğini iddia ediyor.

Ancak, hareketin az sayıda eski müridi, hareketin içinde kaldığı dönemi anlatmak istiyor ve konuşmaya gönüllü olanlar da, isimlerinin açıklanmamasında ısrar ediyor. Gülen’i ve adamlarını, kendi işleri, sağlıkları ve aileleri için bir tehdit olarak görüyorlar. “Işık evleri”, Gülen Hareketi’nin genç “Fettullahçıları” (Gülen’in müritleri, onları bu şekilde adlandırıyor), sadık hizmetkârlar olması için eğittikleri kuruluşlar. Türkiye, ABD ve Almanya dahil olmak üzere, birçok ülkede bu yurtlardan açıldı. Sadece Berlin’de, neredeyse 24 “ışık evi” bulunuyor. Cemaat, okullu çocuklara ve üniversite öğrencilerine, ücretsiz kalacak yer sağlıyor, karşılığında ise, onlardan yaşamlarını İslam’a hizmet etmeye adamalarını bekliyor.

“Fasıldan fasıla” başlıklı kitabında Gülen, bir öğrencinin, “gece ve gündüz, her zaman hazır” olmak zorunda olduğunu ve asla uyumaması gerektiğini yazıyor. “Mümkünse, öğrenci, günde üç saat uyuyabilir, iki saat boyunca başka ihtiyaçlarını karşılayabilir ama zamanın geri kalanını, sadece hizmete ayırmalı. Aslında öğrencinin bazı durumlar haricinde, hiçbir şekilde özel yaşamı yok.”

Işık evlerinde kalanların, aynı zamanda diğer gençleri özendirmesi de bekleniyor. Hatta Gülen, yazılarında, bunu nasıl yapacakları konusunda tavsiye de veriyor. Gülen yazılarında, “öğrenciler, esas niyetlerini saklamaları gerekse bile, kafirlerle arkadaş olmalı” diye vurguluyor. “Örümcek sabrıyla, insanların, ağımıza düşmesini bekliyoruz”.

Hüseyin Öz, Gülen’in kurallarıyla, yani “hizmet düsturlarıyla” yaşamaya devam ettikçe, yaşam özgürlüğü giderek azalmaya başladı. Örneğin, cemaat ona hangi mesleği seçeceğini söylemeye çalıştı. Neredeyse hareketin dışından hiç arkadaşı kalmadı. Diğer eski üyeler, Gülen Hareketi’nin içinden biriyle evlenmeye zorlandıklarını belirtti. Bazı yurtlarda, Gülen ideolojisine zıt düşen, TV seyretmeyi, müzik dinlemeyi ve Charles Darwin ve Jean- Paul Sartre gibi Gülen öğretisiyle çeşilen kitapları okumayı yasaklayan kurallar olduğunu da eklediler. Hatta bazı aileler, çocuklarını kaybetme tehlikesine karşı cemaate direndiklerinde, öğrenciler, aileleriyle olan iletişimini kesmeye zorlandı.

Serkan Öz, ışık evinden taşınmaya karar verdi. O, şimdi bir hain. Ona daha önce cemaatin açtığı bütün kariyer kapıları kapandı, toplumdan soyutlandı, arkadaşlarını, tanıdıklarını, bugün dünyadaki yeri olarak gördüğü dinî evini kaybetti.

Almanlar, son yıllarda, İslam’ı araştırmaya büyük bir özen ve gayret gösteriyor. İslam konusunda konferanslar yapılıyor, Müslüman göçmenlerle ilgili araştırma projeleri yapılıyor. Ancak, Gülen Hareketi’nin en etkili olduğu ülke Almanya olmasına rağmen, Alman kamuoyu Gülen ve onun hareketi hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Batı Almanya’da bulunan Marburg Ünivesitesi’den İslam profesörü Ursula Spuler-Stegemann, “bu hareketin, Almanya’daki en önemli ve en tehlikeli İslamcı hareket” olduğunu söyledi. Cemaatin üyeleri, Almanya’da, okullar ve etüd merkezlerini içeren yüzden fazla eğitim kurumunu yönetiyor. Yaklaşık 15 diyalog derneği kurdular, bunlardan biri, Berlin’deki Kültürlerarası Diyalog Forumu” (KDF). Dernekler, hahamları, papazları ve imamları biraraya getiren konferanslar yapıyor ve İstanbul’a geziler düzenliyor.

