Eurovision’un Politik Tarihi-1 (Yıldıray Oğur)

17 Mayıs 2009 15:00  

 

Eurovision’un Politik Tarihi-1 (Yıldıray Oğur)

Dün geceki hadisenin sonucunu görmeden yazıyorum. (Bu da medyamızdaki son hadiseli espri denemesi olsun.)

O yüzden her ihtimale karşı en baştan vazifemi yapayım; Tebrikler Hadise. Türkiye’nin bu morale çok ihtiyacı vardı. Ülke tanıtımına milyon dolarlık katkı yaptın.

Boş ver Hadise. Zaten Eurovision’un da eski itibarı kalmadı. Komşular birbirine oy veriyor. Siyaset karıştı yine yarışmaya.

Aslında son yıllarda herkes “Bu işe siyasetin karışmasından” mustaripti.

Katılımcı olsun, Avrupalılık bilinci oluşsun deyip sonucu televotinge bırakınca halkın ya Slav’a, ya İskandinav’a kaçtığı görüldü ve bu yıl Meclis’in üstüne Anayasa Mahkemesi tadında sisteme ortak edilen jürilerle yarı vesayet rejimine geri dönüldü.

Eurovision-politik meselesi ise Türkiye’de hep bir şarkı yarışması etrafında kopan uluslararası komplolardan, zaten kimse bizi sevmiyorlardan ibaret konuşuldu.

Halbuki Eurovision’un üzerinde çok az konuşulmuş ve çok az şey bilinen bir de iç politik hikâyesi var.

Bakın Hadise’ye hangi badireleri atlatarak geldik:

1975- Türkiye ilk kez katıldı yarışmaya. Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra ilk defa Batı önüne çıkılacaktı. “Kötü bir şey olur mu” gerginliği hâkimdi herkese. Kartpostallarla oylarını gönderen halk ve jüri Ali Rıza Binboğa’nın dönemin yükselen sol dalgasının lümpen bir marşa dönüşmüş hali olan Yarınlar şarkısını seçti. Bakar mısınız:

“Özgürlük ve barış,
tüm insanların özlemi olacak yarınlarda.
Anam bacım kardeşim,
eşim dostum yandaşım
daha da mutluyuz yarınlarda”

İşte devlet bu şarkıyı fazla “manalı”, Binboğa ve müziğini de fazla “Şarklı” bulununca sonuç iptal edildi ve kura ile Semiha Yankı’nın Bir Dakika’sında karar kılındı. Politika burada bitmedi. Bu kez Semiha Yankı çok Batılı geldi TRT’ye. Sarı saçları koyulaştırıldı. Zorla üzerine basmadan bir kıyafet giydirildi. Yankı, yıllar sonra bir gün televizyonda o günkü görüntüsünden tiksindiğini, baskılar yüzünden psikolojisinin nasıl bozulduğunu anlatacaktı.

Bir Dakika sonuncu olunca Türkiye birkaç yıl Avrupa’ya küstü ve birkaç yıl yarışmaya katılmadı.

1978- O yıl, Türkiye’nin Eurovision’u dünyaya barış ve dostluk mesajı gönderilecek bir güzellik yarışması, 23 Nisan şenliği zannetmeye başladığı yıldı. Herhalde bu yıl Dışişleri Bakanlığı yarışmaya el atıp “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi doğrultusunda şarkılar seçilmesi için ricacı oldu. Yarışmanın en iddialı şarkılarının adını saymam ne demek istediğini anlamanız için yeterli: Dostluğa Davet, İnsanız Biz, Küçük Kız. (Bu bildiğiniz “küçük kız, küçük kız söyle bize neredeydin”.)

Ben buna Kemalist Hümanizm de diyorum. Bir çeşit 10. Yıl Marşı’nın ardından söylenen “Bütün dünya buna bir inansa”daki karışık bir ruh haline tekabül ediyor.

“Ilımlı İslam rejiminde” kaldı mı böyle şarkılar?

“İnsanız biz,
ilkin yaşardık mağara kovuklarında,
farkımız yoktu vahşi hayvanlardan,
oysa şimdi betondan kocaman kentlerimiz var,
üst üste on milyon insan.”

O yıl kazanan ise Nilüfer ve Grup Nazar’ın şarkısı Sevince oldu. Şarkı ilk görünüşte bir aşk şarkısı gibi dursa da o da Dışişleri Bakanlığı politikalarıyla uyumlu sözleriyle dikkat çekiyor:

“Durma sev yıllar boyunca, beni sevince
biz hep sevince döner dünya - dünya sevince
oh... sevmek ne büyük bir ülke
oh... sev beni, koş o ülkeye.”

