Dedem Korkut’a Mektup

01 Eylül 2009 01:23 / 2550 kez okundu!

 


Dedem Korkut!
Atam, değil misin? Bugün seninle sohbet etmek geldi aklıma. Biraz içimi dökmek ve senin öğütlerinin tam tersini yapan hem Türk hem de Müslüman torunlarının yaptıklarını anlatmak istedim...

Sanırım senin o meşhur öğütlerinden cesaret aldım: 

“Yerli kara dağların yıkılmasın! Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Görklü suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın.”

Ne güzel ve ne anlamlı öğütlerin vardı bizlere. İnsanlığın yaşam deneylerinden süzülüp gelen tavsiyelerdi bunlar. Bizim memlekette egemen olanlar, kendi sözlerini söylerken, sana bir ata olarak atıf yapar, sözlerinden alıntılar yaparlardı. Her zaman yaptıkları gibi senin “adına” şeklen sahip çıktıklarını gösterir, geleneğe-töreye sahip çıkmanın erdemini anlatır ve bununla övünürlerdi. Oysa sana olan sevgilerinin sahte olduğu anlaşıldı.

Sen bize “Yerli kara dağların yıkılmasın! Gölgeli kaba ağacın kesilmesin!” öğüdünde bulundun ama, senin bu sözlerin görmezden gelindi. Uşak’taki Kışladağ yıkıldı. Viran olan dağın altınlı kayaları küçük küçük ufalandı, altınlı küçük parçalar bir yere yığıldı. O yığının üstüne zehirli siyanür bulamacı döküldü. Altınlı olmayan kaya ve toprak yerinden çıkarılıp başka bir yere yığıldı, bu yığın dağlarına da pasa diyorlar. Siyanürlü sularla, kara dağlarımızın kaya parçalarındaki altınları alıp gidiyorlar. 70 bin ton zehir kullanıyorlar Kışladağ’da. Şimdi yine haberler geliyor; kullandıkları o zehrin havaya karışan gaz kısmı canlıları zehirliyor parça parça. Kışladağ’ın böğrünü döve döve deşiyorlar, tam 450 metre inecekler aşağıya ve 1000 metre genişleyecekler. Dağ yerine devasa bir çukur kalacak bize, ne olacağı belli olmayan. Yığdıkları pasa dağları da hiç masum değil. İçinde uyandırılmış ağır metaller dolu. Yağan yağmurda o uyanmış arsenik, antimon, kurşun vb akıp gidiyor ve sularımıza karışıyor. 

Hele siyanürle yıkadıkları yığın! İçi kimyasallarla dolu bir bomba! Yüzyıllarca zehirlenecek evimiz, yurdumuz ve canlıların hayatları.

“Görklü suyumuz” da yavaş yavaş kuruyor Korkut Dede. İnay’da üç bin yıldır aktığını bildiğimiz suyun kaynağından çektikleri suyu kullanıyorlar. Görklü suyumuzda azalmaya ve kirlenmeye başladı.

Yalnız Kışladağ yıkılmadı. Turgutlu’da Çal dağını yıkıyorlar, Çaldağı’nda 2 milyon ağacımızı kestiriyorlar, Turgutlu ovamıza asit yağdıracaklar. İzmir’de Efemçukuru’nu deşiyorlar, Bergama Ovacık’ı bitirdiler sıra Kozak yaylasında. Artvin’i, Erzincan’ı, Gümüşhane’yi, Eskişehir Kaymaz’ı, Kazdağlarını yıkıyorlar Dede, Kazdağlarını. Munzur çayını, Artvin ve Rize’nin sularını kurutacaklar. Toroslar’ın, Bursa’nın ve daha birçok yerin suyunu da sattılar.

Dünyanın ağalarını, biliyorsun. Maden tekelleri, tohum tekelleri, su tekelleri, petrol tekelleri, silah, ilaç ve gıda tekelleri… O ağalar dediler ki: Artık “yerküre küresel köy” dür. Yani ‘bütün dünya bizim için pazardır.’ Yerkürenin suları, ormanları, dağları, tohumları, madenleri satılıktır ve biz onları insanlara satacağız. Satarak, birikimimize birikim katacağız. Kâr ve kazanç hırsı bizim olmazsa olmaz özelliğimizdir. Eğer bize yurdunuzun yeraltı kaynaklarını, sularını, ormanlarını, tohumlarını açmazsanız; borç vermeyiz, borç ertelemesi yapmayız, iktidarda da kalamazsınız vs dediler. Şimdi bizi yönetenler, dünyanın ağalarının taşeronu, simsarı durumundalar Dedem Korkut!

Suyumuzu kurutanlar, dağlarımızı viran edenler, binlerce yetişkin ağacımızı kesenler, velhasıl kanatlarımızın ucunu kıranlar dünyanın ağaları. Dünyanın ağaları ta senin gününden beri var, biliyorsun. Fakat esas düşkünler, işbirlikçiler, kanatlarımızı kırdıranlar; dünyanın ağalarına görklü sularımızı, yerli kara dağlarımızı altın tepside sunanlar, bizi yönetenler, yani senin torunlar! İktidardakiler, muhalefettekiler, militerler…

Bizi yönetenlerin katında sularımızın, dağlarımızın, ormanlarımızın, tohumumuzun, sütümüzün ve doğanın bir parçası olan insanların hiç itibarı yok! Fakat Dünyanın Ağaları çok itibarlı. Ağalar için özel yasalar çıkıyor, var olan hukuk uygulanmıyor, hile yapılıyor… İşte böyle Dedem Korkut. Bu senin Türk ve Müslüman torunların fena halde vahşi sermaye sever, altın sever, “el” sever durumda.

