Süleyman Þah Türbesi hakkýnda yanlýþ bildiklerimiz

25 Aðustos 2014 22:06 / 1584 kez okundu!

 

 

Pek çok kiþi Süleyman Þah Türbesi'yle þu veya bu düzeyde ilgileniyor. Bu konuda yazýlar yazýlýyor. Ama ortada dolaþan bilgilerin çoðu yanlýþ.

Taraf gazetesi, tam 74 gün önce Türkiye’nin Musul Konsolosluðu’ndaki 49 kiþiyi rehin alan IÞÝD’in rehinelerin serbest býrakýlmasý karþýlýðýnda Süleyman Þah Türbesi’ndeki Türk askerlerinin çekilmesini istediðini, Ankara’nýn bu talebi kabul ettiðini, bunun kamuoyuna açýklanmasý için formül arandýðýný yazdý. Hükümet Taraf’ý ‘sorumsuzlukla’ suçlamaktan öteye bir þey yapamadý, Taraf da haberinin arkasýnda durdu. Hatta “Mahkemeye verilirsek, sunacaðýmýz belgeler var” diyerek meydan okudu. 

Süleyman Þah Türbesi’nin adý bundan birkaç ay önce, Dýþiþleri Bakanlýðý’nýn bir toplantýsýna ait yasadýþý dinlemelerde de geçmiþti. Hatýrlanacaðý üzere bu kayýtlarda bazý devlet görevlileri, Suriye’ye müdahale etmek için gerekirse Süleyman Þah Türbesi’ni bombalamaktan söz ediyorlardý. Mahkeme kararýyla bu konuþmanýn da üstü örtülmüþtü ama o günden beri pek çok kiþi Süleyman Þah Türbesi’yle þu veya bu düzeyde ilgileniyor. Bu konuda yazýlar yazýlýyor. Ama ortada dolaþan bilgilerin çoðu yanlýþ. Elbette ben de bu konunun birinci derece uzmaný deðilim ama elimden geldiðince, yanlýþlara iþaret edip, olasý doðru cevaplarý sizlerle paylaþmak istedim.

 

Osmanlý kaynaklarý ne diyor?

Ünlü Osmanlý tarihçisi Aþýkpaþazade (ö.1484) “...Geldikleri yola gitmediler, vilâyet-i Haleb'e geldiler. Caber Kalesi'nin önüne vardýlar ve (…) Fýrat ýrma¬ðý önlerine geldi, geçmek istediler. Süleyman Þah Gazi'ye eyittiler, 'Hâným, biz bu suyu nice geçelim?' dediler. Sü¬leyman Þah dahi atýn suya depti, önü yar imiþ, at sürçtü. Süleyman Þah suya düþtü. Ecel mukaddermiþ, Allah'ýn rahmetine kavuþtu. Sudan çýkardýlar, Caber Kalesi'nin önüne defnettiler. Þimdiki hînde ona 'Mezar-ý Türk' derler” diye yazar. Aþýkpaþazade, Osmanlý Hanedaný’nýn þeceresini verirken, Süleyman Þah’ý Osman Gazi’nin dedesi olarak gösterir. 


Sondan baþlarsam, Cemal Kafadar’dan öðrendiðime göre Osmanlý Devleti’nin kuruluþ yýllarý oldukça karanlýktýr. Osmanlýlarýn kökenine iliþkin ilk kaynaðýn, Orhan Gazi’nin imamý Ýshak Fakih’in oðlu Yahþi Fakih tarafýndan 1405’te yazýlan Menâkibnâme olduðu ileri sürülür ancak eski söylencelerin derlenmesi olduðu sanýlan bu kaynak günümüze ulaþmamýþtýr. Yine söylenceye göre, 1413 yýlýnda Yahþi Fakih’in evinde misafir kalan Aþýkpaþazade bu kitabý görüp okumuþ ve Tevârîh-i Âl-i Osman adlý eserine buradan bir çok bilgi aktarmýþtýr. (Aþýkpaþazade’nin 1400 yýlý civarýnda doðduðunu ileri süren kaynaklara inanmak gerekirse, o yýllarda 13-14 yaþýnda olmalýdýr.) II. Murad devrinin vak’nüvisi Yazýcýoðlu Ali, 13. yüzyýl yazarý Ýbn-i Bibi’nin Selçukname adlý eserini Osmanlýca’ya çevirirken ona bazý eklemeler de yapmýþtýr. Bunlardan biri Osmanlýlarýn Kayý boyundan (“Oðuz’un kalan hanlarý uruðundan”) geldiðidir. Bu bilgiler 15.ve 16.yüzyýllarda yazýlmýþ Tevarih-i Al-i Osman’larda tekrarlanmýþtýr. Ancak bu kaynaklarda kurucunun Ertuðrul mu Osman mý, ikincisi ise adý Osman mý, Otman mý, Uthman mý, bu kiþi kimdir, babasý, dedesi kimdir, devletin kuruluþtaki adý neydi, baþkenti neresiydi gibi sorulara cevaplar bulmak imkansýzdýr.

