Her seçim siyasi bir deneydir

30 Nisan 2014 20:39 / 1720 kez okundu!

 

 

Ülkemizde bir yerel seçimi daha geride bırakırken, hemen akabinde aynı yıl içinde bir cumhurbaşkanlığı seçimi, sonraki yıl da bir genel seçim yaşayacağız… Her yerel seçim döneminde genellikle yerel seçimlerin genel seçimin bir provası olduğu söylenir; seçim sonuçlarının ise iktidar partisi için bir güven oylaması, muhalefet partileri için ise muhtemel iktidar ışığı...

Genellikle bu dönemlerde, demokrasi en çok konuşulan kavramlardan biri olarak karşımıza çıkarken, cumhurbaşkanlığı seçimleri yönünden iktidar mensubu siyasilerce Amerikan modeli başkanlık ve Fransız modeli yarı başkanlık rejimlerinin parlamenter sistemle yönetilen ülkemiz için ısrarla dile getirildiğine şahit oluruz; anayasa ve seçim barajı tartışmaları da yine bu dönemlerde siyasi gündemimizden hiç düşmez.

Geride bıraktığımız 2014 yerel seçimlerine özel, kamu oyunu en çok meşgul eden neydi, diye soracak olursak, kanaatimce bu soruya verilebilecek yanıtlar arasında; derin ve tehlikeli bir güç olan Cemaat’i, Cemaat’in iktidar ile bozulan ilişkisi doğrultusunda muhalefet partilerine göz kırpmasını, 17 ve 25 Aralık olarak tarihe geçen iktidara yönelik yolsuzluk iddialarını, medyada geniş yer bulan dinleme kayıtlarının yarattığı siyasi şoku, iktidarın yolsuzluk soruşturmaları karşısında yargı organları ile aniden ortaya çıkan çekişmesini, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının, yasama - yargı - yürütme organlarının kuvvetler ayrılığı dengesini ve yargı bağımsızlığını bozacak şekilde değiştirilmesini, paralel yapı kavramının, derin devletten sonra siyasi literatürümüzde yerini almasını, yolsuzluk iddialarını soruşturan yargı ve emniyet mensuplarına yönelik görevden alma ve yer değişikliği operasyonlarını, ulusal ve uluslararası arenada şaşkınlık yaratan twitter ve youtube gibi internet ağlarının tümüyle erişime yasaklanması gibi daha pek çok vakıayı arka arkaya sıralayabiliriz.

Bir yerel seçimde doğal olan, yerel yönetim adaylarının ve projelerinin, seçim kampanyalarının odağında olmasıdır… Ancak, yaşanan sürece baktığımızda, klasik seçim mitingleri ve basın yayın programları dışında, son on yıldır iktidarda bulunan siyasi partinin yerel yönetim adayları yerine, daha çok lider odaklı bir seçim kampanyası yürüttüğünü, muhalefet partilerinin ise belediye başkan adayları ve ayrıca iktidar partisine yönelik yolsuzluk iddiaları, demokratik hak ve özgürlükler, siyasi ahlak erozyonu üzerinden bir seçim çalışması içinde olduklarını görüyoruz.

Yerel seçim sonuçlarını objektif olarak değerlendirdiğimizde,  -şaibe iddialarını bir yana bırakalım -  İktidar partisinin, geçmiş yıllara göre ve genel itibariyle oy oranı düşmekle birlikte yine birinci parti olarak 2014 yerel seçiminin kazanını olduğunu, muhalefet partilerinin ise aldıkları oy oranlarıyla ülke genelinde birkaç puan yukarı çıkmış olmakla birlikte, sonuçta bir kayıp yaşadıklarını, yaptıkları muhalefet ve izledikleri seçim kampanyalarının oylara yansımadığını, siyasi partilerin seçim başarı grafiğinin de yine bölgesel ve yıllara sari olarak birkaç önemli kent dışında Türkiye’nin siyasi haritasının renklerini değiştirmediğine şahit oluyoruz.

90 yıllık Cumhuriyet’imizde, ağır aksak ilerleyen demokrasimiz bugüne dek gelinen süreçte zaman zaman askeri darbelerle kesintiye uğramış olsa da, olağan seçim dönemlerinde siyasi yelpazeye baktığımızda ülkemizde seçmen hareketlerinin, genel olarak solda % 30’u, sağda da % 70’i geçmediğini açıklıkla söyleyebiliriz. Peki o halde siyasi partilerin seçim başarısı ölçülürken bu gerçeklik de dikkate alınmalı mıdır?

