Rýza Þah'ýn, Musaddýk'ýn, Humeyni'nin Ýran'ý
06 Nisan 2015 16:10 / 1974 kez okundu!
ABD, Britanya, Fransa, Çin ve Rusya ve Almanya ile Ýran arasýnda Ýsviçre'nin Lozan þehrinde 9 gündür aralýksýz yürütülen 'nükleer müzarekeleri'nde uzlaþmaya varýldý. Ýranlýlar sokaklara çýkarak anlaþmayý kutladýlar. Bu vesileyle Ýran'ýn 1920'li yýllardan beri geçirdiði dönüþüme bakalým
29 Kasým 2011 günü, Ýran’ýn baþkenti Tahran’da devlet televizyonu kameramanlarýnýn eþliðinde, “Britanya’ya ölüm” haykýrýþlarý ile Britanya’nýn Tahran Büyükelçiliði’ni basan göstericiler elçilik binasýndaki Ýngiliz bayraðýný indirip yaktýktan sonra yerine Ýran bayraðýný dikmiþlerdi. Elçilik çalýþanlarýný olaylara ancak yarým saat sonra müdahale eden polis zor kurtarmýþtý. Ýran’ýn Britanya ile (aslýnda Batý’yla) köprüleri atmasýna neden olan ise, Uluslararasý Atom Enerjisi Kurumu’nun Ýran’ýn nükleer silah geliþtirmiþ olabileceðine iliþkin kararýnýn ardýndan Britanya’nýn Ýran’a yaptýrým kararlarý almasýydý. Aradan geçen dört yýlda köprülerin altýndan çok sular aktý ve geçtiðimiz günlerde ABD, Britanya, Fransa, Çin ve Rusya ve Almanya ile Ýran arasýnda Ýsviçre’nin Lozan þehrinde 9 gündür aralýksýz yürütülen ‘nükleer müzarekeleri’nde uzlaþmaya varýldýðý açýklandý. Bu sefer de Tahran’da sevinç gösterileri yapan Ýranlýlarý izledik televizyonlarda. Ýran halký kadar olmasa da baþta Avrupa ve ABD olmak üzere pek çok ülkenin aklý baþýnda, barýþçý insanlarý anlaþmaya sevindiler. Ýranlýlarýn da, bölge halklarýnýn da, dünya halklarýnýn da sevinci daim olsun diyor, bu vesileyle Ýran-Türkiye iliþkilerinin özet tarihçesini geçiyorum.
Mustafa Kemal ve arkadaþlarý Anadolu’da Milli Mücadele’ye baþladýklarý sýrada, Ýran’da þunlar oluyordu: 140 yýldýr ülkeyi yöneten Kaçar hanedaný Birinci Dünya Savaþý yýllarýndaki Ýngiliz ve Rus askerlerinin iþgal hareketlerini takiben iyice zayýflamýþ; ulema ve ordu saflarýnda yönetimde deðiþim talepleri ile hareketlenme iyice artmýþtý. Deðiþim beklentisini eyleme dönüþtürmek için en uygun durumdaki unsurlardan birisi ülkenin tek düzenli ordu birimi olan Kazak Tugayý idi. Tugay’ýn sivrilen komutanlarýndan Rýza Han yanýna siyasetin etkili düþünürlerinin desteðini aldý. Ýngilizlerin de teþvikiyle 21 Þubat 1921’de 1200 kiþilik birliði ile Tahran’ýn kontrolünü ele geçirdi. 26 Ekim 1923’te bir adým daha atarak yönetimi tümüyle eline aldý. Ýki yýl sonra Avrupa'da tedavi gören ve çaðrýlara raðmen Ýran’a dönmeyen Kaçar Hanedaný’nýn son üyesi Ahmed Þah’ý tahttan indirdi. Rýza Han, kendisine Osmanlýlarý devirmiþ olan Mustafa Kemal’i örnek alýyordu. Atatürk cumhuriyetçiydi, Rýza Han da modern bir devlet baþkanýnýn olmasý gerektiði gibi cumhuriyetçi bir baþkan olmak istiyordu; ama ulema, ‘Hayýr!’ dedi, ‘Ýslam devletlerinin monarþi olmasý gerekir’ dedi. Bu nedenle de 1925’te Pehlevi hanedaný adýna Þah Rýza aynen Fransa’da Napolyon’un yaptýðý gibi kendi kendisini tahta çýkarmak zorunda kaldý. Rýza Þah, krallýk yeminini 15 Aralýk 1925’te etti ama tacýný ancak 25 Nisan 1926’da giyebildi. Sadece 3 yýl önce Lozan’la kuruluþunu resmileþtirmiþ Türkiye, Þah’ýn cülus törenine bir telgraf göndermekle yetinmeyip, deðerli bir kýlýçla, iki Junker savaþ uçaðý hediye etmiþti. Türk havacýlarýn bu uçaklarla yaptýklarý gösteriler Tahran halkýný büyülemiþti.
