Anayasa Değişikliği Notları - 4

22 Ağustos 2010 14:32 / 1919 kez okundu!

 


12 Eylül 2010 oylamasında, iktidardaki AKP’ye bakarak oy kullanacakların kararına etkisi olmayacağını bilsem de değişikliklerin tek tek değerlendirilmesini önemsiyorum. Hiç olmazsa tarihe not düşmüş olmak için anayasa değişikliği üzerine notlarımı sürdürüyorum.

Yargı denetimi, Askeri Yargı ve partisi kapatılan Milletvekilleri”

Uyarma ve Kınama keyfiliği kaldırılıyor

12 Eylül Anayasası’nın yargıdan kaçırdığı idari işlemlerden birisi de memurlar ve diğer kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama disiplin cezalarıydı. Anayasa’nın 129. maddesinde “savunma hakkı tanınmadan disiplin cezası verilemez” kuralının hemen ardından ‘uyarma’ ve ‘kınama’ cezaları yargı denetimi dışında bırakılmıştır. Anayasadaki bu sınırlama nedeniyle bu tür disiplin cezalarına karşı yalnızca üst disiplin amirine ya da kuruluna başvurulabiliyor. Yargı denetiminin olmaması, disiplin hukukunda keyfi kararların verilmesine yol açıyordu, kimi zaman sırf “yargıya başvurulmasın” diye bu cezaların verilmesi tercih ediliyor. Haksız cezalara karşı idari itiraz yolu da etkili olamıyor. Bu yüzden “etkili başvuru hakkı” tanınmadığından AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) tarafından ihlal kararları verildi. Disiplin hukukunda çok tartışılan kamu görevlileri için son derece önemli olan bu yargı yoluna başvurma sınırlaması değişiklikle kaldırılıyor, bunun yerine “Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz” genel kuralı ile bütün disiplin kararları yargı denetimine tabi tutuluyor.

Yüksek Askeri Şura’nın bir kısım kararları da yargılanabilecek

İdarenin işlem ve eylemlerinin denetimine ilişkin “yargı yolu” başlıklı Anayasanın 125. maddesi değişikliği, dördüncü fıkraya “idari yargıya yerindelik denetimi sınırlaması” getiren düzenlemeye yoğunlaşmış durumda. Bu konuya ilişkin değerlendirmelerimi daha önce yazmıştım.
( Konuyla ilgili olarak bakınız: Anayasa Değişikliği Notları-1: 'Yerindelik Denetimi') Bu tartışmalardaki ‘kamu yararı denetiminin yerindelik denetimi mi, yoksa hukuksal denetim mi’ olduğuna ilişkin değerlendirmelerimi başka yazıya saklıyorum.

Tartışmalarda “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır” 125. maddenin ikinci fıkrasına eklenmesi öngörülen “Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” tümcesinin üzerinde hiç durulmuyor. Önce eksik olanı söyleyelim; Cumhurbaşkanı’nın kararlarına da dokunulmazlık sağlayan hukukun üstünlüğü ilkesini yok sayan ‘Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemleri yargı denetimi dışında tutan’ düzenlemenin değişmemesi önemli bir eksikliktir. Diğer yandan “terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma” dışındaki Yüksek Askeri Şura kararları için yargı yolunun açılması kısmi bir iyileştirme sağlayacaktır.

Askeri Yargının alanı daraltılıyor

Değişiklikle askeri yargının görev alanı daraltılmıştır. Askerlerin “Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür” düzenlemesiyle, darbe girişimlerinin adli yargıda yargılanması tartışmasız kabul edilmiştir. Savaş hali dışında sivillerin askeri mahkemelerce yargılanmalarının önü kapatılmıştır. “Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir” hükmü ile sivilleri savaş halinde de askeri mahkemelerde görevlendirilen adli yargı savcı ve yargıçları tarafından soruşturulmaları ve yargılanmalarının önü açılmıştır.

