ASKER KUCAÐI / ASKER KAZIÐI

25 Mayýs 2011 16:08 / 2599 kez okundu!

 


Geçtiðimiz iki yazýda "Asker kucaðýna oturmak" ile "Asker kazýðýna oturtulmak" metaforlarýný özellikle kullandým. Çünkü 12 Haziran seçimlerine giden süreçte Türkiye için en büyük tehlike bu iki metaforda gizli bence...

Bu seçim AKP, CHP, MHP, BDP gibi siyasi aktörler arasýnda geçmiyor... 12 Haziran seçimlerinde oluþan tabloyla birlikte bu ülke yeniden asker kucaðýna oturacak mý oturmayacak mý? Askerî vesayet türlü tezgâhlarla yine kazanacak mý, yoksa bu sefer bu ülkenin sivil vicdan güçleri tarafýndan yok mu edilecek? Temel mesele bu. Gerisi boþ laf...

Asker kucaðýna oturmak metaforunu biraz açýklayalým... Birincisi bu ülkede görünüþte “Kemalist-ulusalcý” olmayan, söze “Askerî vesayetin düþmanýyým” diye giren, belki bu söze gerçekten de inanan ama sonuçta bir þekilde askerin kucaðýna oturan isimler ve gruplar var... Zaten darbeciler bu “Askerî vesayete düþman olduðu halde askerî vesayetin kullanabileceði isimler”i çok iyi belirliyor, darbe þemalarýnda “Yararlanýlacak gazeteciler” diye geçen onca “Marksist”, “liberal”, “Kürt”, “Alevi” de öyle belirleniyor zaten...

Bu durumu iki türlü yorumlamak lazým... Ýlk kategoride “Dindarlarýn öncülüðündeki deðiþim ittifaký”ndansa “Eski rejim”in yanýnda saf tutacak týynette kimi “anti-Kemalist”ler var, bunlarýn kimi ideolojik takýntý, kimi parasal çýkar aðlarý sebebiyle askerin, kucaðýna oturtabildiði isimler... Ýkinci olarak da gerçekten Türkiye’nin askerî vesayet günlerine dönmesini istemeyen ama diðer yandan da Türkiye’nin gerçek manzarasýný okuyamayan ve AK Parti ile diðer partileri normal bir demokraside yarýþýrmýþ gibi görenler var... CHP üç-beþ görüntüde özgürlükçü laf ediyor diye “Acaba CHP deðiþebilir mi?” falan diyen, BDP’nin baðýmsýz adaylarýnýn parlak laflarýndan ötürü o isimleri gerçekten “baðýmsýz” sanan insan modelleri bunlar... Ýlk kategori alçaklýk ve soysuzluktan, ikinci kategori safdillik ve hijyeniklikten askerin kucaðýna oturtabileceði tipler haline geliyorlar...

Her iki kategori açýsýndan da “asker kucaðýna oturanlar”ý saymak mümkün ama isimlere girmeyelim bu yazýda, teorik çerçevede kalalým... Askerî vesayet rejiminin þu aþamada makro planý þu:
Ne olursa olsun AKP’yi tek baþýna iktidar yapmamak, ya da tek baþýna iktidar olsa bile mümkünse Anayasa’yý deðiþtirecek çoðunluðu bulmamasýný saðlamak... Askerî vesayet þunu iyi biliyor, þu anki yakalanan ittifak daðýlmazsa, siyasi alanda AK Parti’nin, sivil alanda Fethullah Gülen Hareketi’nin öncülüðünü üstlendiði laik kesimden gelen özgürlükçü-demokratlarýn da “ikonoklast torpido gücü” iþlevini üstlendiði ittifak saðlamlaþarak sürmeye devam ederse son tahlilde kurtuluþ yok...

O sebeple “Yeni CHP” devreye giriyor, o yüzden kimi CHP yöneticileri Atatürk aleyhine bile konuþabiliyor, kimisi “Tekke ve zaviyeler açýlsýn” diyor, “Askerlik üç aya inecek” diyor bir baþkasý, “Zorunlu askerliði kaldýracaðýz” bile diyen CHP yöneticisi var vs... Normalde askerî vesayetin kanýný donduracak açýklamalarý bugünkü “Yeni CHP”nin yapmasýna askerî vesayetin desteðinin sebebi bu “Catch All Party” modelini askerî vesayet için son umut görmesi... Hangi CHP’li ya da MHP’li ya da BDP’li ne derse desin isterse sabah akþam TSK’ya küfretsin sonuç olarak AKP tek baþýna hükümet kuramaz hale gelirse askerî vesayet napacaðýný iyi biliyor... Ýþte tam orada Asker kazýðýna oturtulacaklar bölümüne geliyoruz...