RIZA ÞAH’IN KÜRDÝSTAN ENDÝÞESÝ
Türkiye’nin bu sýcak ilgisinin altýnda, 1921’den itibaren Ankara hükümetiyle Tahran arasýnda çeþitli nedenlerle yaþanan gerilimlerin izini silmek arzusu yatýyordu. Gerilim yaratan konularýn baþýnda iki ülkedeki Kürtler geliyordu. Rýza Þah, Aðustos 1925’te Tahran’a gittiði halde, ancak Ocak 1926’da resmen göreve baþlayabilen Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Memduh Þevket (Esendal)’a þöyle demiþti: “Bundan üç sene evvel bir defa Ýngiliz Sefiri bana dedi ki ‘Türkler kendi himayelerinde müstakil bir Kürdistan yapmak istiyorlar, buna Ýran Kürdistan’ýný da ilave ediyorlar. Bu suretle Kürdistan’ý ilhak etmiþ olacaklar, sen bu hususta ne fikirdesin?’ Ben de cevaben dedim ki: ‘Ben, Türkiye Kürdistan’ýný bilemem; fakat Ýran Kürdistan’ýný da veremem. Benim baþýmý kesmelidir ki bunu her ne nam altýnda olur ise olsun vermeye razý olabileyim’...”
Þah, daha önce de, Türkiye’nin Tahran Ataþemiliteri Binbaþý Hüsamettin (Tugaç)’a þunlarý söylemiþti: “Öyle zannediyorum ki Türkiye’nin Ýran Azerbaycan’ýnda gözü vardýr (…) Azerbaycan halký Türktür. Türkiye bunu ihmal edemez. Vakýa þimdiki Türkiye böyle bir politika gütmüyor. Mustafa Kemal Paþa çok akýllý bir zattýr. Fakat kendisinden sonra Türkiye yine Ýttihat-ý Terakki hükümetinin siyasetini benimseyebilir. Görüyorum ki demiryolu inþaatýnýz iki koldan Azerbaycan’a doðru yönelmiþtir. Gerektir ki, Türkiye er geç Azerbaycan’ý alsýn.”
Rýza Þah, Sovyet Devrimi’nden sonra Kafkasya’nýn deðiþik bölgelerinden Türkiye’ye sýðýnan (baþta Mehmet Emin Resulzade olmak üzere) Azeri milliyetçileri ve bunlarýn Türkiye’de yayýmladýðý Yeni Türkistan, Odlu Yurt, Yeni Kafkasya ve Azeri Türk gibi dergiler yüzünden de, Türkiye’nin Ýran’ýn Azerbaycan bölgesiyle ilgili yayýlmacý emelleri olduðundan kuþkulanýyordu.
AÐRI ÝSYANI VE BAHAR HAVASININ SONU
Türkiye ise Ýran’ýn Kürt politikasýndan memnun deðildi; çünkü Rýza Þah, Mondros Mütarekesi sonrasý Türk-Ýran sýnýr bölgelerinde hâkimiyet kurmuþ olan Kürt aþiret reisi Ýsmail Aða Simko’nun Ýran’a dönmesine izin vermiþti. Gerçi, 1926’da tekrar isyan eden Simko, baþarýsýz olup Irak’a sýðýnmýþtý ama Türkiye’nin kulaðýna kar suyu kaçmýþtý bir kere.
Türkiye’nin Ýran kaynaklý transit mallara vergi koymasý gibi ekonomik baskýlar sonuç verdi ve Türkiye ile Ýran arasýnda Nisan 1926’da bir Tarafsýzlýk ve Saldýrmazlýk Antlaþmasý imzalandý. Antlaþma, 1925’te SSCB ile Türkiye arasýnda imzalanan antlaþmaya benziyordu. Temmuz ayýnda Rýza Þah’ýn sað kolu Timurtaþ ile Memduh Þevket (Esendal) Moskova’ya gittiler. Beklenen üçlü antlaþma çýkmadý ama Timurtaþ Ankara’ya gelip 15 gün kaldý. Fakat bu bahar havasý çok sürmedi. 1926-1930 arasýnda, Aðrý Ýsyaný sýrasýnda iki ülke arasýnda bazý gerilimler yaþandý. (Ýsyanla ilgili geniþ bilgi için týklayýn)
RIZA ÞAH’IN TÜRKÝYE ZÝYARETÝ
1932’nin ilk günlerinde bizzat Mustafa Kemal tarafýndan Aðrý Daðý’nýn Ýran’da kalan kýsmý karþýlýðýnda toprak önerildi. 23 Ocak 1932’de imzalanan antlaþma ile, Maku-Beyazýt yolunun sýnýrý kestiði noktadaki Kotur ve Bazirgân’ý kapsayan toprak karþýlýðýnda, Aðrý Daðý’nýn tamamýnýn Türkiye sýnýrlarý içine alýnmasý saðlandý.