Gülen destekçileri, Avrupa baskısı ve dünyadaki iştirakleri ile birlikte, Türkiye’nin en çok satan gazetesi Zaman’ı kurdu. Ayrıca, aylık dergi The Fountain’ ı kurdular. Ebru ve Samanyolu gibi TV kanallarını da yönetiyorlar. Berlin’de ve Brandenburg eyaletinde 150’den fazla şirketi olan Barex işveren derneğinin, cemaatin bir parçası olduğu düşünülüyor.

Merkez sağ parti Hıristiyan Demokrat Birliği’nin (HDB) üyesi ve Alman parlamentosunun eski başkanı Rita Süssmuth, Berlin’deki KDF’nin danışma kurulunun bir üyesi. Liberal Özgür Demokratik Parti’nin üyesi ve batı eyaleti Hesse’nin Adalet Bakanı Jörg-Uwe Hahn, ünlü HDB politikacısı Ruprecht Polenz ve Berlin eyaletinin eski İçişleri Bakanı Sosyal Demokrat Ehrhart Körting de, Gülen Hareketi’nin düzenlediği birçok konferansa konuşmacı olarak olarak katıldı.

Cemaatin en önemli başarısı ise, Berlin’in Spandau Mahallesi’nde bulunan Tüdesb Lisesi. Kalabalık olmayan sınıfları, motivasyonu yüksek öğretmenleri ve modern donanımı olan bu saygın liseye, her dönem çok sayıda öğrenci kayıt için başvuruyor. Okulun öğrencilerinin çoğu Türkçe ve Almanca konuşan Türk kökenliler. Dersler, Berlin eyaletinin müfredatına göre veriliyor, bazı öğretmenler, Fettullah Gülen’i hayatında hiç duymamış. Fakat, öğretmenlerin bir bölümü, her ay maaşlarının bir kısmını harekete bağışlıyor. Uzun bir süre lise, Gülen Hareketi’yle hiçbir ilişkisinin olmadığını iddia etti. Fakat şimdi liseyi yöneten derneğin başkanı açıkça Gülen’e destek veriyor.

“Ana damarına girmelisin”

Gülen Hareketi’nin iki yüzü var: Biri, dünyaya bakan yüzü. Diğeri ise, dünyadan saklanan yüzü. Hareketin mali kaynakları oldukça karışık. Zengin işadamları milyonlar bağışlıyor, ama aynı zamanda, memurlar ve yetenekli usta esnaf ve işçiler de, Gülen projelerini finanse etmek için katkıda bulunuyorlar. Fettullahçılar, gelirlerinin yaklaşık yüzde 10’unu cemaate bağışlıyor, bazıları için ise bu rakam, yüzde 70’i buluyor. Gülen kendini Müslüman Gandi’ye benzer mütavazi bir din adamı olarak tanımlıyor. Mantralarından (kutsal sözlerinden) biri ise, “cami yerine, okul aç”.

Ancak, ABD’ye göç etmeden önce Gülen, Batı’yı düşman olarak gördü. “Çağ ve Nesil” adlı kitabında, “Hesap gününe kadar Batılılar insani bir davranış göstermeyecek” diye yazan Gülen, Türkleri, “beleşçi”, “parazit” ve “lösemili” diye nitelediği Avrupa’yı kucakladığı için kınadı. Kasım 2010’da yayınlanan bir videoda, Türk ordusunu, Kürt ayrılıkçılara karşı saldırmaya çağırdı: “Onları kuşatın, savaşçılarını dağıtın, evlerini yakın, yaslarını daha da arttırın ve köklerini kurutun ve davalarına bir son verin.”

Müslümanlıkta yeni bir çağ

Gülen, Anadolu’da bir köy imamının oğlu olarak büyüdü. Erzurum’da bir camide, Almanya’ya göç eden ve radikal vaazları yüzünden “Köln’ün halifesi” ilan edilen Cemaleddin Kaplan ile birlikte eğitim aldı. Aynı zamanda Gülen, Kürt uleması, Said Nursi’nin cemaatına katıldı ve onun öğretilerini inceledi. 1980’lerde Ankara, komünizmle mücadele etmek için Türk-İslam sentezini yaymaya çalıştığında, Gülen karşısına çıkan bu fırsattan yararlandı. Türkiye’de ve dünyada okullar açan Gülen, katı laiklik taraftarı eski Başbakan Tansu Çiller’e danışmanlık yaptı.