Örneðin bu konuda en uzun bilgiyi veren Þikari’nin (ö.1584) Karamanname kýsa adýyla bilinen eserinde “Osman, Keyhüsrev bin Keykubad Alaüddin’in çoban-baþýsý idi. Ýnönü’nde ne kadar koyun ve sýðýr, atý ve devesi ve katýrý var ise Osman gözlerdi, kafir almazdý. Karamanoðlu Mehemmed Beg, Alaüddin’i kaçurup cümle mülkini alduðu vaktin, Osman gelip toðruluk gösterdi. Ana, Ývaz Mehemmed Beð (ile) tabl, alem, kýlýç verüp beg eyledi. Osman bir geda (fakir) iken þah eyledi. Aslý sinci (soyu sopu) yok bir yörük oðlu iken beð oldu, beðleri beðenmez oldu” yazmasýna bakýlýrsa, 16. yüzyýlýn sonlarýnda bile Osmanoðullarýna asalet payesi vermek adeti yoktu. Veya müderris, hekim, tarihçi ve bir dizi önemli kurumun üyesi olan Hayrullah Efendi’nin (ö. 1866) Matbaa-i Amire’de basýlan Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Tarihi’nde, Selçuklu Sultaný Keykubad’ýn izniyle yazlarý Domaniç yaylalarýnda, kýþlarý Karacaþehir ve Söðüt havalisinde oturma izni alan biri olarak tarif edilen Ertuðrul Bey’in ziyaret ettiði Ýtburnu köyünde imamýn evinde konuk olduðu sýrada, pencerenin üzerinde bulunan Mushaf-ý Þerif’i (Kuran) göstererek, “buna niye hürmet etmem ihtar olundu ?” diye sormasýna bakýlýrsa (anlaþýlan Kuran’a karþý özensiz davranmýþtý), Ertuðrul Bey’in ya bu tarihe kadar hiç Kuran görmediðini, ya da Kuran’ýn kutsallýðýna dair bir fikri yoktu demek lazým.

Yine de, eldeki sýnýrlý bilgilerle Süleyman Þah kimdir, hangi savaþ sýrasýnda nasýl ölmüþtür ve nereye gömülmüþtür sorularýna cevap bulmaya çalýþayým.


Türbedeki Süleyman Þah kimdir?

Eðer türbe, Ýstanbul’da sýkça görülen makam mezarlarý gibi, altý boþ mezarlardan biri deðilse ve içinde gerçekten önemli bir þahsiyetin kemikleri varsa, Aþýkpaþazade’nin ve diðer Osmanlý tarihçilerinin atýfta bulunduðu kiþi muhtemelen 1071 Malazgirt Savaþý’nýn muzaffer komutaný Alp Arslan’ýn, 1072’de ölümünden sonra Anadolu’ya gelen ikincil, hatta üçüncül komutanlardan biri olan Kutalmýþoðlu Süleyman olabilir. Resmi tarihçiler bu þahsýn Anadolu (Rum) Selçuklu Sultanlýðý’nýn kurucusu olduðunu iddia ederlerse de, buna dair hiçbir somut kanýt (adýna darp edilmiþ para veya adýna okunmuþ hutbe, yazýþmalarda bu minvalde ifadeler vs.) yoktur. Nitekim Bizans Ýmparatoru I. Aleksios Komnenos'un (hd 1081-1118) kýzý olan Anna Komnena, dönemin olaylarýný anlatan Aleksiad adlý tarih kitabýnda Süleyman’dan ‘Ýznik Emiri’, ‘Ýznik Sultaný’ diye bahseder. Araplarýn Abu’l-Farac dediði Süryani kronikçi Bar Hebraeus (ö. 1286) ise ‘Antakya hakimi Katlamýþ oðlu Süleyman’ diye anar.