Ayný yýl Þah’ýn tanýþma isteði Mustafa Kemal’e iletildiðinde, Gazi, Tahran Büyükelçisi aracýlýðýyla kendisinin de Þah ile tanýþmak istediðini, ancak o sýralarda seyahat etme imkâný olmadýðýný söylemiþti. Þah kendini þu samimi itirafýyla davet ettirecekti: “Sabýrlý bir adam olduðum malumdur. Fakat iki þeyde sabrým kalmamýþtýr. Biri Avrupa’daki oðlumu görmek, diðeri dostum sevgili Gazi Hazretleri ile buluþmak ve tanýþmak. Bunun için kararým on sekiz ay kadar sonra, yani gelecek yaz doðruca Ankara’ya giderek evvela Türkiye Reisicumhuru Gazi Hazretleri’ne resmî ziyaret yapmak, ondan sonra hususi bir þekilde Ýsviçre’deki oðlumu görmektir. Baþka hiçbir ecnebi devlete resmî ziyaret yapacak deðilim.”
1928’te aðýrlanan Afgan Kralý Emanullah Han ve 1931’de aðýrlanan Irak Kralý Faysal’dan sonra Türkiye’nin Ýslam dünyasýndan gelen üçüncü misafiri olan Rýza Þah Pehlevi’nin, 16 Haziran 1934’te baþlayan 27 günlük gezisi, Türkiye-Ýran iliþkilerinde sýcak bir dönemi baþlatacaktý. (Bu gezi ile ilgili yazýmý okumak için týklayýn)

(Atatürk, Rýza Þah ve Ýnönü, Haziran 1934)
Ýkinci Dünya Savaþý’na gelirken, Rýza Þah ve Ýran resmen tarafsýzdý ama Ýngilizlerle Ruslar onu, Nazilere sempati beslemekle suçluyordu. Halbuki Rýza Þah da aynen Ýsmet Ýnönü gibi bir ‘denge oyunu’ oynuyordu. Görünen o ki, Ýran Türkiye kadar baþarýlý olamadý. Þah’ýn Alman sempatizanlýðý göze batacak kadar belirgin oldu ve Ruslarla Ýngilizler elele vererek ülkeyi 1941’de iþgal ettiler. Rýza Þah’ýn gitmesi gerekiyordu. Ýngiliz ve Rus askerleri ülkeyi iþgal ederken ona, Ýngiliz baþbakaný Churchill’in deyimiyle ‘onurlu bir çýkýþ yolu’ sundular; tahtý genç oðluna (onun da adý Rýza idi) býrakmak. Rýza Þah Kanada’ya gitmek istediyse de Ýngilizler tarafýndan önce Mauritius’a, oradan da Johannesburg’a gönderildi. 1944’de orada öldü.
‘SÝYAH ALTIN’ SÝYASETÝ
Tahtýn yeni sahibi Rýza Þah Pehlevi’nin ilk yýllarý Ýran’la Batý arasýndaki iliþkiler esas olarak ‘siyah altýn’ petrol etrafýnda þekillendi. Dolayýsýyla Anglo-Ýran Petrol Þirketi, ülkenin kaderinde giderek daha etkili bir noktaya geldi. Ýranlýlar ile þirket arasýnda petrol gelirlerinin nasýl paylaþacaðý konusundaki tartýþmalar bu yýllarda yoðunlaþmaya baþladý. Bu konuda Ýranlýlarýn önünde bir de örnek vardý. 1944’te Suudi Arabistan’a giren Arap-Amerikan Petrol Þirketi (ARAMCO) petrolün yüzde 50’sinin çýkarýldýðý ülkeye, yüzde 50’sinin ise rafineriyi kuran þirkete ait olduðu þekilde adil bir anlaþma yapmýþtý. Halbuki Anglo-Ýran Petrol Þirketi, Ýran’a neredeyse hiçbir þey vermiyordu. Ve bu, Ýranlýlarý haklý olarak çok kýzdýrýyordu. Dünya Kore Savaþý’ný, ABD ile SSCB arasýndaki soðuk savaþý konuþurken, Ýran’da halk sokaklarda petrolün millileþtirilmesi için öfkeli mitingler yapýyordu.