Bir de, biz varız Korkut Dede. Dağımızı, suyumuzu, ağacımızı evimiz-yurdumuz bilen, dünya kardeşliğini savunan, doğaya ait olduğumuzu bilen, öyle Türklük ve Müslümanlığımızla övünmeyip ama senin öğüdüne sadık kalarak, ağaçlarımızı kestirmemek, suyumuzu kurutmamak, dağlarımızı yıktırmamak için çırpınan biz varız. Bir avucuz. Senin torunlarınız.

Kendi ülkemizde gurbeti yaşıyoruz, kendi dünyamızda gurbeti. Ama mücadele ediyoruz.

Senin “Hey oğul!
Azını gören, çoğunu bilen, sözünü diyen oğul...
Sen sen ol, el sözüyle yola çıkma...
El sözüyle yola çıkan, el yolunda yorulur.
Can oğul...”
dediğini duyuyoruz.

Saygılarımı, hürmetlerimi sunarım. 

Torunlarının torunlarının torunlarından
Muammer Sakaryalı

01.09.2009

-- 

Kışladağ viran oldu, başka dağlar olmasın!

Sizi havaya,suya, toprağa, tohuma ve yaşama sahip çıkmaya; ağacın, böceğin, çiçeğin... vicdanı olmaya çalışanlarla yanyana olmaya davet ediyoruz.

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
01 Eylül 2009 20:37

Merih Yücel

     Sevgili Muammer,  yürekli yaşam savunucusu. Torunları  dedelerin in bıraktığı  değerleri koruyamadı. Parayı yaşam sandılar.
   
   Paranın insanlara çok yakın, insanlığa çok uzak olduğunu unutarak , yaşam değerlerimizi kirleterek geleceğimizin canına okuduğunu  görmezden gelerek emperyalizmin emirlerine boyun eğdiler. Egemenler buyurdu:" Yasalarını değiştir. Her yerde maden çıkarılsın.  Zeytinliklerin dibinde, ormanın içinde bile yeraltı kaynaklarını yabancı çok uluslu şirketlere ver . Altınını, nikelini, bakırını, civanı çıkarsın. Giderken de sana çıkardığının %2'sini bıraksın. Tohumu dışarıdan al.  Güzelim koyların balık çifliklerinle kirlensin. Üret, sat. Ekonomin gelişsin. İşsiz vatandaşına iş, yoksuluna aş olsun. Termik santraller, Hidroelektrik sanralleri kur. Nükleer santral kur.. Enerji lazım enerji" 
       
      Güneş, rüzgar, termal kaynaklarımızı hiçe sayarak.  Havamız, suyumuz, toprağımız zehirlendi. Ekonomi gelişecek diye ekoloji yağmalandı. Beş arkadaşımdan üçü kanser oldu. Çekirgeler  gibiler. Gittikleri yeri tüketiyorlar. Afrika örneği en yakın zaman dilimimizde.
01 Eylül 2009 01:59

ERTUĞRUL BARKA

Sevgili Muammer,
"Kalkınmanın mı, yaşamın mı sürdürülmesi ?" diye sormak gerek; hangisi?
Kalkınıyormuşuz, zengin altın yatakları üzerinde yoksul yaşamamalıymışız...

IRAK ve NİJERYA  zengin petrol yatakları üzerinde ne kadar zengin ve mutlu?
ŞİLİ'de halkın oylarıyla seçilip, Devlet başkanı olan S. ALLENDE, ülkesinin
bakırına sahip çıkınca neler oldu ŞİLİ'de? Bakır'dan Şilililer mi zengin oldu?

Altını alıp götürmek için KAZDAĞLARI yakılıyor. Yanan "ciğerlerimiz" değil,
ülkemizin bağımsızlığı  ve insanlarımızın özgürlüğüdür.
Bir ülkeyi "pazarlamanın" birçok yolu vardır. En kötüsünü yaşıyoruz.
Ne hukuk kaldı ülkemizde ne yasa.
Sömürgeciler gelip işgâl etse, eninde sonunda kurtarırsın, defedersin.
Ama bıraktıkları tehlikeli atıklar ne olacak? Binlerce ve binlerce yıl yaşamı yok etmeğe devam edecek bu atıklar ve öldürmeğe... Kıbrıs Lefke Gemikonağı'nda CMC şirketinin yaptıkları ortada. İnsanların %48i kanserden ölüyor ve doğalın 5 katı alzheimer hastası var. Bu bakır ve altın madeninden geriye bırakılıp kaçılan ağır metal atıklarının doğal sonucu. Türkiye'de 20-25 sene kadar sonra, Bergama'da, İzmir'de, Eşme'de v.b yerlerde bunları yaşayacak. O zaman direnenlere hak verilecek amma olanlar olmuş olacak.

Bu nedenlerle, Dede Korkut'a yakarışına katılıyorum, çok haklısın.

Ertuğrul BARKA

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.