9 Eylül, kül, manolyalar ve sen!... - İffet Diler

09 Eylül 2007 15:05 / 1571 kez okundu!

 

Hüzün bir şarkıdır çoğunlukla. Hepimizin bildiği ve yer değiştirerek söylemeye çalıştığı şarkı hem de. Hani o bizim işte sayıklanmalarına karşılık şaşkınlık içinde bakışan notalar olmasa unutacağımız eski sözler. Bakışlarınız yorgun! Yanılıyor muyum yo

Adı hâlâ adım olan babaannem, Arap fırını sokağında oturan o Giritli  kadın. Bir türlü öğrenemediği o kırık Türkçesiyle selamlarmış çevredekileri. Sokak şimdilerde yıkılmak üzere. Zaten yaşayanları gidince evler ayakta duramaz oluyor. İlle de o insan. Oğlunun getirdiği o ilk düdüklü tencerenin tavanda patlayan marifetli kuru fasülyesine nasıl sevindiyse öyle sevdi buraları. Kızlarını öyle bıraktı sokaklarına. Diğerleri Karşıyaka, İstanbul, biraz Bornova dağıldılar. Vali konağının önünde gölgesi geçmişden gelen kalabalık bir çınar ağacı vardır bilir misiniz? Şartmış gibi oradan geçerken içinizden birilerinin de eminim fotoğrafı kalmıştır böyle güneşli günlere.



Ve anneannem! Saçlarını hep örmeye gayret eden, kendince süslü, dişleri olmadığı için sürekli bir şeyler çiğner gibi görünen acılı başka kadın... Birileri uğurlanırken Belkahveden yaşayacağı yere yürüyerek gelen kimsesi... Hepimiz onların seslerindeki kurum kokusunu, ellerindeki kül yangınını nasıl unutabiliriz. Denize gölgesi düşmese de  meltem in, kordonundan kaçıp gitmiş sinemaları özlense de nasıl çekip gidebiliriz kendimiz olandan.



Özgürlük! Ağır, zor, yokluk zamanlarının ezgisi. Şimdilerde adının önüne küçümsemek isterken aslında fethetmek adına heyecanla saldıranlar gün geldiğinde yapayalnız dolaşsınlar istiyorum sokaklarında. Çünkü çocukluğum kuş sanardı İshak adını. Evinden ekmek getirdiğinde öperdi annesinin gülüşünü Esteryanın. Mezarlıkbaş'ında bir adam alel acele cebini karıştırır, babası yaşarken, sağlıklıyken hayatı nazar boncuğu verirdi AŞK'a. Yıllar sonra o öldüğünde üzüntüden yüzlerine hep sıkılarak baktı ama asla kapatmadı kapısını. Tam köşede başkası arayanlar, soranlar, tanıyanlar. Şambalısı satardı. Aslan Yosef ne zaman gitti yoksa öldü mü? İşten çıktığında iki sardalya bir küçük beyaz attırır eve öyle gelirdi. Havra sokağı dinlese ağlar mı?



Ben ağlıyorum. Aklımı korusun insan. Ama yoksulum bilgisiz kaldım, eksildim. Sanki işgal! Sanki yabancı! Sanki yok edilmek istenen. Bir küçük çocuk elindeki tavşan balon ondan daha suçlu. Macuncular, fener alayları, denizi kız taşları fesleğen kokan İzmir sahi söyle neydi o yabancı bilinen söz öyle.

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.