Cengiz Çandar'ı tutuklamak...

25 Mayıs 2012 11:19  

 

Cengiz Çandar'ı tutuklamak...

28 Şubat'ta Cengiz'i hedef alan zihniyet, kendisini 28 Şubat mağduru gören anlayışlar tarafından yeniden üretiliyor.

Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak’taki yazısında, Cengiz Çandar’ın da içinde bulunduğu bir grup aydına yönelik ‘komplo’yu deşifre ederek can yakıcı bir konuyu gündeme getirdi.

Neydi bu komplo: Tutuklamaları yaygınlaştırarak Kürt sorunu konusunda duyarlı aydınlar üzerinde bir cadı avı başlatmak... Böylece, Kürt sorununun çözümünde otoriter bir zihniyeti hâkim kılarak, bir korku düzeni yaratmak... Daha da derine gidersek, bu yolla yargı ve polis marifetiyle Türkiye’nin siyasi yapılanmasına bir müdahalede bulunmak...

Yeni bir ‘metot’ veya ‘strateji’ ile karşı karşıya değiliz. Kürt meselesini sadece ‘terör sorunu’ noktasına hapsederek buradan korku temelli bir iktidar türetme refleksi, bu ülkedeki neredeyse en köklü ‘devlet içi refleks’ olarak değerlendirilebilir.

Kürt sorununda seçim kampanyası döneminde belirginleşmeye başlayan ve sonra da yükselerek devam eden otoriterleşme, polis ve yargıyı yeni bir anlayışla harekete geçirdi. Bir hukuk devletinde pek söz konusu olamayacak gerekçelerle Büşra Ersanlı gibi akademisyenler, Ragıp Zarakolu gibi yayıncılar tutuklandı.

TV kanallarında yayımlanan listeler
Belli ki bazı çevreler bununla yetinmeye niyetli değildi. Kürt sorunu konusunda çalışan, fikir üreten akademisyenler ve yazarların önemli bir bölümü ‘listeye konuldu’... Nerede duracağı belli olmayan bir tutuklama furyası başladı. Tutuklamaların yaygınlaştığı sırada, bazı TV kanalları ve gazeteler, belli aydınları adeta bir kampanya havası içinde hedef gösterdi. Polisin servis ettiği belgeleri, kamuoyunca bilinen isimlerin altını çizerek yayımladılar.
Cengiz Çandar’ın da bu kampanyanın hedeflerinden birisi olduğu şimdi daha da netleşmiş durumda. Ali Bayramoğlu, bazı akademisyenlerin de bu ‘liste’ye girdiklerini ve hedefe konulduklarını öğrendiğini açıkladı. Yine öğreniyoruz ki bu akademisyenlerin gözaltına alınıp tutuklanmaları belli siyasi müdahalelerle engellenebilmiş.

Kürt sorunu, Türkiye’de demokrasinin kilit sorunu olmaya devam ediyor. Bu noktada, yeni iktidar sahipleriyle eski iktidar sahipleri arasında giderek benzeşen bir tutumun göze çarptığını söyleyebiliyoruz. Kendilerine demokrat diyen, çoksesliliği savunduğunu söyleyen bazı çevrelerin, Kürt sorununu, hâlâ ‘terörle mücadele’ konseptiyle sınırlı bir çerçevede algıladıklarını görüyoruz.

Sorun otoriter zihniyette
Kürt sorununda aramızda fikir ayrılıkları bulunabilir. Çözüm yöntemlerine dair tartışmalara girebiliriz. Böyle kritik tartışmalarda bazı entelektüellerin ‘aykırı duruş’ları öne çıkabilir. Entelektüellerin ve akademisyenlerin de tercih ve değerlendirmeleri yanlış bulunabilir, eleştirilebilir, sorgulanabilir.
Konuya kafa yoran, çaba sarf eden, emek harcayan entelektüelleri, “Bunlar terörün babası”, “Yılanın başı işte bunlar”, “Asıl bunları halletmek gerekiyor” mantığıyla, eski anlayışı yeniden hortlatarak tutuklattırmaya kalkışmak ise farklı bir şeydir...

Tabii, bir başka açıdan baktığımızda, Kürt sorununun bir bahane veya simge işlevi gördüğünü, asıl sorunun hâlâ varlığını sürdüren ve zihinlere egemen olan ‘tekçi’ anlayışta saklı olduğunu da düşünebiliriz.

Her şeye hâkim olma, bütün alanları egemenlik altına alma, toptancı bir hegemonya kurma arzusu; bu ülkenin devlet geleneğinin genlerinde var. Tekçi zihniyet, gerçekten de dönüp dönüp yeniden karşımıza çıkıyor.

Onca darbeyle yüz yüze gelmiş, acılarla yoğrulmuş bir ülkede düşünce yapısının ciddi bir değişim geçirmesi hiç kolay değil. Değişime doğru atılan neredeyse her adım, demokrasiyi ve hukuku riske eden güç mücadelelerini beraberinde getiriyor.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliyoruz: 28 Şubat’ta Cengiz’i hedef alan zihniyet, aradan 15 sene geçtikten sonra kendisini 28 Şubat mağduru gören anlayışlar tarafından yeniden üretiliyor.

Kaderin acı cilvesi; hedefte yine Cengiz Çandar var.

Radikal

Son Güncelleme Tarihi: 25 Mayıs 2012 11:38

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0