1979’da ise olan biten her şey politika. Bu kez mesaj şarkıda değil şarkıyı söyleyen İzmirli bir levanten Maria Rita Epik’in kimliğine saklanmış. Ama o yılki ev sahibi İsrail yarışmayı Tel Aviv’den Kudüs’e alınca Araplarla ilişkilerimiz bozulmasın diyen Türkiye yarışmaya katılmıyor.

Gazetelerini yeni açanlar için “Evet hâlâ bir şarkı yarışmasından” bahsediyoruz.

1980- Darbeden aylar öncesi. Türkiye’de solcuların devrim ne zaman diye konuşmaya başladığı günler. 1979 Petrol Krizi ile dünya sallanıyor. İşi riske atmak istemeyen TRT bu kez Ajda Pekkan’dan üç şarkı istiyor. Ve sözlerini TİP’li Şanar Yurdatapan’ın yazdığı politik mesajlı aşk şarkısı Petrol kazanıyor. Şarkıya yerleştirilmiş oryantal melodileri ev sahibi Hollanda’daki orkestra çalamayınca, Topkapı’nın çatılarında klip çekilen “Pet’r Oil” o yıl ilk kez yarışmaya katılan Fas’tan gelen 12 puanla dönüyor Türkiye’ye.

Ve 1981- Darbeden sonraki ilk Eurovision. Modern Folk Üçlüsü’ne Türkiye’de Zerrin Özer, yarışmada Ayşegül Aldinç eşlik ediyor. Şarkının adı Dönme Dolap. Ben bu şarkıyla Kenan Evren’e bir gol atıldığını düşünüyorum. Hatta daha ileri gideyim. Ali Kocatepe resmen “Üzülmeyin bu günler de geçer” şarkısı yapmış. Sözlere bakar mısınız?

“Yaşamak dönme dolap gibidir,
Onun da iniş ve çıkışları var,
talihlidir hep çıkanlar arkadaş,
gerçek dost inenlerin yanında var.!

Nefes almak değildir yasamak,
Düşünmek ve hissetmektir yasamak,
Sen gülmeden geçen günlere acı,
Dönme dolap iner çıkar arkadaş...”

1982-1983- Bu iki yılda da aynı strateji izleniyor. Batılılar bizi anlamıyor. İngilizce şarkıyla katılırsak da milyonlar Anıtkabir’e yürür. O halde biz de içine yabancı kelimeler yerleştirilmiş şarkılar bulalım. Neco’nun Hani’si aslında “Honey”, yani “Balım” havası vermek için, yoksa başka bir manası yok. Bakılıyor ki fena değil puanlar ertesi sene bunun dibine vuruluyor. Türk modernleşmesinin en hastalıklı tezahürü olan Opera ortaya çıkıyor. Sözlerin Aysel Gürel’e ait olması şaka olma ihtimalini artırıyor:

“Opera, opera,
Carmen, Aida,
opera, opera,
bu gece operalarda,
Tosca, Figaro, Fidelio var,
coşkun aryalar.”

1984- Olay tamamen politik demiştim ben size. Batı’ya her tülü yalakalığı yapıp bir türlü kendimizi beğendiremeyince kızıp küsüyoruz ve içe kapanıyoruz. Sezen Aksu’nun 1945 ile Yurtta Sulh Cihanda Sulh taktiğine oynadığı yıl, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın Halay’ı ile zorluyoruz Avrupa kapılarını. Türkiye elemelerinde şarkıya bağlamasıyla Arif Sağ eşlik diyor. O kadar da değil diyen bir aklı evvel Arif Sağ’ı kadrodan sonra çıkarıyor.

1985, 1986, 1987- İktidarda ANAP var. Türkiye kapitalizm ile tanışıyor. Küreselleşme rüzgârları esiyor. Özal’ın “Bir elimde Kuran bir elimde bilgisayar” sentezi revaçta. Türkiye Eurovision’a kiminle gidiyor peki?

Sırasıyla; Mazhar-Fuat-Özkan’ın “Çalış çabala bitmiyor” dediği Diday diday day. Küresel merak konusu olan kuyrukluyıldız “Halley” ve Sufi. Türkiye’nin dışa açıldığı yıllarda MFÖ Sufi’nin içine ancak büyük tartışmalarla İngilizce birkaç söz sokabiliyor.

Eğer Hadise kazandıysa devamı haftaya...

Bekleyemeyeceğim diyenler bu yazıyı yazarken de çok faydalandığım http://eski45likler.azbuz.com sitesinde Alper Fidaner’in yazısına bakabilir.

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0