Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ruhu... - Markar Esayan

10 Nisan 2018 11:27  

 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ruhu... - Markar Esayan

Farklılıkların bir arada barış ve adil bir düzen içinde yaşaması insanlığın başından beri temel meselesi olmuştur. Söz konusu farklılıkları teke indirmeye çalışan eğilimler, zorbalık/faşizm, farklılıkları tanıyan yaklaşımlar ise demokrasi adını almıştır. Faşizm doğal olmayan bir yöntemi denediği için zora başvurmak zorunda kalır. Demokrasi meselesi ise daha karmaşık süreçleri ima eder. Yani farklılıkların bir arada yaşaması fikrine de kolaylıkla “Bu bizim doğal eğilimimiz, işler oluruna bıraktığında zaten demokrasiye varır” şeklinde yaklaşamıyoruz. Karmaşa da buradan kaynaklanıyor.

Çünkü “işleri oluruna bıraktığınızda, demokrasiye varır” diye bir kaide aslında yok. Toplumun temeli olan birey, karmaşık ve çift taraflı bir doğaya sahip. Bencillik öne çıkabildiği gibi, diğergamlık da etkili olabilir. Ama bu işler şansa bırakılamaz. Dolayısıyla, demokrasinin tüm kesimlerin altına imza atabileceği bir kurumsallığa kavuşması gerekiyor.

Bu yüzden demokrasi narin bir doğaya sahip. Değeri de aslında bu kırılganlığında... Demokrasinin başarılı olması bu sözleşmeye tüm kesimlerin uymasına bağlı. (Demokrasi kültürü). Bir kesim sözleşmeden ayrıldığında ya da dış bir etken bu uyumu bozduğunda çok ağır bedellerin ödendiği süreçler açılabiliyor.

Kant bu yüzden “İnsan kendisini ahlakla sınırladığında insanlaşır” diyor. Dinlerin de, hukukun da söylediği şey aynı aslında. Demokrasi bu açıdan esasen kayıtsız şartsız afaki bir özgürlük ideasının değil, sınırlamaların rejimi. Bir başkasının kolayca öldürülemediği yerde o başkasının hayatı, başkasının mülkiyetine el konamayan yerde de herkesin mülkiyet hakkı korunmuş oluyor. Zaten bazı dillerde anayasa sözcüğü “sınırlama” anlamına denk geliyor.

Ancak işin bu kısmı da kolay değil. Sınırlama ancak adil, kamu yararını gözetecek şekilde ve temel konularda uygulanırsa demokrasiyi koruyabilir. Yoksa bir kesimin lehine çalışan bir zorbalığı üretebilir.

Toplum hayatında birçok aktörün menfaat çatışması yaşaması ve rekabet içinde olması, bu alanın çok adil, demokratik ve açık düzenlenmesi ihtiyacını doğuruyor. Hakem ise, modern zamanlarda devletin kendisi. O yüzden devleti iyi düşünmek ve iyi tasarlamak gerekiyor. Öyle ki, her kesim hukukun koyduğu kurallara sadece korkudan değil, kendi menfaatini orada gördüğü için gönüllülükle uysun.

Menfaatlerin çatışması ve rekabet, ortadan kaldırılması gereken kötü şeyler değil. Bu zaten olası da değil. Esas olan bu rekabetin, düşmanlık hissiyle değil, adil rekabet, eşit deneme şansı kurallarına göre düzenlenmesi. Tabii dezavantajlıların korunması eksiği tamamlayan en önemli unsur.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yüzde 50+1 oy kuralı ve diğer özellikleri ile birlikte bize böyle bir düzenlemenin şansını veriyor. Bu reform, kendi başına birden ortaya çıkmış değil; uzun yıllar verilen mücadelelerin ve olgunlaşmanın bir neticesi. Olaya böyle bakılırsa, kimsenin kaybetmediği, herkesin kazanacağı demokratik bir sıçrama sürecinin içinde olduğumuz da anlaşılır.

Markar Esayan/aksam.com.tr

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0