Doğruysa da, yalansa da... - İsmet Berkan
29 Temmuz 2010 16:17
Sevdiğim lafların başında gelir: Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Bakın, Amerika, Vietnam Savaşı ile ilgili olmadık kayıtlar tutmuştu, sonra Pentagon’dan birisi binlerce sayfalık bu dokümanı sızdırdı. 70’li yılların meşhur ‘Pentagon Papers’ı buydu.
Şimdi, Afganistan savaşının kayıtları döküldü ortaya, Wikileaks sayesinde.
Dünyada oluyor da Türkiye’de olmuyor mu? Bakın, Bugün gazetesi, 2007 yılında başlamış ama hiçbir ilerleme sağlanamamış bir soruşturmayı haberleştirdi.
Milli İstihbarat Teşkilatı bir telefon konuşması yakalıyor. Anlaşıldığına göre iki subay arasındaki bir konuşma. Subaylardan biri o sıralar yeni yeni devreye girmekte olan insansız hava aracı Heron’ların gözlemlerinden şikâyet ediyor, ‘Çok zayiat veriyoruz’ diyor ve Heron’un işlevsizleştirilmesini istiyor.
MİT, görevi delil toplamak ve adli dosya oluşturmak olan bir kurum değil, istihbarat topluyor. Eline geçen telefon konuşması da istihbarat, delil değil. Ama bu istihbaratı alan askeri savcılığın delillendirmesi gerek. Aradan üç yıl geçmiş, soruşturmada hiçbir yere varılamamış.
Korkunç bir durum. Ne kimse suçlanmış ne de kimse suçlamalardan aklanmış.
Çok ama çok vahim bir durum.
Normal ülkelerde Milli Savunma Bakanı, Başbakan çıkıp hesap verirdi.
Ama bizim ülkemizde büyük ihtimalle Milli Savunma Bakanı ile Başbakan da olayı gazetelerden öğrendiler.
Kimseyi suçlamak için söylemiyorum ama üç yılda bir soruşturma, üstelik vatana ihanet kapsamındaki bir soruşturma nasıl yetki anlaşmazlıkları vs. bahanelerle sürüncemede bırakılır?
Gerçekten Başbakanın ve Milli Savunma Bakanı’nın çıkıp bir şey söylemesi gerekmiyor mu? Bu hesabı onlara değil de kime soracağız?
***
Bu son soruyu boşuna sormuyorum;
normal ülkelerde böyle şeylerin hesabı ülkeyi yönetme iddiasındaki siyasetçilere sorulur.
Ama biz, hâlâ ‘normal’ değiliz. Bizzat Başbakan bile bana kalırsa Genelkurmay’ı neredeyse muhtar bir yer olarak görüyor. Zaten askerle ilgili konularda (ki bunlar siyasi konular da
olabiliyor, hatta sık sık siyasi konular oluyor) başbakan veya savunma bakanı değil Genelkurmay Başkanı çıkıp konuşuyor.
Genelkurmay Başkanı bir süre önce, “Silahlı kuvvetlere karşı asimetrik psikolojik savaş uygulanıyor” dedi.
Mesela bu son haber de bu psikolojik savaşın bir uygulaması mı?
Öyle ya, psikolojik savaşın hedefi TSK’yı itibarsızlaştırmak, halk nezdinde güvenilmez kılmak olmalı.
Eh, PKK ile mücadelede bile ordumuza güvenemeyeceksek, onlar PKK ile mücadelede ‘Tavşana kaç tazıya tut’ diyorlarsa, ne yapacağız? Psikolojik savaş bize bunları dedirtmeye çalışıyor olmalı, değil mi?
Bu haber ve iki gündür gazetelerde yer alan son PKK saldırısı ile ilgili haberler tam da bunu söyletiyor insana.
***
Öyleyse mesele şu: Haberler doğru mu değil mi? Ortaya atılan iddialar doğru mu değil mi?
Doğruysa durum çok vahim demektir. TSK’nın bu çeşit unsurlara karşı ne yaptığını hemen açıklaması gerekir.
Yalansa durum daha da vahim demektir. Hiçbir ülke, kendi ordusuna karşı böyle bir kara propaganda savaşına izin vermez.
Görüyorsunuz, işin kritik noktası bu: İddialar doğru mu değil mi?
Yok mu bize bir cevap verecek?
Bu ülkenin bir ordusu, bir genelkurmay başkanı, bir savunma bakanı, bir başbakanı, bir cumhurbaşkanı var. Hiçbirinden iki tane yok.
Hangisi sorumluluk hissedecek ve iddiaları cevaplayacak, doğru veya yalan diyecek?
Merakla bekliyorum.
İsmet Berkan/Radikal
28.07.2010