 

Süleyman Þah hangi savaþta ve nasýl öldü?

Söz konusu Süleyman, ister emir, ister sultan, ister þah olsun, ister Ýznik’in ister Antakya’nýn hakimi olsun, ‘kafir’ Bizans’la savaþmak yerine, gözünü din kardeþi, hamisi Büyük Selçuklu Sultaný Melihþah’ýn ülkesine dikmiþtir. Ancak Kutalmýþoðlu Süleyman, 5 Haziran 1086 günü, Melikþah’ýn kardeþi Tutuþ’un ordularýyla Halep yakýnlarýnda yaptýðý savaþta hayatýný kaybeder. 


Bu ölümün nasýl olduðuna dair iki kaynaðýmýz var. Anna Komnena, Süleyman’ýn yere sapladýðý kendi kýlýcýnýn üzerine atlayarak intihar ettiðini söyledikten sonra “bu sefil adam, sefilce öldü” der. Bar Hebraeus ise daha usturuplu bir dil kullanýr: “Anlatýldýðýna göre Süleyman kendi tarafýnýn yenilmekte olduðunu görerek bir býçakla intihar etmiþtir. Çünkü cesedi yerde bulunduðu zaman karnýna bir býçak saplý olduðu görülmüþtü.” Ölümün nasýl olduðu bir yana, karada olduðu kesindir.

 

Süleyman Þah nerede gömüldü?

Ancak ne Anna Komnena, ne Bar Hebraeus, Süleyman Þah’ýn gömülmesinden bahseder. Savaþta yenilmiþ ve intihar etmiþ birinin, muzafferler tarafýndan gömülmesi ve üzerine bir türbe yapýlmasý mantýklý deðil. Maðluplarýn ise canlarýný kurtarmakla uðraþýrken beylerine bir türbe yapacak halleri olmadýðý tahmin edilebilir. Süleyman Þah gömülmüþ olsa bile Halep’e 110 kilometre uzaktaki ve o tarihte henüz Selçuklularýn elinde bile olmayan Caber Kalesi’ne gömülmüþ olmasý hiç mantýklý deðil. Büyük ihtimalle öldüðü yere yakýn bir yere gömülmüþtür. Nitekim bu konularýn uzmanlarýndan Osman Turan "Lâkin Osmanlý veya Selçuklu Süleyman-þâh’a Ca’ber kalesinde isnad olunan ve asýrlar boyunca sürüp ilk Osmanlý tarihlerine kadar çýkan ‘Mezar-ý Türk’ hakkýnda elimizde mevsuk (inanýlýr, güvenilir) bir kayýd mevcut deðildir. Ayrýca Ca’ber kalesi Süleyman-þâh’ýn ölümünden sonra Melik-þ?h tarafýndan alýnmýþ olup Haleb kapýsýnda yatan Süleyman-þâh’ýn oraya nakledilmesi için de ne bir delil ve ne de bir sebep vardýr" der.

 

Suda boðulma hikayesi nereden çýktý?

Süleyman Þah karada ölmüþtür ama oðlu I. Kýlýç Arslan suda boðularak ölmüþtür. Süleyman Þah’ýn 1086 yýlýnda ölümünden altý yýl sonra 1092 yýlýnda Melikþah’ýn ölümü üzerine, kardeþi Kulan Arslan’la birlikte esir tutulduðu Ýsfahan’dan kaçýp Anadolu Selçuklularýnýn baþýna geçen oðlu I. Kýlýç Arslan da babasý gibi, ‘kafir’ Bizans’a deðil, din kardeþleri Selçuklulara karþý kýlýç sallamayý tercih ettiði için 1095 yýlýnda Büyük Selçuklu Sultaný Melikþah’ýn vasalý olan Ermeni Gabriel’in egemenliðindeki Malatya’ya sefer etmiþ ancak baþarýlý olamamýþtý. 1096-1097 yýllarýnda Kýlýç Arslan’ýn ordularý, Bizans’a yardým için Haçlý ordularý ile Nikaia (Ýznik) civarlarýnda bir kaç kez karþýlaþtýlar. Kiminde Selçuklular kiminde Haçlýlar galip geldi. (Haçlý Seferleri’nin serencamýný þu yazýmda anlatmýþtým. (link1