Yerel seçim sonuçlarının, genel seçimlerin bir göstergesi olabilmesi için pek çok değişkenin birlikte değerlendirilmesi gerekmekle birlikte, her iki seçim dinamikleri arasında farklar olduğundan yerel seçim sonuçlarını genel seçimler için doğrudan bir gösterge olarak kabul etmek kanaatimce yanlış olur.

Özellikle muhalefet partileri yönünden yerelde gösterilen adaylarda yapılan hatalar, parti içi çok boyutlu çekişmeler ve yerelin demografik yapısına özel politikalar öngörülememiş olması gibi nedenler yerel seçim sonuçlarında belirleyici olurken; İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerin Anadolu kentlerinden çok daha fazla nüfusa sahip ilçelerinde, siyasi yelpazenin solundaki ana muhalefet partisinin adaya bağlı olmaksızın % 70‘ler seviyesinde gösterdiği başarı dikkate değerdir. Yine sadece adaya bağlı nedenlerle seçim kaybedilen büyük kentler ve oy oranı düşen ilçeler olduğu gibi Anadolu’da ve özellikle büyük kentlerimizin kırsalında uzun yıllara sari bir başarısızlığın yaşanması da önemle üzerinde durulması gereken bir başka noktadır.

İngiltere’de 1997 -2007 yılları arasında İşçi Partisi’nden Birleşik Krallık başbakanı olarak görev yapmış Tony Blair, deneyimlerini aktardığı “Bir Yolculuk“ adlı kitabında, - İşçi Partisi olarak bildikleri tek şeyin muhalefet etmek olduğunu, 1992‘ye dek arka arkaya dört kez seçim kaybettiklerini oyların yaklaşık % 32‘de çakılıp kaldığını, ekonomik durgunluğa rağmen sonucun değişmediğini, ne kadar iyi çalışılırsa çalışılsın seçim zamanı geldiğinde insanların geri döndüğünü, İşçi Partisi’nin sorununun kendi içinden kaynaklandığını, partinin modern dünya ile bağının kopuk olduğunu söylemekte; 20. yüz yıl sonlarında ise siyasetin lider odaklı olduğunu, bir noktadan sonra insanların sağ sol ayrımını daha az önemsediğini, politikaların konjoktürel olarak değiştirilebileceğini, halkın hoşlandığı konulardan konuşmak, tabanla bağlantı kurmak gerektiğini söylemekte, siyasiler için basit ve anlaşılır bir üslubun da önemine dikkati çekmektedir.

Anılar ve Düşünceler adlı kitabında anılarını aktaran geçmiş dönem sosyal demokrat siyasetçilerimizden değerli bilim adamımız merhum Erdal İnönü’ye bir bilim insanı olarak neden siyaset yaptığı sorulduğunda verdiği yanıt oldukça ilginçtir; "Her seçim bir siyasi deneydir".     

Sonuç itibariyle, siyasette seçim başarısı demek seçimin kazananı olmak demektir. Bunun dışındaki her sonuç kanaatimce başarısızlıktır. Bir siyasi partinin seçim yelpazesindeki yerini korumasının, başarı olarak değerlendirilmesi ise, iktidarı istemekle muhalefette kalmaktan memnun olmak arasındaki farkı ifade eder. Seçim aynı zamanda siyasi bir deney ise eğer gerçekten, siyasi partilerce seçim sonuçlarının objektif, bilimsel, sosyolojik ve demografik olarak iyi okunması ve yine siyasi partilerin kendi içlerindeki yenilenmeyi de toplumsal değişime ve gelişime uyum sağlayabilmek adına sürekli kılmaları gerekir.

Bu noktada yazımızı Charles Darwin’in güzel bir sözü ile noktalayalım: “Ayakta kalanlar en güçlüler değil, değişime en kolay ayak uyduranlardır.”
 

Nilay Sermi KÖKKILINÇ

25.04.2014, Londra

 

Son Güncelleme Tarihi: 30 Nisan 2014 21:02

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.