Askerî vesayet rejimi kendisine baðlý bir kemik yüzde 10’luk bir grup yaratabildi bugüne kadar. Sadece yüzde 10... Fakat çeþitli toplumsal kesimleri de “kendi hayatý” için seferber edebildi. Geçmiþte beþ defa katlettiði Alevilerin çoðunluðunu “Laiklik” ve “Sünnifobi” tezgâhýyla kendine baðladý. Kimliðini yok saydýðý, ezdiði kimi dindarlarý “Milliyetçilik” ve “Bölünme” tezgâhýyla kendine baðladý (Geçmiþte dindarlarýn çoðunluðunu yanýna alabiliyordu ama artýk çok ufak bir azýnlýða etki edebiliyor)... Birçok darbe dönemlerinde iþkence görmüþ “solcu”yu ruhlarýndaki Kemalizm aracýlýðýyla kendine baðladý... Ýnkâr, asimilasyon ve mümkünse imha politikalarýna tabi tuttuðu kimi Kürtleri de “Kandil’e olan sevdalarý” üzerinde kendine baðladý... Böylece askerî vesayetin bilerek ya da bilmeyerek yanýnda duran yüzde 42 kadarlýk bir kesim oluþtu...

Eðer yüzde 58’lik deðiþim bloku fazla çatlamaz, birlikteliðini belli bir partide toplarsa sistemin dönüþümü devam eder... Yok eðer bu toplumsal çoðunluk çeþitli yerlere kaçar ve bölünürse ya da AKP “mücadele yerine uzlaþma” derse askerî vesayetin istediði olur... AK Parti ve Recep Tayyip Erdoðan tarihî bir fýrsatýn eþiðinde duruyor... Bu fýrsat da kaçarsa Türkiye uzun yýllar daha toparlanamaz... “Tarihin motoru gereði deðiþiyoruz, bu süreç durmaz” diye Marksist içi boþ analizler yapanlar da o zaman neyin motoru gereði kimler asker kazýðýna oturtulmak isteniyor kendi gözleriyle görürler... Aman, Allah o günleri göstermesin...


25.05.2011

***

Asker kazýðýna oturtulmak



Türkiye çok önemli bir dönemeçten geçiyor... Cumhuriyet tarihinde bundan DAHA ÖNEMLÝ bir devrimsel dönemeç sürecini yaþamadý bu ülke... Ne 14 Mayýs 1950 dönüþümü, ne Ecevit’in ve diðer sol gruplarýn kontrgerillaya kafa kaldýrdýðý sonra da gerisin geri indirdiði 70’ler, ne Özal’lý deðiþim yýllarý... Tüm bu deðiþim dönemlerinde askeri vesayet sistemi rövanþý almasýný, deðiþim talep edenleri sindirmesini ve sonrada kendi konumunu eskisine oranla daha da güçlendirmesini bildi... Bu üç dönemde de arkasýndaki kitlesel destekle askeri vesayete baþ kaldýranlarýn baþýný silindir gibi ezdi askeri vesayet kuvvetleri...

Peki bu sefer de ezebilecek mi? Bu seferde mi kaybedecek Türkiye? Bu seferde mi askeri vesayet hepimizin kafasýný ezdiði zaman akýllanacaðýz? 27 Mayýs sonrasýnýn demokratlarý, 12 Eylül sonrasýnýn solcularý gibi yine mi aðlaþacaðýz? Yine mi “12 Eylül olmasa sol tam anlamýyla iktidar olacaktý, 12 Eylül o yüzden özellikle solu ezdi” diye kimi solcu aðabey ve ablalarýmýz gibi zýr zýr zýrlayarak mý geçecek geri kalan ömrümüz? Bu ülkenin askeri vesayete karþý milyonlarý yine mi kýytýrýk sebeplerden birbirine girecek? Yine mi yenilecekler?

HAYIR... HAYIR... HAYIR... Bu sefer yemezler... Bu sefer askeri vesayet karargahýnýn ve o karargah faþizminin oyunlarýna gelmeyeceðiz... Karargah medyasýnýn, karargah yargýsýnýn, karargah polisinin, karargah burjuvazisinin ve karargahýn devþirdiði, satýn aldýðý “Görünüþte asker-yandaþý olmayan“ kimi alçaklarýn türlü kumpaslarýný, türlü tezgahlarýný bu sefer bu millet yemeyecek...