Suriye ve Filistin’de Haçlý egemenliði pekiþirken, Selçuklular kendi aralarýnda kavga ediyorlardý. Haçlýlara karþý baþarýlarýndan dolayý kendine güveni artan Kýlýç Arslan, 1107 yýlýnda Musul’u ele geçirdi, Musul’a bir dizdar atayýp Habur’a yöneldi. Ancak burada yerinden ettiði Musul Emiri Cavalý ile Halep Emiri Rýdvan’ýn birlikleriyle karþýlaþtý. Bar Hebraeus’a göre Kýlýç Arslan önce “harikulade bir cesaret gösterdi ve Cavalý’nýn ordusu içine daldý, sancaðý taþýyan zatýn kolunu bir darbe ile kestikten sonra Cavalý’yý da bir kýlýç darbesi ile yere serdi.” Ancak kýsa süre sonra durum tersine döndü. Cavalý ve Rýdvan’ýn askerleri Kýlýç Arslan’ýn askerleri kaçmaya zorladý. Askerlerini durduramayan Kýlýç Arslan da, düþman eline geçerse baþýna gelecekleri düþünerek olsa gerek, atýyla Habur nehrine atladý ve yüzmeye baþladý. Bundan sonrasýný Bar Hebraeus þöyle anlatýyor : “Kendisi ve atý zýrhlý olduðu için ve arkasýndan gelenler de ona ok attýklarý için atý boðuldu ve o da atý ile birlikte ayný akýbete uðradý. Birkaç gün sonra cesedi nehrin kýyýlarýna atýldý ve Kýlýç Arslan Damþan adlý bir köye gömüldü.”

Bir baþka kaynakta ise Habur’un köylerinden biri olan Þemsaniye’ye gömüldüðü yazýlý. Bu iki yer belki ayný yerdir, bilemiyorum. Anlaþýldýðýna göre (ki Osman Turan da böyle düþünüyor) Süleyman Þah’ýn Halep önlerinde ölümüyle, oðlu I. Kýlýç Arslan’ýn Habur nehrinde boðularak ölmesi sözlü tarihte birleþtirilmiþ ve bu anlatý Aþýkpaþazade ve ardýllarý tarafýndan ‘Süleyman Þah’ýn suda boðularak ölümü’ne (bu arada Habur, Fýrat’a) dönüþtürülmüþ ve günümüze kadar gelmiþ.

 

Türbe Caber Kalesi’nde mi?

Bazýlarý, Süleyman Þah Türbesi’nin hala Caber Kalesi’nde olduðunu sanýyor ki, 1973’e kadar Caber Kalesi’nde olduðunu ancak bugün baþka bir yerde olduðunu aþaðýda anlatacaðým. Önce Caber Kalesi’ne dair kýsa bir bilgi vereyim: Caber Kalesi, Kuzey Suriye'de, Fýrat Nehri'nin sol sahilinde, Safin'in karþýsýnda bulunan tarihi bir kale. Bölgeyi ilk fetheden Arap komutana izafeten asýrlarca Davsara adýyla tanýnan kale, Selçuklular zamanýnda yine fatihi Sabýk ed-Din Cabar’ýn adýný almýþ, 11-12. yüzyýllarda, kervanlar için konaklama yeri olarak kullanýlmýþ. 