1951’DE YILIN ADAMI: MUSADDIK
ABD’de yayýmlanan ünlü Time dergisi 1951 sonunda uzun boylu, uzun-solgun yüzlü, yaþlý bir Ýranlý’nýn ‘yýlýn adamý’ olduðunu duyurmuþtu. Soyu Kaçar Hanedaný’na dayanan, babasý da bir zamanlar bakan olan 70 yaþýnda bir hukukçu ve ülkenin baþbakaný Muhammed Musaddýk’tý bu adam. Derginin, ‘yaþlý, tuhaf bir büyücü’ diye nitelediði Musaddýk bir milliyetçiydi, parlak bir düþünce insanýydý. Ýsviçre’de eðitim
görmüþtü, hukuk alanýnda doktorasý vardý. Demokrasiye ve sekülerizme inanan biriydi. Çok iyi bir hatipti. Fiziksel açýdan yaþadýðý sýkýntýlarý, örneðin tartýþmalar sýrasýnda sýkça girdiði öfke nöbetleri ve bayýlmalarý bile kendi lehine çevirmeyi biliyordu. Batýlýlara göre ‘pijamalarýný çýkarmayan ekzantrik bir ihtiyar’dý ama Þiilik ve þehitlik konusundaki görüþleri Ýran’ýn kültürel mirasýnýn bir parçasýydý ve bu görüþler kitleleri seferber etmesini saðlýyordu.
PETROL MÝLLÝLEÞTÝRÝLÝYOR
Nisan 1951’de, Musaddýk’ýn önerisi ile Ýran Meclisi Anglo-Persian Petrol Þirketi’ni millileþtirme kararý alýnca, halk ve aydýnlar öylesine coþmuþtu ki, Rýza Þah, Musaddýk’ý Baþbakan olarak atamak zorunda kalmýþtý. Ama petrolün millileþtirilmesi Britanya için tam bir felaketti. Çünkü Britanya’daki her araç, her ev, her fabrika, Ýran’dan gelen petrole baðýmlýydý. Þimdi Ýranlýlar bu petrolün musluðunu ellerine geçirmiþlerdi. Ýçeride ve dýþarýda muhalif kuvvetlerin, Musaddýk’ý devirmek üzere örgütlenmesi iki yýl kadar sürdü. Bu süre içinde Musaddýk’ý devirmek için ekonomik ambargo, limanlarýn ablukaya alýnmasý, Musaddýk’ý BM’ye ve Uluslararasý Adalet Divaný’na þikâyet etmek gibi her yol denendi ancak baþarýlý olunamadý. Ýngilizler bunun üzerine ABD Baþkaný H. Truman’dan Musaddýk’ý devirmesini istediler. Truman bu teklifi reddetti, çünkü Kore Savaþý, Mc Charty’cilik ve çürümüþlük yüzünden çok yýpranmýþtý. Ancak 20 Ocak 1953’te iktidara gelen D. Eisenhower döneminde ibre Musaddýk muhaliflerinden yana döndü. Çünkü yeni Dýþiþleri Bakaný J. Foster Dulles’ýn bütün hayatý uluslararasý dev þirketlerin avukatlýðýný yaparak geçmiþti. Dolayýsýyla Anglo-Ýran Petrol Þirketi’ni çok iyi anlýyordu!
CIA AJANI BÝR BAVUL PARAYLA ÝRAN’DA
O sýrada Ýran’da da iþler iyi gitmiyordu. Ýranlýlar petrol þirketini millileþtirerek zengin olacaklarýný ummuþlardý ancak tam tersi olmuþtu. Abadan’daki dev petrol rafinerisi ve liman ablukaya alýnmýþtý. 1950’de ülke gelirinin önemli bölümü petrolden gelirken, 52’de petrol gelirleri nerdeyse sýfýrlanmýþtý. Çünkü Avrupa petrolünün yüzde 90’ýný tek baþýna saðlayan Ýran, artýk kendi petrolüne sahipti ama bunu daðýtýp satacak tankeri yoktu. 1953 yazýna gelindiðinde Musaddýk kitleleri sokaklarda toplama becerisini yitirmiþti. Þah’ýn eli-ayaðý titriyordu; ne yapmasý gerektiði konusunda net bir fikri yoktu. Yani koþullar, dýþarýdan bir gücün gelip olaylara müdahale etmesine uygundu. Musaddýk’ýn Ýran’da o günlerde etkili olan komünist eðilimli Tudeh (Kitle) Partisi’ni arkasýna almasý da ABD’deki kaygýlarý iyice körüklemiþti. Britanya’nýn MI6’sý ile iþbirliði yapan CIA, 1953 yazýnda, Kermit Roosevelt adýnda bir ajanýný, yanýnda birkaç adam ve bir çanta dolusu parayla Ýran’a gönderdi. (Kermit Roosevelt, eski baþkanlardan Theodore Roosevelt’in torunuydu.) Yine ayný ay, Eisenhower ile Britanya Baþbakaný Churchill görüþüp, darbenin yapýlmasýna karar verdiler. Elbette bunun adý darbe deðil, ‘Ýran’ýn aklýselime davet edilmesi’ydi!
