Toplumun spora bakışı bir kültür olarak var olmadıkça...

21 Ağustos 2012 00:01  

 

Toplumun spora bakışı bir kültür olarak var olmadıkça...

Olimpiyatlarda bundan daha iyi bir sonuç beklemek hayalperestlik olur.

Bir bakın zaten; son 10 yıl içinde Türkiye’nin olimpiyat oyunlarındaki başarısı, ilerleyeceğine gerilemiş durumda. Örneğin 1992 Barselona Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye toplamda altı madalya (iki altın, iki gümüş, iki bronz) almışken, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda toplamda beş madalya aldı (iki altın, iki gümüş, bir bronz). Aradan 10 sene geçmesine rağmen, yerinde sayma hatta gerileme durumuyla karşı karşıyayız.

Oysa Türkiye’nin son 10 yıl içinde hem nüfusu, hem sanayi üretimi, hem ihracatı, hem gayrısafî milli hâsılası, hem de ticareti arttı; ama görüldüğü gibi sportif kültürü artmadı yeterince.

Bu sene ÖYS’de de 47 bin öğrenci sıfır çekti!

Hayır, istasyon karışmadı; bunlar arasında harbiden bir diyalektik ilişki olduğunu düşünüyorum. Londra Olimpiyat Oyunları’ndan çok daha iyi sonuçlarla dönmeyişimizin nedenleri içinde pek çok değişik parametre bulunmaktadır elbet; ama, bu parametre bence daha anlamlı ve nettir; sportif başarı, toplumun eğitim başarısıyla birebir orantılı değil midir zira?

Toplumun spora bakışı, algılayışı bir kültür olarak var olmadıkça, spor da bir vazife, bir zorunluluk ve içi boş milli bir temsiliyet durumuna düşer.

(Bu arada, baba yadigârı, dede yadigârı sporlarımızın bizi aşıp, dünya yadigârı olduğu gerçeğini de artık anlamamız gerekiyor.)

Negatif parametrelerden biri de bence şudur: Cumhuriyet, ne olimpik ruh üretebilmiş, ne de olimpik ruhu toplumun çeşitli katmanlarına yerleştirebilmiştir.

Olimpik ruh, milli bir ruh olmadığından, bizim için yabancı olduğundan, bu ruhtan ürkülmüştür belki de; ve bu yüzden uzak tutulmuştur, kimbilir!

Ama anneleri, babaları, çocuklarını geleceğin olimpiyat sporculuğuna teşvik etmeleri için gerekli olan bu ruhtan (bu kültürden) uzak tuttuk, burası kesin!

Sporu gereğinden fazla (aşırı abartarak) milli bir ruhla donattık. “Daha hızlı (citius), daha yüksek (altius), daha güçlü (fortius)”, olimpiyatların evrensel slogan mesajıdır ve bütün ülkelerin sporcuları için aynı kültürü, aynı duyguyu, aynı heyecanı ve aynı yarışma kültürünü ifade eder.

Londra Olimpiyat Oyunları’nda 1500 metre kadınlarda bir altın, bir gümüş madalya almamız, Türkiye’yi sevince boğdu ama; toplam başarıya bakıldığında Güney Kore bile, 13 altın, sekiz gümüş, yedi bronzla toplam 28 madalya alırken , Türkiye’nin durumu pek parlak görünmüyor tabiatıyla!

Lakin, Türkiye’nin olimpiyat sonuçları, sporcularımıza ait bir hezimet değildir aslında; sisteme, yönetimlere, erkin sporu algılayışına, toplum içinde spora verilen önemin yasak savmalığına futbolu hariç tutuyorum elbet , altyapı eksikliklerine, eğitimcilerin uyanıksızlığına, medyanın gereksiz yere olayı pompalamasına, siyasilerin, siyasi rant için sporcuları büyük beklentiler içine sokmasına aittir bu hezimet.

Ortak aklın, ortak duygunun ve ortak yönetimin kapısını bile çalmadığı boşuna bir sportif çabayla karşı karşıyayız bana göre.

Sporcu yetiştirmek de bir yaratım işidir ayrıca.

Ama her şeyden önce sporcu yetiştirecek karar vericilerin, bu konuda kendilerini çok yönlü hazırlamaları gerekir.

Tutkulu süreçlerden geçilmelidir bu hususta.

2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda yeteri kadar madalya ile taçlanmamış (aslında eser miktarda madalya sözkonusu) manalı bir başarı, hatta zafer var bence; kadın sporcularımızın azmi. Basketbolda, voleybolda, atletizmde yer alan bu sporcularımız bana göre beklenmedik başarılar gösterdiler ve geleceğin önemli sporcuları olacaklarını kanıtladılar. Ayrıca geleceğin kadın sporcuları için de yol açmış oldular. Bu durum bir yeniliktir ve kadın sporcunun rüştünü ispat ettiğini, artık ben de varım dediğini gösterir.

Felsefesi olmayan, politikası belirlenmemiş, net bir konsepte sahip bulunmayan bir sportif yapıyla karşı karşıyayız aslında. Futbol dışında (belki biraz da basketbol ve voleybol) diğer spor branşlarının ve faaliyetlerinin pek kıymeti harbiyesi olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Bu yapı, rastgele gelişen bir durum arz ediyor. Günü birlik tedbirler, akla gelen anlık çözümler, olimpiyat kültürüne ve ruhuna yabancı olmak, deneyimsizlik gibi yetersizlikler ve eksikler olimpiyat oyunlarındaki başarısızlığın altyapılarıydı bence.

Nüfusu bu kadar kalabalık olan bir ülkede en kötümser hesaplarda bile bu derece bir başarısızlık düşünülemezdi herhâlde.

telesiyej@gmail.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0