Kaleye Süleyman Þah’a ait olduðuna inanýlan türbeden dolayý asýrlarca Türk Mezarý denmiþ. Ýnternette dolaþan kaynaksýz bilgilere göre türbenin bilinen ilk binasý, 1144 yýlýnda Halep Emiri Zengi Atabek ile oðlu Nureddin döneminde inþa edilmiþ. Türbe, 1260 yýlýnda Moðollar tarafýndan yýkýlmýþ. Yaklaþýk 300 yýl boyunca bir daha el deðmeyen türbe (ki bence tek bir parçasý bile kalmamýþtýr) Yavuz Sultan Selim, 1516′da bölgeyi fethedince tekrar canlandýrýlmýþ. Bu bilgilerin doðruluðunu kontrol etme imkaným olmadý. Emin olduðum onarým, daha doðrusu türbenin yeniden inþasý II. Abdülhamit döneminde yapýlmýþ. 1882’de Halep Vilayeti yönetiminin talebi üzerine Kolaðasý Sabit Bey’in çizdiði plan uyarýnca yeni türbenin yapýmýna geçilmiþ. 27 Temmuz 1884’te Sadrazam Küçük Said Paþa vilayete gönderdiði yazýda, “kabrin padiþaha layýk bir türbe içine alýnmasýný” emrediyor ve bir onbaþý takýmý ile türbedar görevlendirilmesini istiyor.

(Caber Kalesi’nin 1973’ten itibaren Tabka Barajý’nýn sularý ile çevrelenmiþ hali) 
 


Caber Kalesi Türkiye’ye mi ait?

Bugün milliyetçi çevrelerden sýk sýk duyduðumuz “Caber Kalesi Türkiye’nin sýnýrlarý dýþýndaki tek Türk topraðýdýr” önermesinin de artýk temeli yok. ‘Artýk’ dedim, çünkü belli bir tarihe kadar kalenin statüsü bu önermeye destek olabilir ancak tartýþmaya da açýk. Þöyle ki, Osmanlý Ýmparatorluðu’nun ve müttefiklerinin Birinci Dünya Savaþý’ný kaybetmesinin ardýndan Suriye, dolayýsýyla Caber Kalesi de Fransýzlarýn kontrolüne geçmiþti. Kalenin ve buradaki türbenin bundan sonraki hikayesini kaynakçada makalesinin künyesini verdiðim Asaf Özkan’ýn makalesinden izleyelim. Yazara göre Fransýzlarýn iþgal ettikleri bölgelerden çekilmeye karar vermeleri üzerine taraflar arasýnda bir anlaþma imzalanmasý için hazýrlýklara geçilmiþ (bu süreci þu yazýmda birazcýk da olsa anlatmýþtým. (link2)  TBMM Hükümeti’nin 18 Mayýs 1921 tarihinde Türkiye’nin önerilerini Fransýz tarafýna iletmiþti. Önerinin sýnýrlar ile ilgili maddesinde Türkiye-Suriye sýnýrý Caber Kalesi ve Türk Mezarý'ný kapsayacak þekilde çizilmiþti. Bu teklif Fransýzlar tarafýndan önce reddedildi, ancak Sakarya Meydan Muharebesi’nin Türk ordularýnýn zaferiyle bitmesinden sonra Fransa anlaþmaya yanaþtý. Uzun müzakereler sonunda imzaya açýlan Ankara Ýtilafnamesi’nin 9. Maddesi (sadeleþtirilmiþ dille) þöyleydi: “Osmanlý sülalesinin kurucusu Sultan Osman'ýn büyük pederi Süleyman Þah'ýn Caber Kalesi’nde Türk Mezarý diye tanýnan mezarý müþtemilatý ile beraber Türkiye'nin malý olarak kalacak ve Türkiye orada muhafýzlar bulunduracak ve (göndere) Türk bayraðý çekebilecektir."

TBMM’de gizli celsede yapýlan tartýþmalarda, 1920’de ünlü Misak-ý Milli metnini kaleme alanlardan Edirne Milletvekili Mustafa Þeref Bey, maddedeki "Türkiye'nin Türk Mezarý'na Türk bayraðýný çekebilecektir" sözü yerine "Türk bayraðý çeker" ifadesinin konmasýný istedi ancak Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey anlaþma ile bölgenin Fransa'ya býrakýlmasý sebebi ile ‘hukuki iktidar’a yer olmadýðý, bunun yerine ‘fiili iktidar’ ile yetinmek gerektiðini savundu. Ankara Ýtilafnamesi 20 Ekim 1921 tarihinde imzalandýðýnda, Türk Mezarý’nýn bulunduðu 8.797 metrekarelik alanýn idaresi Türkiye'ye býrakýldý. Baþlangýçta kalede bulundurulacak muhafýzlarýn asker mi yoksa sivil mi olacaðý konusunda kafa karýþýklýðý yaþandý ama Fransýz tarafý, bunlarýn silahlý jandarma olmasýný kabul etti.