ÞAH ROMA’YA KAÇIYOR
Batýlýlarýn desteðini alan Þah Rýza Pehlevi uzun zamandýr yetkilerini hükümete býrakmak konusunda kendisini zorlayan baþbakaný Musaddýk’ý Temmuz 1953’te görevden aldý. Ancak halkýn tepkisi sert oldu. Halk kendi köyünde ömür boyu ev hapsine mahkûm edilen Musaddýk için sokaklara döküldü çýkan çatýþmalarýnda yüzlerce kiþi öldü. Durum, tam kontrolden çýkýyordu ki Amerikalýlarýn ýsrarlý tekliflerine nihayet ‘evet!’ diyen Þah’ýn, rýza göstermesiyle Aðustos ortasýnda Musaddýk’ý tarihten silmeye yönelik operasyon baþladý, fakat iþler, planlandýðý gibi gitmedi, darbe liderleri yakalanýnca Þah eþini alýp Roma’ya kaçtý.
Ama oyun henüz bitmemiþti, birkaç gün sonra ikinci darbe geldi. Ordudan generallerin düzenlediði, kitlelere gösteri düzenlemeleri için para ödenen ve Batý istihbaratýnýn planlayarak yoðun biçimde desteklediði ikinci darbede, Þah ve Batýlý müttefikleri hedefe ulaþtý. Baþbakanlýk binasý tanklarla bombalanan Musaddýk devrildi, tutuklandý, ‘vatana ihanetle’ suçlanýp yargýlandý ve ömrünün son yýllarýný ev hapsinde geçirdi.
BEYAZ DEVRÝM VE KARÞI-DEVRÝM
Darbenin ardýndan demokrasi bir kenara itildi; milliyetçi duygularsa dini duygularla harman edilerek sürekli güçlendi. Petrol sektörünü millileþtirme hamleleri karþýsýnda baþbakanýný ‘mat’ eden (ve yabancý petrol þirketlerini ülkeye davet eden) Ýran Þahý’nýn özgüveni yerine gelmiþti. ABD’nin koruyucu kalkaný altýnda ülkesinin kaderini çizmekte daha etkin rol almaya soyunabilirdi artýk. Bu vizyonun adý 1963’te konuldu: ‘Ýnkilab-ý Sefid’ yani ‘Beyaz Devrim!’ Þah’ýn baskýcý ve zalim otokratik yönetimine ilk karþý koyuþ o yýlýn Haziran ayýnda oldu. Öðrenci, kamu görevlisi, aydýn, çarþý esnafý ve din adamlarýndan oluþan halkçý koalisyon, ‘Ýslam Devrimi’nin ilk kostümlü provasýný yaptýlar. Ama hareket kanlý þekilde bastýrýldý ve dinî kanadý temsil eden Ýmam Humeyni, ülkeden sürüldü. Humeyni, kýsa süre Türkiye’de, Bursa’da kaldýktan sonra Irak’ta Necef’e gitti.

(Þah Rýza Pehlevi halka Beyaz Devrim’i anlatýyor. 1963)
KÜLTÜR ÞOKU VE DÝN ADAMLARININ ROLÜ
En önemli muhalifinden kurtulan Þah, artan petrol gelirlerinin rüzgârýný da kullanarak ülkeyi süratle, dünyanýn en kalkýnmýþ beþ ülkesinden biri haline getirmeye soyundu. Bunun için hem ekonominin, hem de toplumun tamamen yenilenmesi gerekiyordu. Kamu kurumlarý özelleþtirildi, feodal toprak yapýsý yerle bir edildi, toprak köylülere satýldý. Tüm halký kapsayacak bir sosyal güvenlik sistemi kuruldu. Köylere binlerce kiþilik eðitim ve saðlýk birimleri sevk edildi. Kültür alanýnda, eðitimde yeni hedefler belirlendi, müfredat baþtanbaþa elden geçirildi. Batý tarzý giyim, yaþam, müzik teþvik edildi. Kadýn haklarý konusunda önemli adýmlar atýldý.
Ancak halk, Þah’ýn bu vizyonunu paylaþmýyordu. Çünkü gayrý safi milli hasýla artýyor olsa da, çok sayýda insan bundan yararlanamýyordu. Dengeleri bozulmuþ kýrsal alandan kentlere büyük bir göç yaþanýyor, bu kitleler kentlerde Batýlý gibi giyinen ve yaþayan kadýnlarý, erkekleri izliyorlar, kafalarý karýþýyordu. Yani büyük bir kültür þoku yaþýyorlardý. Böyle durumlarda onlara sadece din adamlarý ve Humeyni safýndan kiþiler yardýmcý oluyordu. Çünkü Þah toplumu yönlendirmekte tek müttefiki olarak gördüðü din adamlarýna þehirlerde camiler ve okullar inþa etmeleri, halktan para toplamalarý için izin vererek onlarýn elini güçlendirirken, baþka hiçbir grubun örgütlenmesine izin vermemiþti.