Askeri vesayetle mücadele eden bugünün akýllý demokratlarý bu numaralarý artýk yemiyor ve yemeyecek... Askeri vesayetin yeri geldiðinde kimi “Karargah marksistleri“nden ya da “Karargah liberalleri”nden istifade edeceðini, daha inandýrýcý olmasý için onlarý kullanacaðýný bizler çok iyi biliyoruz. Hangi marksist/sosyalist gruplarýn istendiði an ASKER KUCAÐINA OTURTULABÝLECEÐÝNÝ bizler iyi biliyoruz... Ayný þekilde kimi “Karargah tarikatleri”nin de nasýl ASKER KUCAÐINA OTURTULABÝLECEÐÝNÝ de iyi biliyoruz. Askeri vesayet bloðunun sadece ulusalcý/kemalist bloktan oluþmadýðýný bugünün özgürlükçü-demokratlarý çok iyi biliyorlar... Bilmeliler... Bu durumun bilincinde olmamak askeri vesayetin yeniden galip gelmesinin önünü açmak demektir...

Hatta denebilir ki þu an askeri vesayetin sürmesini isteyen en dürüst ve namuslu,en açýk ve net grup ulusalcý/kemalist bloktur. Kemalistlerin ne düþündüðü, ne yaptýðý ortadadýr. Ayrýca %20 kadar da bir toplumsal karþýlýklarý vardýr toplumda... Esas büyük tehlike askeri vesayet rejimi tarafýndan kullanýlan görünüþte “Anti-Kemalist” olan gruplar ve kiþilerdir...

Askeri vesayet rejimi çeþitli yöntemlerle bunlarý kucaðýna oturtmuþtur, devþirmiþtir... Özellikle bazý söylemleri bu devþirilmiþ kiþilere ve gruplara söylettirmiþ, yazdýrmýþ ve yaptýrtmýþtýr ki “daha meþru” bir görüntü ortaya çýksýn... Aslýnda POSTERGENEKON durumu denen þey bizatihi budur... Yani artýk askeri vesayet sistemi ERGENEKON tipi klasik ulusalcý taktiklerini bir yana koymuþ, daha etkili olacaðýný düþündüðü “Karanlýk iþleri “ulusalcýolmayan” grup ve kiþilere ihale yöntemi”ni tercih etmiþtir... POST-ERGENEKON döneminde iþler “Efendim biz de Ergenekon yapýlanmasýna karþýyýz, askeri vesayet istemiyoruz ama...” diyen kimi kiþilere ve gruplara ihale edilmiþtir... ASKER KUCAÐINA OTURTULMAK ÝSTEMEYEN tüm dindarlar, Kürtler, liberaller ve özgürlükçü-solcular bu POST-ERGENEKON realitesini görmek ve anlamak zorundadýrlar diye inanýyorum... Kafa karýþtýrýcý, bulanýk ve çözümlemesi zor bir döneme girmiþ durumdayýz, olaylar ilk anda göründüðü gibi çýkmýyor o yüzden de yakýn dostum Mustafa Akyol gibi gerçek demokrat ama saf ve temiz insanlarýn ketenpereye getirilebildiðini görüyoruz... Beyaz süt içindeki ak kýlý dahi fark edecek bir dikkate ve konsantrasyona sahip olmak zorunda bugünün askeri vesayet karþýtlarý...

Bu arada þunu da özellikle belirtmek istiyorum; biz bu ülkenin genç demokratlarý askeri vesayetin detaylý içeriðini özgürlükçü-demokrat üstatlarýmýzdan öðrendik. Bu üstatlardan biri de Ali Bayramoðlu’dur... Bayramoðlu askeri vesayet rejiminin iliklerine kadar röntgenini çekebilmiþ nadir entelektüellerden biridir. POST-ERGENEKON tabirinden Bayramoðlu hoþlanmýyor sanýrým, ama adýna ne derse desin þu yukarýda anlattýðým “Askeri vesayetin, iþleri artýk kendi pozisyonuna uzak isimlere yaptýrtma” döneminde olduðunu en iyi görüp, analiz edebileceklerden biri Bayramoðlu’dur. Ben de Nedim Þener ve Ahmet Þýk tutuklamalarýna ilk günden beri karþýyým, o olay yanlýþ oldu ve büyük resimdeki hakikati gölgeledi. Ne olursa olsun bu ikili tutuklu olarak yargýlanmamalýdýr...