Ankara Ýtilafnamesi Lozan’da onaylandý mý?

Bugün, Dýþiþleri yetkilileri bile Caber Kalesi’nin bu statüsünün 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barýþ Antlaþmasý’nýn 3. maddesiyle onaylandýðýný söylüyor. Halbuki, Lozan Barýþ Andlaþmasý’nýn 3. maddesini okuyan birinin açýkça göreceði üzere, Ankara Ýtilafnamesi’ne yapýlan atýf (metinde Fransa-Türkiye Andlaþmasý diye geçiyor), Türkiye-Suriye sýnýrýný çizen 8. maddeye dair. Halbuki Caber Kalesi’nin statüsü Ýtilafname’nin 9. maddesinin konusuydu. (Her iki anlaþmanýn metinlerinin linki kaynakçada.) Benim bundan anladýðým (yanlýþsam, uluslararasý hukuk uzmanlarý düzeltsinler) 1923’den sonra, Caber Kalesi’nin statüsünün, uluslararasý bir anlaþma ile deðil Türkiye ile Fransýz Manda yönetimi arasýndaki ikili iliþkilerle düzenlendiði. Bu statünün de orada bulunan Süleyman Þah Mezarý ile doðrudan baðlantýlý olduðu açýk. 



Cumhuriyet’in ilk yýllarýnda türbenin durumu nasýldý? 

Asaf Özkan’a göre, iliþkilerin belli bir düzende yürüdüðüne dair belki de tek ipucu, 15 Aðustos 1924 tarihli Urfa Müftülüðü'nün Mahalli Evkaf Ýdaresi'ne ait kayýtlarda, Süleyman Þah Türbesi’nin imamlýk, müezzinlik ve ferraþ (temizlikçi, hizmetçi) görevlerini Þeyh Abdullah Efendi'nin yürüttüðüne ve bu kiþiye 7 lira maaþ ödendiðine dair bilgi. 