PERSEPOLÝS TÖRENLERÝ VE SONUN BAÞLANGICI
Ýran’da din adamlarýnýn öncülüðündeki milliyetçilik kabarmaya baþlarken ABD’deki Nixon yönetimi, Körfez bölgesinde Sovyetler Birliði’ne karþý hattý korumak için Þah’ý himaye etme eðilimindeydi. 1970’lerde, CIA ve Mossad ajanlarýnýn aktif katkýsýný alan gizli polis teþkilatý SAVAK ve Evin Cezaevi, birer korku simgesi ve Þah’ýn iktidarýnýn maþalarý olarak karanlýk bir þöhrete kavuþtu. Halk baský altýnda inim inim inlerken, Þah, bir Rönesans’tan bahsediyordu. 12 Ekim 1971’de antik kraliyet baþkenti Persepolis’te kurulan aþýrý gösteriþli çadýrlarda, dünya liderleri Þah’a ve ülkesine dair vizyonuna destek vermek için sýraya girmiþti. Pers Kralý Kiros’a saygýlarýný sunan uyruklarýn devasa rölyefleri arasýnda Þah’ýn Ýran Devleti’ni, Ýslam öncesi kimliðiyle taçlandýrmasý baþta ulema olmak üzere pek çoklarýnýn tüylerini diken diken etti.
Bu sýrada katlanan petrol fiyatlarýndan yararlanýp çýlgýnlar gibi silah satýn alýyordu. Ekonomi aþýrý ýsýnmýþ ve resesyon baþlamýþtý. Entelektüeller ya sürgünde ya hapisteydi. Modern sanayi; ekonominin temel direði çarþýya zarar vermiþti. Toplumdaki huzursuzluklar din adamlarýnýn deðiþim çaðrýlarýna güç kazandýrýyordu. Bu kez Batýlý ülkelerin planladýðý bir devrim deðil, bir ‘Ýslam Devrimi’ ufuktaydý. Kahramaný da, büyük Ayetullah Seyyid Ruhullah Musevi Humeyni’ydi. (Asýl adý Ruhullah olup, Ayetullah ‘Allah’ýn delili’ anlamýna gelmekte olup, Þiilik inancýnda bir mertebe idi. ‘Seyyid’ Hazreti Muhammed soyundan geldiðini, ‘Musavi’, 7. Ýmam Musa el Kâzým soyundan geldiðini, ‘Humeyni’ ise Kum þehrinde doðduðunu belirtiyordu.)
BAÞKAN CARTER’IN ROLÜ
Þah’ýn siyasi anlamda sonunu getiren olaylar, ABD Baþkaný J. Carter’in döneminde baþladý. Carter zeki, sade, dindar bir kiþiydi. Þah’a baktýðýnda, kendisi için çok kýymetli olan insan haklarýný ihlal eden ve muazzam bir hýzla Amerikan silahlarý stoklayan bir kiþi görüyordu. Þah, 1977’de Washington’a gittiðinde, resmî görüþmeler ardýndan Carter onu kibarca yan odaya alýp, “Majesteleri, halkýnýz için harika þeyler yapmýþsýnýz; ama içerideki muhalifleriniz karþýsýnda, kendi ülkenizin yasalarýna uymanýzý da dilerdim” demiþti. Þah mesajý almýþtý, bu yüzden ülkeye döner dönmez liberalleþmeyi denedi. Meclisteki oturumlarý halka yayýmlamak, basýna serbestlik tanýmak, pek sevdiði Büyük Kiros’un Pers takviminden vazgeçmek gibi adýmlar attý. Ama geç kalmýþtý. Bu sýrada dünya medyasý, 1978’de Saddam Hüseyin’in Necef’ten ayrýlmasýný istemesi üzerine Paris’in Neuf le Chateau banliyösüne yerleþen Humeyni’nin evine koþuyordu.
AYETULLAH HUMEYNÝ’NÝN DÖNÜÞÜ
Milyonlarca kiþinin sokaklara dökülüp Þah aleyhinde gösterilere giriþmesi uzun sürmedi. Þah vaktinin daraldýðýnýn farkýndaydý; Ama çaresizlik içindeki “Devrim çaðrýlarýnýzý duydum ve kabul ediyorum!” haykýrýþý, geç kalmýþtý ve yanýt bulmadý. Ok, yaydan fýrlamýþtý; grevler, gösteriler, çatýþmalar, cenaze törenleri birbirini izliyordu. Muhammed Rýza Þah’ýn yapabileceði tek þey kalmýþtý, tatile çýkma bahanesiyle uçaða binip, 25 yýl önce olduðu gibi bir gün geri dönebilmeyi ummak…
1 Þubat 1979’da Tahran’da müthiþ bir hareketlilik vardý. Þah Muhammed Rýza Pehlevi, iki haftadýr ülkede deðildi. Ayetullah Humeyni ve beraberindekiler ise, 14 yýlý aþkýn sürgün hayatý sonunda, ülkeye dönüyordu. Uçaða, ‘Tahran Havaalaný’na iniþ izni vermemek gibi’ bir son dakika giriþimine raðmen Humeyni, 14 yýlý aþkýn sürgün hayatý sonunda uçaðýn kapýsýnda görüldüðünde, sevinç, coþku, milliyetçilik ve Batý karþýtlýðýndan oluþan bir rüzgârý arkasýna almýþtý. Milyonlara varan kalabalýklar onun durgun, sakin, ihtiyatlý tavrý karþýsýnda iyice coþmuþtu.