Fakat büyük resim yerli yerinde duruyor... Bayramoðlu’nun iliklerine kadar röntgenini çekip bizlere öðrettiði ASKERÝ VESAYET ZÝHNÝYETÝ bütün hýrsýyla bu ülkenin demokratlarýný yine kazýða oturtmak istiyor... Askerin kucaðýna oturttuðu kimileri “Askeri vesayet bitti, yerine sivil vesayet baþlýyor” derken bu sistemin devamý için çabalýyorlar... Ama dediðim gibi, bu sefer bu millet bu kumpaslara gelmeyecek...


18.05.2011

***

Asker kucaðýna oturtulmak


Çok temel bir gerçeði büyük harflerle vurgulayarak yazýmýza baþlayalým: TÜRK ASKERÎ VESAYET REJÝMÝ DÝNDARLARIN TAM DESTEÐÝ VE ÖNCÜLÜÐÜ OLMAKSIZIN DE-ÐÝ-ÞE-MEZ... Aslýnda bu ülkenin liberalleri, özgürlükçü-solcularý, Kürtleri ve gayrýmüslimleri bu gerçeðin –kâðýt üzerinde-farkýnda belli süredir. Bu bilgi onlar için yeni deðil, fakat bazen politik analiz yaparken yine eski alýþkanlýklarla steril ve hijyenik laflar edilebiliyor...


Liberal ve sol aydýnlar bilmeli ki bugün askerî vesayet rejimini karþýsýna alan dindar güçler her þeyden çok içinden çýktýklarý camiaya bu rejim tarafýndan yedirilmiþ zehirleri temizlemekle uðraþýyorlar. Bu iþ öyle çok kolay da deðil... Ýslami kesim açýsýndan klasik ulusalcý/ laikçi/ kemalist blokla mücadele etmek iþin kolay kýsmý, o konuda zaten bu toplumsal çevrenin bir ön-teyakkuzu var fakat MHP tipi milliyetçi/ muhafazakârlýkla ya da Misyoner/ Hýristiyan/ Yahudi düþmanlýðý baðlantýsýyla askerin kucaðýna oturttuðu ve yönlendirdiði kimi “Ýslami” akýmlarla/ tarikatlarla uðraþmak o kadar kolay deðil... Çünkü bu akýmlar Ýslami kesimi kendi diliyle, kendi söylemiyle, kendi lügatiyle içeriden vurmaya ve zehirlemeye çalýþýyor. Dindar yurttaþlarýn zihnini bulandýrma ve bu bulanýklýktan hareketle onlarý askerî rejimin kucaðýna oturtmaya çalýþýyor... Ve bu konuda baþarýlý olma, yani dindarlarý ketenpereye getirme olasýlýðý da hiç yok deðil çünkü onyýllardýr Ýslami kesimin zihinsel zemini de nasyonalizm ve zenofobi zehirleriyle epey kirletildi... Ýþte AK Parti ve Fethullah Gülen Hareketi’nin elitleri askerî vesayet rejimi tarafýndan sistemli olarak kirletilen bu zemini temizlemeye ya da kendi deyimleriyle aslýna döndürmeye gayret ediyor... Bu zor ama Türkiye’nin geleceði için de bir o kadar hayati mücadeleyi liberallerin ve özgürlükçü-solcularýn iyi anlamasý gerekiyor... Liberaller ve özgürlükçü-solcular Ýslami kesim içindeki bu sancýlý deðiþimi anlamazlarsa steril ve hijyenik analiz yapmaya devam ederler, bu içi boþ analizlerin de Türkiye’nin deðiþimi yolunda hiçbir anlam ve önemi olmaz, dahasý bu deðiþime katkýlarý da olmaz... Dindarlarýn geniþ desteði olmazsa özgürlükçü ve demokrat tezler ve düþünceler bu ülkede marjinal kalmak durumunda kalýr, hiçbir anlam ifade etmez. Kürtlerin de, Alevilerin de, gayrýmüslimlerin de özgürleþme sorunlarý aþýlamaz... Öte yandan dindarlar da özgürlükçü-demokrat politikalar yerine daha saðcý/devletçi politikalara yönelirlerse yeniden bu ülke ASKER KUCAÐINA OTURTULUR. O sebeple Türkiye’nin özgürlükçü ve demokrat dönüþümü gerçekten isteniyorsa bu tablo hiç kimse tarafýndan unutulmamalýdýr diye düþünüyorum...