30 Kasým 1925'te çýkarýlan “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlýklarla Birtakým Unvanlarýn Ýlgasýna Dair Kanun" ile Türkiye Cumhuriyeti sýnýrlarý içinde bulunan bütün türbeler kapatýldýðý halde, ‘Türkiye’nin topraðý olduðu’ ileri sürülen Caber Kalesi’ndeki Süleyman Þah Türbesi’nin kapatýldýðýna dair bir bilgi ve belge yok. Demek ki, Caber Kalesi, hukuken Türk topraðý olarak kabul edilmemiþ. Ancak 1927 yýlýnda, “Mehabid-i Ýslamiye'nin (Ýslam mabedlerinin) gerçek ihtiyaca göre tetkik ve tasnifi ile görevli” bir komisyon, Süleyman Þah Türbesi'nin ibadet için gerekli vasýflarý taþýmadýðý, burasýnýn sadece bir zaviye olduðu gerekçesi ile türbedar Þeyh Abdullah Efendi’nin statüsünü indirmiþ, ardýndan bütçe kýsýtlarýný öne sürerek, maaþýný kesmiþ. Bu da, fiili egemenliðin negatif anlamda uygulanmasý demek olsa gerek. 
Türbenin bu yýllardaki halini, 150’likler faslýndan 1924-1938 arasýný esas olarak Suriye’de geçiren Refik Halid Karay'ýn Bir Ýçim Su (1929) adlý eserinden öðrenelim: 
"(…) Ýþte þimdi ben, sekiz, on yaþýnda iken mektepte hi¬kâyesini okuduðum bu hâdiseden [Aþýkpaþazade’nin anlatýsýný kastediyor] yedi yüz þu kadar sene sonra, o Türk Mezarý'nýn önündeyim. Önümde, Kayahan Kabilesi'nin serdârý ve o serdârýn önünde de Garbî Asya nehirlerinin serefrâzý (benzerlerinden üstün olan) yatýyor. (…) Bana keþke sormasanýz: 
Bu mezar ne haldedir? Mamur veya harap mýdýr? Ruhanî veya azametli midir? 
Örtüsüz sanduka, kýrýk cam, yýkýk kapý, kuþ gübresi ve badanasýz duvarlar içinde bu feci ihmal manzarasýna bakarken dedim ki: 'Ýnsan dünya üzerinde mezarýný bel¬li etmekten çekinmelidir; keþke Süleyman Þâh'ýn naaþý, ka¬tili Fýrat'ýn elinde kalsa idi... O bunu hiç olmazsa, yedi yüz sene sonra en çirkin þekilde teþhir insafsýzlýðýnda bulunmazdý!...” 
1937 yýlýnda Nafia Vekaleti (Bayýndýrlýk Bakanlýðý) Caber Kalesi ve Türk Mezarý'nda görevli bulunan Jandarma Ýhtiram Kýtasý için bir karakol inþa etmek istemiþ ve bu amaçla Maliye Vekaleti'ne baþvurmuþtu. Maliye Vekaleti 8 bin liralýk tahsisat ayýrdý, yeni karakol binasý 30 Mayýs 1938'de hizmete açýldý. Ayrýca eski türbe tamir edilemez hale geldiði için yeni yapýlan karakol binasýnýn yanýna yeni bir türbe yapýlarak mezar buraya nakledildi. 
Türbenin bakýmsýzlýðý 1945 yýlýnda TBMM’de dile getirildi ama durumu düzeltmek için bir adým atýlmadý. 1951’de Suriye, Lübnan ve Ürdün'e yaptýðý bir seyahatten dönen Konya Milletvekili Saffet Gürol, bu ülkelerde bulunan eski Türk þehitlik ve eserlerinin durumunu anlatan bir raporu 23 Mayýs 1951'de Baþbakanlýða sundu. Bu raporda karakol binasý ve türbenin tamire muhtaç olduðu, burada bulunan 10 kiþilik jandarma kýtasýnýn “ne rütbelilerinin ne erlerinin ve ne de 60 lira ücretli türbedarýnýn kimi ve nereyi beklediklerini bilmedikleri”, nöbetçilerin, su sýkýntýsý çektiði ve sularýný Fýrat nehrinden karþýlamak zorunda olduklarý ve “mezarýn kesinlikle bir türbe manzarasý arz etmediði” belirtiliyordu. Ayrýca türbeye çekilmiþ olan Türk Bayraðý da çok eskimiþti. Özetle Saffet Gürel’e göre durum “utanç verici” idi. Bundan sonra Caber Kalesi’nin hangi bakanlýðýn sorumluluk ve yetki alanýna girdiði konusunda sayýsýz yazýþma yapýlacak ama önerilerinin hiç biri hayata geçirilemeyecekti.

 

Türbe þimdi nerede?

Yukarýda yaygýn olarak Süleyman Þah Türbesi’nin Caber Kalesi’nde olduðunun sanýldýðýný oysaki bunun böyle olmadýðýný söylemiþtim. Hikayesi þu: Suriye Hükümeti, 1966 yýlýnda Türkiye’ye, Fýrat nehri üzerinde baþlattýðý El Tabka Barajý inþaatýnýn 1973 yýlýnda biteceðini, bittiðinde de Süleyman Þah Türbesinin sular altýnda kalacaðý uyarýsýný yaparak, Türkiye'den türbenin baþka bir yere taþýnmasýný istemiþti. Ýki ülkenin yaptýðý anlaþma ile türbe, 30 Eylül 1975 tarihinde Ha1ep'e 123, Þanlýurfa'ya 92 kilometre mesafede, Fýrat nehrinin doðu kýyýsýndaki Karakozak köyüne nakledildi. Böylece Caber Kalesi’nin Türk Mezarý olma özelliði ortadan kalktý. Bence bu taþýnmayla birlikte, Ankara Ýtilafnamesi’nin 9. Maddesinin hükmü kalmamýþ olmalý. Çünkü Caber Kalesi’nin statüsü Süleyman Þah Türbesi ile doðrudan baðlantýlý idi. 