Burada, geçen yılın sonundaki ve bu yılın başındaki tartışmayı anımsatmakta yarar görüyorum. Görevleri ile ilgili olmayan suçlardan askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlayan Ceza Muhakemeleri Yasasının 250.maddesinde yapılan değişiklik Anayasa Mahkemesi’nce anayasaya aykırı bulunmuştu. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasada, sayılan suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağı, yalnızca “savaş ve sıkıyönetim halinde askeri mahkemelerin görevli olacağı düzenlenmişti. Böylece olağan hallerde askerlerin de görevleri dışında işledikleri suçların yargılamasının sivil mahkemelerde yapılması öngörülüyordu. Yasa, kabul edildiği dönemde kamuoyunda çok tartışılmıştı, daha çok darbe girişimlerinin askeri mahkeme yerine sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlaması yönüyle tartışma konusu olmuştu. Bu tartışmalar, Genelkurmay Başkanı’nın “(darbe hazırlığı) haberlerinden ordunun sabrının zorlandığını” ifade ettiği günlere rastlıyordu

(Konuyla ilgili olarak bakınız: Askerlerin Yargılanması ve Hukuksal Güvenlik)

Anayasa Değişikliği ile Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı verirken dayandığı anayasa maddesi değişiyor.

Askerî Yargı “askerlik hizmetlerinin gerekleri” prangasından kurtuluyor

Askeri yargıyla ilgili bir diğer değişik de Askeri Yargıtay ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi yargıçlarının ve savcılarının disiplin ve özlük işlerine ilişkin olanıdır. Askeri Yargıtay ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile ilgili Anayasanın 156. ve 157. maddesindeki “kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir” düzenlemesi “kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.” biçiminde değiştirilmektedir. Değişiklikle artık askeri yargıçların ve savcıların yürüttükleri soruşturma ve kovuşturmalarda “askerlik hizmetlerinin gereklerine göre” davranmaları gerekmeyecektir. Askeri Mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık teminatını sağlaması açısından değişikliğin önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonrası, askeri savcı ve yargıçların ‘asker’ gibi değil, “hukukçu” gibi tavır takınmalarına kalıyor.

Partisi kapatılsa bile milletvekilliği düşmeyecek

Kapatılan partilerin milletvekilliklerinin düşmesine yol açan Anayasa’nın 84. maddesinin son fıkrası yürüklükten kaldırılıyor. Değişiklikle,“Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.” düzenlemesi anayasadan çıkarılmaktadır. Suç ve cezada şahsilik ilkesi ve demokratik siyasetin kanallarının açık tutulması açısından önemli bir değişikliktir. Son olarak DTP’nin kapatılmasıyla birlikte Ahmet Türk’ün ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliklerinin düşmesinin yarattığı sıkıntıyı göz önüne aldığımızda, parti kapatılmasına ilişkin hükümde değişiklik olmasa da kısmı demokratik rahatlama sağlayacaktır. Diğer yandan milletvekilliğinin düşmesi parti kapatma cezasının milletvekili açısından ek cezası ya da güvenlik tedbiri olarak değerlendirilebilir. Türk Ceza Yasası’nın 7/2. maddesine göre; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan Kanun ile sonradan yürürlüğe giren Kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan Kanun uygulanır ve infaz olunur”. “Sanık lehine kanunun uygulanması” kuralı aynı zamanda Ceza Hukuku’nun genel ilkesidir. Bu durumda anayasa değişikliği Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk’ün milletvekilliğine geri dönmelerini sağlayabileceğini düşünüyorum. Böylesine bir gelişme, Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt Sorununun çözümüne bir yol açabilir.

12 Eylül 2010’da ‘anayasa değişikliğini oylamayı tercih edenler’ için değişikliklerin ne gibi sonuçlar doğuracağını yazmayı sürdüreceğim.



Arif Ali Cangı


Datça- Ağustos/2010

Son Güncelleme Tarihi: 30 Ağustos 2010 15:29

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.