Bizim gazete daha çok liberal ve solcu okurlarca okunduðu için onlara hitap eden birkaç örnek vereyim... Mesela geçenlerde bir garip ama hiç de etkisiz olmayan “dini cemaat”in baþýndaki bir adam Fethullah Gülen Hareketi’yle ilgili bazý sözler etti. Dedi ki ”Bunlarýn televizyonundaki dizileri izlemek haramdýr, bunlarý izleyen gâvur olur. Geçenlerde baktým, bir küçük çocuk gâvur komþusu ölmüþ diye üzülüyor. Sonra baþörtülü annesine gidiyor, ‘Anne, komþumuz çok iyi insandý ama Müslüman deðil, o cennete gidemeyecek mi’ diye soruyor, baþörtülü annesi de ‘Allah hiçbir iyiliði karþýlýksýz býrakmaz yavrum’ diyor. Bu ne rezalet! Bu dizileri izleyeceðinize dansöz izleyin daha iyi...”

Bu sembolik örnek aslýnda Ýslami kesimin deðiþimine iliþkin çok þey anlatýyor... Bir yanda TV’leriyle, radyolarýyla, yayýn faaliyetleriyle Türkiye’nin dindarlarýna tüm insanlýðý kuþatýcý evrensel Ýslami düþünce ve tasavvuru aþýlamak isteyen, devletin dindarlar üzerinde yarattýðý nasyonalist/ Hristiyan-Yahudi düþmaný/zenofobik etkileri içeriden ve yerli bir dil ve yöntemle silmek isteyen bir zihniyet var... Öte yandan yine “Ýslam” adýna hareket eden, Ýslam dili ve lügati üzerinden konuþan ama askerî vesayet rejiminin istediði devletçi/ milliyetçi/ Hristiyan-Yahudi düþmaný dindar modelini muhafaza etmek isteyen bir zihniyet var... Bu kavga, ayný toplumsal zemin üzerinden süren bir kavga... Bu kavgada hariçten olan Batýlý/modern söylemle konuþan liberal ve solcu aydýnlarýn sözlerinin pek bir önemi yok. Dahasý eðer mesele askerî vesayetle/ kemalizmle/ nasyonalizmle mücadeleyse bu yerli/Ýslami duyarlýlýk üzerinden verilen mücadelenin çok çok daha fazla anlam ve önemi var... Taraf gazetesi olarak bizlerin de bunu iyi anlamasý gerekiyor, hatta bu durumu en iyi biz anlamalýyýz...

Ayný þey AKP’ye yönelen “MHP’lileþme” eleþtirileri baðlamýnda da geçerli... Olaya derin ve geniþ bir boyutla bakmak bizi Batýlý steril ve hijyenik analizlerden kurtaracaktýr. O konuyu baþka bir yazýda iþleyeceðim... Unutmamalýyýz ki liberaller ve solcular ne yaparlarsa yapsýnlar Kürtleri fýrýnlarda yakmýþ, sokak ortasýnda binlerce insaný öldürtmüþ apoletli psikopatlara dokunulmasýný saðlayamazdý... Bu psikopatlara dokunulabilmesini saðlayan dindarlarýn öncülüðündeki ittifak daðýlýrsa da bu sefer askerî vesayet bizleri kucaðýna oturtmaz, direkt kazýða oturtur...


Rasim Ozan Kütahyalý

14.05.2011

Taraf

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
06 Haziran 2011 13:17

hurkus

Baþbakan, milliyetçilik ve Taraf IV. - Markar Esayan/Taraf - 06.06.2011


Sevgili Rasim’le küçük tartýþmamýz devam ediyor. Taraf sahiplendiðim, katkýda bulunduðum deðerlerin baþýnda gelir. Taraf adýna konuþma yetkisini buradan alýyorum. Rasim “Bu cevap biraz da gazete adýna yazýlmýþ bir cevap izlenimi veriyordu” dediði için bu açýklamayý gerekli buldum. “Gazete”den kasýt, yukarýda bahsettiðim “deðerler” ise, olabilir, ama baþka bir þey deðil. Benim adýma kimsenin söz söylemeye haddi olmadýðý gibi, benim de baþkalarý adýna konuþmak gibi bir görevim yok.

Rasim’in iki yazýsýnýn ortalamasýný alýp, köpüklerini sýyýrdýðýnýzda, aþaðý yukarý benim ona cevap verdiðim ilk makalenin iskeleti ortaya çýkýyor. Bu açýdan memnunum. Gelelim birkaç konuyu aydýnlatmaya...