Bu yeni türbe alanýnýn da Türkiye’nin idaresine verilmesi için özel bir anlaþma yapýlmýþ mýdýr bilmiyorum. Eðer böyle bir anlaþma yapýldýysa, bu anlaþmada Caber Kalesi’nin artýk Türkiye’nin idaresinden çýktýðý belirtilmiþ midir, onu da bilmiyorum. Eðer Caber Kalesi ve Karakozak’taki Süleyman Þah Türbesi halen Türkiye’nin idaresinde ise, o zaman Wikipedia gibi açýk kaynaklarda, hatta Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu’nun basýn toplantýlarýnda dile getirilen “Caber Kalesi Türkiye’nin sýnýrlarý dýþýndaki tek topraðý” veya “Türkiye’nin sýnýrlarý dýþýndaki tek topraðý olan Süleyman Þah Türbesi” türü ifadelerin yanlýþ olduðu açýk. Bunlardan ya biri, ya ikisi birden yanlýþ. Bu yanlýþý Dýþiþleri yetkililerinin ya da uluslararasý siyaset veya hukuk alanýnda çalýþan bilim insanlarýnýn düzeltmemesi de ayrýca düþündürücü. 
 


Sondan bir önceki durum

Bu karmaþýk hikayenin sondan bir önceki aþamasý ise þöyle: Suriye, 1990'lý yýllarda Fýrat nehri üzerinde baþlattýðý Et Teþrin Barajý’nýn inþaatý nedeni ile Süleyman Þah Türbesi’nin bu yeni yerinin de sular altýnda kalacaðýný belirterek bir baþka yere taþýnmasýný istediðinde Türkiye bu talebe direndi. Süleyman Demirel iktidarý 1 milyon dolarlýk bir fon ayýrdý ve Devlet Su Ýþleri tarafýndan türbenin içinde bulunduðu saplý ada þeklindeki alaný suya karþý tahkim edilmesine dair bir plan hazýrladý. Ancak bu planýn uygulanmasýna, ancak 2005 yýlýnda, Baþbakan Erdoðan’ýn Suriye ziyareti sýrasýnda yapýlan görüþmelerden sonra baþlanabildi. Söz konusu adada, 3. Hudut Tabur Komutanlýðý tarafýndan görevlendirilen 11 kiþilik bir saygý kýtasý görev yapýyor.

Süleyman Þah Türbesi’nin þimdiki yeri ile eski yeri olan Caber Kalesi’nin Google Earth’ten görünümü) 



Sonuç olarak söz konusu mezarda, iddia edilen kiþi yatýyorsa, bu kiþinin ne milliyetçi ne Ýslamcý deðerler açýsýndan kutsallaþtýrýlmasýnýn anlamý olmadýðý ortada. Türbenin hukuki statüsü ise hiç de bildiðimiz gibi deðil. Yani, eðer Taraf’ýn haberi doðru ise, hükümeti 49 rehineyi kurtarmak uðruna Süleyman Þah Türbesi’nden asker çektiði için deðil, genel olarak Suriye politikasý, özel olarak da IÞÝD’le iliþkiler yüzünden ve nihayet o 49 kiþinin rehin düþmesine neden olan basiretsizlik yüzünden en sert þekilde ve býkýp usanmadan eleþtirmek gerekir. 


Özet Kaynakça: Cemal Kafadar, Ýki Cihan Âresinde, Osmanlý Devletinin Kuruluþu, Birleþik Daðýtým Kitabevi, 2010; Aþýk Paþazade, Osmanoðullarý Tarihi, Yayýna Hazýrlayan: Kemal Yavuz-M.A. Yekta Saraç, Koç Kültür Sanat Yayýnlarý, 2003; Aydýn Taneri, "Ca'ber Kalesi", Ýslam Ansiktopedisi, VI, Türk Diyanet Vakfý Yayýnlarý, 1992, s.526-527; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-Ýslâm Tarihi, Boðazici Yayýnlarý, 1998; Abu’l-Farac Tarihi, I ve II, Süryaniceden Çeviren: Ernest A. Wallis Budge, Türkçeye Çeviren: Ömer Riza Doðrul, TTK Basýmevi, 1987; Ankara Ýtilafnamesi’nin Türkçe metni: http://askerihukuk.net/FileUpload/ds158941/File/turk_-_fransiz_itilafnamesi.pdf; Lozan Barýþ Andlaþmasýný Türkçe metni: http://sam.baskent.edu.tr/belge/Lozan_TR.pdf 

 

Ayþe HÜR

Radikal, 24.08.2014

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.