(1 Þubat 1979 günü Humeyni’nin uçaðý Tahran’a inerken kendisine ne hissettiðisorulmuþtu. Cevabý “Hiçbir þey hissetmiyorum” olmuþtu.)
KUM’A GÝTMEKTEN VAZGEÇÝÞ
Humeyni Paris’teyken iktidarda din adamlarýnýn rol oynamayacaðýný söylemiþti; “Bizzat ben, Kum’da bir medreseye gideceðim ve yeniden ilahiyat talebesi olacaðým” demiþti. Tahran’a uçarken, kendisine eþlik eden Le Monde gazetesinin muhabirinin “20 yýllýk sürgünden sonra dönerken ne hissediyorsunuz” sorusuna da “Hiçbir þey!” diye yanýt vermiþti. Gerçekten de Humeyni ve yandaþlarýnýn Paris’te hazýrladýklarý ‘anayasa taslaðý’ denilebilecek metin gayet demokratikti, ancak ekibin fikir deðiþtirmesi çabuk oldu. Bunun nedenini kestirmek zor. Belki de demokrasi söylemi baþýndan beri iktidara el koymanýn bir aracýydý. Belki de Ýran’a geldiklerinde demokratik kuvvetlerin aslýnda ne kadar zayýf ve daðýnýk olduðunu görmüþlerdi ve devrimlerinin yoldan çýkmasýný istemediler. Belki de, Kissinger’ýn dediði gibi iktidarýn tadýný almýþtý. Bunun üzerine, demokrasiden çark edilerek tüm yetkileri Humeyni’nin elinde toplayan yeni bir taslak yazdýlar. Humeyni de bunu kabul etti.
Gerçekçi olmak gerekirse Humeyni devrimin gerçek sahibiydi ve devrimini sapmalardan korumak istiyordu. Bunun için de halkla baðlarýný saðlamlaþtýrmasý gerekiyordu. Bunu da Ýran’daki din adamlarýyla iyi baðlantýlar kurarak yapabilirdi; çünkü bazý tahminlere göre Ýran’da, 160 bin din adamý bulunuyordu. Sadece Tahran’da, altý bin cami vardý. Bu, her camideki din adamý, arkasýnda en az 100 kiþi getiriyor demekti. Aydýnlarýnsa sokaktaki halk arasýnda böyle bir tabaný yoktu. Böylece dünyanýn en uzun süren monarþisi tarihe gömülürken, komünist Tudeh Partisi’nin ‘cumhuriyet’ fikri, ‘Ýslam Cumhuriyeti’ne tahvil edildi.
ABD TAHRAN ELÇÝLÝÐÝ’NÝN ÝÞGALÝ
Devrimin ilk yýlý tamamlanmadan, ülkenin yeni anayasasýný hazýrlama, ilk cumhurbaþkanýný seçme hazýrlýklarý yapýlýrken dünyanýn gözleri yeniden Ýran’a döndü. Kasým 1979’da, ömrünün son aylarýný geçirmekte olan devrik Þah, kanser tedavisi görmek üzere ABD’deyken ABD’nin kötü ünlü Ulusal Güvenlik Danýþmaný Zbigniew Brzezinski, Ýran’da yeni kurulan geçici hükümetin ýlýmlý baþbakaný Mehdi Bazergân’la görüþüyordu. Ýranlý öðrenciler (iddiaya göre aralarýnda þimdiki Cumhurbaþkaný Ahmedinecad da vardý), Baþbakan’ýn davayý satmasýndan, dahasý Þah’ý geri getirecek bir karþý devrim düzenlemesinden korktular ve 4 Kasým 1979 günü Amerikan elçiliðini iþgal ederek 66 kiþiyi rehin aldýlar. (Eylem, iç ve dýþ koþullarýn iç içe geçmesiyle ve Humeyni’nin verdiði destekle uzun bir krize dönüþtü. Dünya televizyonlarý tam 444 gün boyunca gözlerini iri iri açmýþ, sokaklarda “Amerika’ya ölüm!” diye baðýran, Amerikan bayraðýný yakan Ýranlýlarýn görüntülerini yayýmladý. Kriz sýrasýnda Humeyni muhaliflerini birer birer tasfiye edip rejimi radikalleþtirirken, Reagan yönetimi, Ýran’ý dünya çapýndaki terörizmin beþiði ilan etti. 1980’e gelindiðinde Ýranlý mollalar ‘Irak’ta devrim!’ diye baðýrýrken, Saddam Hüseyin de, Ýran’ý vurmak için iyi bir zaman olduðunu düþünüyordu. 8 yýl süren ve bir milyondan fazla insanýn ölümüyle biten galibi olmayan Ýran-Irak Savaþý sýrasýnda ve sonrasýnda yaþananlarý anlatmaya yerimiz yetmez ama þunu söyleyebiliriz: Ýran Ýslam Devrimi, demokrasi ve insan haklarý açýsýndan tam bir hayal kýrýklýðý oldu.