Halký kötü ve tehlikeli yýðýnlar olarak görmediðim gibi, halk kavramýný kutsallaþtýrmanýn doðru olduðuna da inanmam. Yani halkýn ilk fýrsatta kötü yöneticileri alaþaðý edip en demokratik ve en özgür sistemi kurmaya doðal bir eðilim taþýdýðý gibi bir iddiada bulunmam. 1915’te Ermenileri öldürme planýný yapanlar Ýttihatçý paþalardý ama, halkýn büyük çoðunluðu bu kanlý ava gönüllü katýldý, güzel Ermeni kadýnlarýný ve Ermeni mülklerini sahiplendi. 6-7 Eylül’de elinde kazmayla dükkanlarý yaðmalayan lüks giyimli kadýnlar da halktý mesela.

Bunlar bildiðimiz þeyler. Totoloji durumu açýklamýyor.

Benim halk için iddia edebileceðim þey þudur. Halk iyi, özgür ve zengin yaþamak ister. En ýrkçýsýndan en evrensel düþünenine, bu eðilim sabittir ve doðru, ilkeli, özgürlükçü siyaset ile birleþince deðiþim iyi yönde olur. Halk ne özellik arz ederse etsin, deðiþim halkýn bu temel beklentilerini karþýlamýyorsa, kemalizm gibi, gün gelir çöker. AK Parti ve Erdoðan’ýn özelliði, ta Milli Nizam döneminde Erbakan’ýn attýðý halký siyasete dahil etme - ev toplantýlarý, kadýnlarýn teþkilatta etkin kullanýlmasý gibi- geleneðini günün koþullarýna göre güncelleyip halka konuþmasýdýr. AK Parti’nin siyasi çizgisinden halkýn anladýðý, bu partinin bir seçkin grubunun deðil, kendi menfaatlerini parlamentoda temsil ediyor oluþudur. Halkýn zenginleþmesi için yapýlacak olanlar demokrasi ve özgürlüklerin arttýrýlmasýyla çakýþtýðý için diðer geliþmeler yaþandý.

Bu halk, AK Parti’ye yönelik tüm saldýrýlarýn kendisine zarar vereceðini farz ediyor ve bu doðru. AK Parti’nin en büyük baþarýlarýndan biri bu menfaat çakýþmasýný yaratabilmiþ olmasýdýr. Referandumda çýkan yüzde 58 Evet’in sihiri, halkýn paketin içeriðini çok iyi bildiðinden deðil, bu eðilimdir. Yoksa, Rasim’in örnek verdiði Kürtlere yönelik yüksek ýrkçý yaklaþýmlarýn sandýða yansýmasý halinde, yüzde 58’lik sonuç mümkün olmayacaktý.

Bu bir imkan. Erdoðan da sýk sýk bu imkaný doðru yönde kullanýyor. Ben, tam da bu seçim süresince bu imkanýn milliyetçi dille zayi edildiðini iddia ediyorum. Rasim’in dediði gibi, Erdoðan Müslüman deðerler ve halkýn ihtiyaçlarýný giderme konusunda bir uyum tutturduðunda, ciddi adýmlar geliyor arkasýndan. Bunun için milliyetçi dile sarýlmanýn eleþtirisini yapýyorum. Bu jargonu kullanmanýn milliyetçiliði ehlileþtirmek, dönüþtürmek gibi bir etkisi olacaðý sosyolojik bir tesbit deðil, temenni sadece.

Miting alanlarýnda bir protestocu kadýn için “artýk kadýn mý kýz mý bilemem” deyip bekaret imasýnda bulunmak, Kýlýçdaroðlu’nun Alevi kimliðine atýf yapmak, Hopa’da ölen emekli öðretmen için saygýsýzca konuþmak, hangi dönüþtürücü etkiyi yapacak merak ediyorum. Bence biz yazarlarýn siyasete empati yapmak gibi bir görevi olmamalý. Bizim iþimiz, vicdan ve akýl sapmalarýna alçakgönüllülükle dikkati çekmek olsun, baþka bir þey deðil.

Meydanlardaki ayarýn bozulmasýnýn ise nedenleri belli. Erdoðan’ýn kendisinde hala yüzleþmediði milliyetçi damar ve MHP tabanýndan mümkün olduðunca oy çekme sevdasý.

