'Vaziyet çok karıştı, dürüst olmaktan başka çare yok.'

20 Haziran 2009 02:46  

 

'Vaziyet çok karıştı, dürüst olmaktan başka çare yok.'

Albayı verin...

On yaşındayken dünyanın en büyük yazarının O. Henry olduğunu sanıyordum.

Bir gün bu fikrimi yengeme söylediğimde gülmekten nasıl iki büklüm olduğu hâlâ gözümün önünde.

Tamam, dünyanın en büyük yazarı değil ama hikâyelerini hâlâ hatırlarım.

Ve, kimi bölümleri hayatın bazı anlarında, durumu anlamaya çok yardımcı olur.

Bugün Türkiye’deki gelişmelere bakınca, onun harika hikâyelerinden birini hatırlamamak mümkün değil.

Üç dolandırıcının başı derde girer.

Ne yapacaklarını konuşmaya başlarlar.

Sonunda biri kesin çözümü söyler.

“Vaziyet çok karıştı, dürüst olmaktan başka çare yok.”

Bu, şu sırada sanırım herkesin aklında tutması gereken bir cümle.

Biliyorum, bu ülke “dürüst” olma alışkanlığı olan bir yer değil.

Yalan, hayatımızın önemli bir parçası.

Devlet görevlilerinin söyledikleri yalanlar bu memlekette fevkalade sıradan bulunuyor.

Ama, yalanlarla idare edilebilecek noktayı geçti olaylar.

Şimdi dürüst olma zamanı.

Ordu, andıçın altında imzası olan albayı “sivil savcıların” elinden aldı.

Onların sorgulamasını engelledi.

Tuhaf da bir neden bulmuşlar.

Önce Jandarma kriminal rapor hazırlayacakmış, sonra gerekirse sivil savcılar albayı sorgulayacakmış.

Jandarmanın hazırladığı ilk kriminal rapor geldi Ergenekon savcılarına.

Rapor, “andıcın altındaki imza albayın imzasına benziyor,” diyor.

Arkasından da ekliyor, “ama fotokopi olduğu için kesin emin olamıyoruz.”

Ordu, “kesin emin olamıyoruz” laflarıyla bu işin içinden sıyrılamaz.

Elinizdeki imkânlarla yaptığınız araştırmalar “imzanın benzediğini” söylüyorsa ama siz bir türlü “kesin emin olamıyorsanız”, verin belgeyi “kesin emin olacak birileri” incelesin.

Gerekiyorsa yurtdışındaki birkaç ülkeye rica edin onların kriminal laboratuarları belgeye baksın.

“İmza benziyor” dedikten sonra “fotokopi” falan sözleriyle bu işin üstü örtülemez.

Ne medya bu işin peşini bırakır, ne de siyaset.

Ankara’dan bizim Erdem Gül’ün yazdığı kulisi de okuyacaksınız bugün, “Başbakan’ın belgenin gerçekliğinden emin olduğu ve sorumlulara ibretlik bir ceza verilmesini istediği” söyleniyormuş.

Başbakan’ın Genelkurmay Başkanı ile görüşmesinin hemen ardından AKP’nin savcılığa suç duyurusunda bulunması da, Başbakan’ın ne düşündüğünü gösteriyor zaten.

Dün Başbakan Erdoğan MİT Başkanı ile kırk beş dakika görüştükten sonra Çankaya’ya çıktı.

Sanırım, artık gündemdeki konu, belgenin “gerçek olup olmadığı” değil, artık gündemde olan soru, “Başbuğ’un bu belgeyle bir ilişkisi olup olmadığı.”

Albayın sivil savcılar tarafından sorgulanmasının engellenmesi, Genelkurmay Başkanı’nın durumunu da zorlaştırdı.

O albayın sorgulanmasına izin vermedikleri sürece bu ülkede kimse ordunun “fotokopiden dolayı emin olamıyoruz” laflarına inanmayacak.

Ortada ciddi bir suç var.

Ya bu suç “emir komuta zinciri” içinde işlendi ya da ordunun içindeki bir cunta bu suçu işledi.

İki durumda da ordu içinde bir operasyon yapılması gerekiyor.

Ya Genelkurmay Başkanı suçluları yargıya teslim edecek ya da bizzat kendi koltuğu da tehlikeye girecek.

Türkiye, artık daha fazla bu “darbe planlarına”, “andıçlara” tahammül edemeyeceğini gösterdi.

Andıç taraftarı medyanın “olayı saptırmaya” çalışan mırıltıları sizi aldatmasın, halkın içinden gelen sesi dinleyin.

O “uğultuyu” duyun.

Halk, öfkeli.

Öfkeli olmakta çok da haklı.

Ordunun kibrinden, olaylara fütursuzca müdahale etmesinden, suçluları saklamasından, “askerî yargı” gibi hukuki bir ucubenin arkasına gizlenip en ağır suçları görmezden gelmesinden, bomba atanları, cephane saklayanları serbest bırakmasından, yeraltından çıkan silahların hesabını vermemesinden, muhtıralar yazmasından bıkıp usandı halk.

Yeni bir Türkiye istiyor insanlar.

Ordunun da hukuka tâbi olduğu, yargının adil davranmak zorunda kaldığı bir Türkiye.

Bu son andıç, Türkiye’nin dönüm noktası olacak.

Hukuk karşısında üniformalı da üniformasız da eşit hale gelecek.

Üniforma suçu saklamaya yetmeyecek.

Adil, hakkaniyetli, özgür bir ülkede yaşayacağız.

“Halk iradesi” denilen şeyin ciddiyetini anlayacağız.

Albayı, sivil savcılara teslim edin.

Bırakın sorgulansın.

Mayınları çıkartamadığınız gibi imzaların gerçekliğini de saptayamıyorsanız, bunu becerebilen birilerinden yardım isteyin.

Hukuku, yasaları ciddiye almak ordunun asli işine, askerliğe dönmesine de yardımcı olacak, daha güçlü, daha etken, daha saygıdeğer bir orduya sahip olacağız.

Şimdi “dürüst” olma zamanı.

Gerçekleri açıklayın, “benzeyen imzanın” gereğini yapın.

Eski alışkanlıklarla, bu yeni durumun içinden çıkamazsınız çünkü.

Taraf
19.06.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0