Vaazlarından birinde, müritlerini, yeni bir Müslüman çağı başlatmaya çağırdı. Taraftarlarına, Türk devletini çökertmelerini ve uygun zaman gelinceye kadar devlete karşı komplo düzenlemelerini öğütledi: “Kimseye varlığınızı hissettirmeden, bütün güç odaklarını ele geçirene kadar sistemin içine sızmalısınız. Şartlar hazır olana dek, bütün müridler bu şekilde hareket etmeli. Eğer zamanı gelmeden önce hazırlıksız davranırsanız, bütün dünya başımıza yıkılır ve Müslümanlar, her yerde acı çeker(...) Devlet gücünün tamamını ele geçirdiğiniz o an gelene kadar beklemelisiniz. O ana kadar, atılan her adım, civcivin yumurtadan çıkması için gerekli olan 40 gün geçmeden yumurtayı kırmak gibi çok erken atılmış bir adım olur.”

1999’da, Gülen’in bu konuşması basına sızdırıldığında, Gülen Türkiye’den kaçmak zorunda kalmıştı. Gülen, sözlerinin suiistimal edildiğini iddia etti. O zamandan beri ABD’de sürgünde yaşıyor.

“Gülen Hareketi’nin ne bir adresi ne de bir banka hesabı var”

Gülen Hareketi’nin ne bir adresi, bir e-posta adresi, bir kaydı, ne de merkezi bir banka hesabı var. Gülen destekçileri, şeriat ve cihad propagandası yapmıyorlar ve cemaat gizlice faaliyetlerini sürdüyor. “Baba” olarak çağrılan Gülen, hareketin yönünü belirliyor. Devletin güç odaklarında yer alan bazı cemaat üyeleri, Gülen’e yıllardır hizmet ediyor ve hareket içindeki en önemli kuruluşları, yayın kuruluşlarını ve vakıflarını kontrol ediyor. Cemaat içinde bir “ağabeyin” yönettiği Orta Asya ve Avrupa gibi ayrı ayrı bölgeler mevcut. Cemaat içi hiyerarşi, ulusaldan, kent mahallerinde yerel olarak görev yapan “ağabeylere” kadar genişliyor. Gülen’in Türkiye’deki etkisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın muhafazakâr İslamcı partisi AKP’nin 2002’de genel seçimleri kazanmasından güçlendi. Gözlemciler, bu iki kampın, önce stratejik bir ortaklığa girdiklerini belirtiyor. Bir taraftan Gülen AKP’ye oy toplarken, diğer taraftan Erdoğan cemaati koruyordu. Amerikalı diplomatların verdiği bilgilere göre, 2004’te kültür ve adalet bakanları da dahil olmak üzere, AKP milletvekillerinin beşte biri Gülen Hareketi’nin üyesiydi.

“Işık evleri hapishane gibiydi”

Der Spiegel dergisine hayali bir isimle konuşmayı kabul eden hareketin eski üyelerinden Serkan Öz, Almanya’nın büyük şehirlerinden birinde bulunan bir “ışık evinde” yıllarca yaşadı. İnternetteki Gülen’in konuşmalarından, İslam inancıyla moderniteyi uzlaştırdığını düşündüğü için etkilenen Öz, Alman liselerinden birinden mezun olduktan hemen sonra, “ışık evine” taşındı. Öz “ışık evlerinde” geçirdiği günlerini şu şekilde anlattı: “Yurttaki mobilyalar ve günlük yaşam, bir öğrenci yurdundaki sakin ortamdan çok, manastırdaki katılığı ve sadeliği anımsatıyordu. Evde sadece erkeklerin yaşamasına izin veriliyor, kadınların ziyaretine ve alkollü içkilerin eve sokulmasına izin verilmiyordu. Yurtta kalanların, ‘ağabey’ diye çağırdıkları bir yurt sorumlusu günlük rutini düzenliyor, onlara çalışma, ibadet ve yatma zamanını söylüyordu.” “Sanki hapiste gibi başımızda bir gardiyanla yaşıyorduk” diyen Öz, her gün Kur’an ve Gülen’in yazılarını okuduğunu belirtti.


ÇEVİREN: ECE HARMANYERİ


Taraf

Son Güncelleme Tarihi: 12 Ağustos 2012 13:16

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0