Bunlara önemli bir ilave olarak darbe yapamayan Ergenekon’un CHP’ye attýðý format var. Þimdi de bir CHPMHP koalisyonu için MHP formatlanýyor. Kürt sorunu üzerinden þiddet körüklenerek seçim sabote edilmeye çalýþýlýyor. Dün yumurta atanlar, artýk taþ, molotof kokteyli atýyor, AK Parti düþmanlýðý üzerinden oluþan koalisyon tüm gücüyle istikrarsýzlýk yaratmaya çalýþýyor. Erdoðan büyük ihtimalle elindeki istihbarat raporlarýna bakarak bu koalisyonun röntgenini bizden daha ayrýntýlý görüyor. Ama sorun þu, soðukkanlýlýðýný hemen kaybediyor. Çok öfkeleniyor. Aslýnda bu koalisyonun en güvendiði þeylerden biri de Erdoðan’ýn kolay manipüle edilebilmesi. Anýnda sertleþiyor ve meydanlarda ona yakýþmayacak o sözleri sarf ediyor. Nuray Mert gibi, televizyonlarda atýp tutan populist yazarlarý muhatap kabul edip, meydanlarda bunlara cevap verip seviyesini düþürüyor.

Bunlarý Taraf söylemezse geriye de pek kimse kalmýyor. Önümüzdeki dönem Erdoðan için daha zor olacak. Açýk darbeden ümidini kesen Ergenekon siyasete ciddi ciddi girdi. Yeni CHP, artýk oyunu kuralýna göre oynayacak, ulusalcý oylar ise MHP’de konsolide edilecek. Tüm hesaplar Erdoðan’ýn siyasete ara vereceði bir sonraki seçimler için yapýlýyor. Yurtdýþýnda da çok iyi çalýþýyor, yeni CHP için ABD ve AB desteðini saðlamaya çalýþýyorlar.

Ýktidara geldikten sonra keskin bir restorasyona giriþeceklerdir. O nedenle önümüzdeki dört senede yapýlacaklar çok önemli.

Erdoðan’da gördüðüm savrulmalar bu beni nedenle endiþelendiriyor.

markaresayan@hotmail.com
06 Haziran 2011 13:11

hurkus

Baþbakan ve milliyetçilik (2) - Markar Esayan/Taraf - 02.06.2011


Adýmý vermemiþ ama, Rasim Ozan Kütahyalý dünkü “Baþbakan ve milliyetçilik” baþlýklý yazýsýnda benim de dâhil olduðum ve Erdoðan’ýn “milliyetçi” dilini ve hýrçýn üslubunu sorunsallaþtýran yazarlarý eleþtirmiþ. Özetle “tamam yapýyor da niye yapýyor bir sor” þeklinde tercüme edilebilecek bir “Erdoðan’ý doðru anlama kýlavuzu” yazmýþ.

Rasim bu kýlavuzluk denemesini Erdoðan’ýn Taraf ’a WikiLeaks belgeleri yüzünden 50 bin liralýk tazminat davasý açtýðý, bununla da yetinmeyip Ahmet Altan için suç duyurusunda bulunduðu sýrada da yapmýþtý. Gazetenin mutfaðýnda olmadýðý, uzaktan köþe yazdýðý için böyle hatalara düþüyor bazen. Zannederim bilgi eksikliðinden, Taraf’ýn nasýl bir gazete olduðunu daha tam anlayabilmiþ deðil. Taraf ’ýn Baþbakan’a yol gösterip akýl vermek gibi bir misyonu hiç olmadý. Doðru bulduklarýmýzý yazar, savunuruz sadece. Bu Erdoðan olur, Kýlýçdaroðlu olur, Öcalan olur, yarýn bir baþkasý olur. Sabitimiz kiþi ve kurumlar deðil, evrensel ilkelerdir.

Dolayýsýyla, kutsiyet atfettiðimiz hiçbir ittifakýmýz yok. Bugün Erdoðan ve BDP-PKK çizgisi dâhil geniþ bir kesim Taraf ’ý kendine tehdit, risk görüyor. Yönlendirilemiyoruz çünkü. Çünkü kiþileri, örgütleri kutsamýyor, eylemi ve adaleti baz alýyoruz, almaya çalýþýyoruz en azýndan. Her þeyin mutlak doðrusu Taraf ’ýn sihirli kasasýnda saklý da deðil. Böyle bir kibrimiz de yok. Söz hakkýmýzý kullanýyoruz sadece.

Takdir okuyucu ve tarihindir tabii.

Rasim, belli ki, bir aydýn için elzem olan, kiþi ve olaylara býrakýlmasý gereken mesafe duygusunu fark etmeden kaybetmiþ. Erdoðan ve AK Parti’nin –benim de savunduðum- bu ülkeyi “restorasyon” tehlikesi geçene kadar yönetmesi gerektiði fikrini mutlaklaþtýrmýþ. Çünkü ben bunu söylerken cesur ve özgürlüklerden yana bir AK Parti’den bahsediyorum. Bunda yaþanan kas ve doku kayýplarýný yazmayý ise bir vatandaþ sorumluluðu olarak görüyorum.