(4 Kasým 1979-20 Ocak 1981 arasýndaki rehine krizinden bir sahne. Saðdaki çantalý adamýn daha sonra Ýran Baþbakaný olacak Ahmedinecat olduðu iddia edildi ancak bu iddia ispatlanamadý. )
ÞÝRÝN EBADÝ’NÝN TAVSÝYESÝ
Bir zamanlar Ayetullah Humeyni’nin danýþmaný ve Ýran Ýslam Devrimi sonrasý dönemin ilk Dýþiþleri Bakaný olan, þimdi ise rejimin muhalifleri arasýndaki Ýbrahim Yazdi þöyle demiþti: “Hiç kimse, 1979 devriminin nihai sonucunun ne olacaðýný bilemez; bu, devam eden bir süreç. Biz Ýranlýlar, ülkemizin er ya da geç demokratik bir devlet olacaðýna inanýyoruz.” Ancak Obama’ya gelinceye kadarki Batýlý liderler bunu beklemeye hazýr görünmemiþlerdi.
Obama dönemi de zorlu geçti ama Obama, Nobel Barýþ Ödüllü, Ýranlý Avukat Þirin Ebadi’nin þu tavsiyesine kulak verdi: “Batý’nýn, Ýran’da demokrasinin serpilmesi için yapabileceði en iyi þey Ýran’a yönelik bir saldýrý yapmamak, bombalar yaðdýrmamak olur; hatta askerî bir saldýrý tehdidi bile demokrasi önünde engel yaratacaktýr. Zira Ýran hükümeti ulusal güvenliðe yönelik bu tehdidi, özgürlük taraftarlarýný susturmak için bahane olarak kullanabilir. Özetle, demokrasi ve insan haklarý ancak barýþ ve sükûnun hâkim olduðu bir ortamda tesis edilebilir; karýþýklýk yaratarak deðil.”
Ýþte yazýya vesile olan nükleer çerçeve anlaþmasýnýn imzalanmasý Ebadi’nin yolunu izleyenlerin baþarýsý gibi görünüyor. Umarým, çerçeve anlaþmanýn altý doldurulur, ayrýntýlarda da uzlaþma saðlanýr ve Ýran, uluslararasý sistemin saygýn bir üyesi olarak dünya barýþýna katkýda bulunmaya baþlar. Ve bunun ardýndan demokratikleþme dalgasý gelir… Hayal etmesi bile güzel…

(Lozan’da varýlan mutabakatý sevinçle karþýlayan Tahranlýlar, 2 Nisan 2015)
Özet Kaynakça: Gökhan Çetinsaya, “Atatürk Dönemi Türkiye-Ýran Ýliþkileri, 1926-1938,” Avrasya Dosyasý, S. 5/3, Sonbahar 1999, s. 148-175; Memduh Þevket Esendal, Tahran Anýlarý ve Düþsel Yazýlar, Bilgi Kitapevi, 1999; Hüsrev Gerede, Siyasi Hatýralarým I: Ýran, Vakit Basýmevi, 1952; Ýhsan Nuri Paþa, Aðrý Daðý Ýsyaný, Med Yayýnlarý, 1992; Genelkurmay Belgelerinde Kürt Ýsyanlarý I-II, Kaynak Yayýnlarý, 1992; Rohat Alakom, Hoybun Örgütü ve Aðrý Ayaklanmasý, Avesta Yayýnlarý, 1998; Ervand Abrahamian, Humeynizim (Çev: Mehmet Toprak), Metis 2002; Jahangir Amuzegar, Dynamics of the Iranian Revolution: The Pahlavis’ Triumph and Tragedy, State University of NewYork Pres 1991; Houchang E. Chehabi, Iranian Politics and Religious Modernism: The Liberation Movement of Iran Under Shah and Khomeini, NewYork: I.B. Tauris 1990; Mansoor Moaddel, Class, Politics, and Ideology in the Iranian Revolution, Columbia University Press 1993; Stephen Kinzer, Þah’ýn Bütün Adamlarý, Ýletiþim 2004; Neil MacCharty ve John Tusa’nýn hazýrladýðý ve Sevi Sarýýþýk’ýn Türkçeye uyarladýðý BBC’de 27, 28 Þubat, 6, 7, 13, 14, 20, 21 Mart 2007 tarihlerinde yayýmlanan program. (Program kayýtlarýný yazýya döken okuyucumuz Celal Sancar’a teþekkür ederim.)
Ayþe HÜR
Radikal, 05.04.2015