Öncellikle, yazýda Erdoðan’a biçilen rol, Kemalist ideolojinin mantrasý olan halka tepeden bakma ve onlarý dönüþtürme saplantýsýndan farklý deðil. Rasim’e göre 88 yýldýr sabah akþam milliyetçi endoktrinasyona maruz kalan, damarlarýna nasyonalist zehir zerk edilmiþ bir halk enkazý var karþýmýzda. Bunlarý ýrkçýlýktan kurtaracak olan tek kiþi ise, kendisi zaten çoktan bu zehirden kurtulmuþ olan –tabii hiç zehirlenmemiþ de olabilir- Baþbakan Erdoðan’dýr.

Yöntem ise þudur: Halkýn damarlarýna -aþý gibimilliyetçilik zerk ederek, MHP’nin söylemini üstlenip, mesela ne bileyim, Kýlýçdaroðlu’nun Alevi kimliðini meydanlarda sýk sýk telaffuz ederek, Taraf ’ý Ermeni diasporasý ile iþbirliði yapan bir gazete olarak seçmene yuhalatarak, Ýnsanlýk Anýtý’ný önce ucube olduðu gerekçesiyle yýktýrdýðýný söyleyip, sonra Nahcivan Hükümeti’nden gelen yýkýmý kutlama mesajýný meydanlarda okuyarak halký “sezdirmeden” iyileþtirecektir Erdoðan.

Yani kötü bir þeyi iyi bir amaçla yapan, buradan da iyiye ulaþacak olan insanüstü bir varlýkla karþý karþýyayýz. Onu anlayamýyor, yüzeyde kalýyoruz, hatta nefsimize yeniliyoruz Rasim’e göre.

Milli Görüþ’ten 2000 yýlýnda koparak girdiði ilk seçimde ona iktidarý veren, Kürt açýlýmý üzerinden muhalefet tarafýndan vatana ihanet etmekle zelilce suçlandýðý bir süreçten sonra, referanduma 58’le evet diyen bu halkýn tercihlerini hangi halet-i ruhiye ile yaptýðýný bu formülle açýklamak epey zor.

Siyaset-taban iliþkisinde Rasim’in bahsettiði tür bir etkileþim vardýr, ama onun tarif ettiði gibi deðil. Bu dönüþtürme iliþkisi çift yönlüdür, doðal iþler, saðlýklýsý halkýn güdümünde olmasýdýr. Yani daha çok aþaðýdan yukarý çalýþmalý, tepeyi biçimlemelidir. Mühendisliði ima etmez. Ben bilakis, Erdoðan’ýn MHP’yi baraj altýna düþürme hülyasýyla tabanýnýn gerisine düþtüðünü gözlemliyorum. Halktan biriyim, halkýn arasýndayým, gözlemliyorum. Asla ahkâm kesmiyorum. Halký bu þekilde haksýzca tanýmlayýp, “özgürlük ve demokrasiye hazýr deðilsiniz, ben anladýðýnýz dille konuþup önce oylarýnýzý alayým, sonra nasýl olsa sizi dönüþtürürüm” þeklinde bir iliþki biçimi olamaz.

YAP’ýn altý bin kiþiyle yaptýðý yeni anayasa yoklamalarýný okuyun ve halkýn özgürlük taleplerinin seviyesinin hangi irtifaa yükselmiþ olduðunu bir görün, bana hak vereceksiniz. Umarým Baþbakan, Rasim’in yazýsýndaki gibi düþünmüyordur. Çünkü halkýný küçümseyen, ondan þüphe duyan bir siyasetin ciddi bir sorunu var demektir. Halk olgusunu mutlaklaþtýrarak, ona aþkýn bir rol biçmek gibi bir derdim de yok. Gözlemlerime ve þu anki somut verilere göre konuþuyorum.

Bu, milliyetçi jargonun MHP oylarý için kullanýlmasýdýr. Karmaþýk hale getirmeye, estetize etmeye, faturayý baþkasýna kesmeye gerek yok.

Umarým bu savrulma kronikleþmez ve 12 haziranda kâbus biter. Senin sevdiðin üslupla da yazayým: Bana bak Rasim! Baþbakan’a söyle halka güvensin. Özgürlük vurgusu olmayan, duble yollu, 2023 vadeli ve bol proje soslu propaganda halka yetmiyor çünkü.

markaresayan@hotmail.com

Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.