İzmir'in yaşamını savunmak - Arif Ali Cangı

29 Ağustos 2008 07:14  

 

İzmir'in yaşamını savunmak - Arif Ali Cangı

Bu konuyu İzmir’de konuşup tartışmak çok zor, netameli bir iş. “Arsenik kanserojen bir element, arsenikli su kanser riski yaratır, Yerel Yönetimin en başta görevlerinden birisi kente temiz içme suyu sağlamaktır, faturaya uyarı yazmak, duyurmak olası sağlık risklerinden sorumluluğu ortadan kaldırmaz” demeye kalksanız, hemen “Melih Gökçek’in, AKP’nin değirmenine su taşımakla suçlanıyorsunuz. Meslek Odaları soruna dair açıklamalarında, söze “Melih Gökçek’in ve Hükümetin İzmir’in suyunu siyasi malzeme yaptığı” eleştirisini dile getirmekle başlıyorlar. Büyükşehir Belediye Başkanı “odalarla birlikte hareket ediyoruz” diyor. Melih Gökçek de “İzmir Halkı adına mücadele ettiğini” söyleyebiliyor.



Bilimsel olarak arsenik tehlikeli bir madde, Dünya Sağlık Örgütü, kansere yol açtığının belirlenmesi üzerine, içme suyunda kabul edilebilir arsenik oranını litrede 10 mikrogram olarak belirlemiştir. Aynı şekilde Sağlık Bakanlığı’nın “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” de sudaki arsenik oranının en fazla litrede 10 mikrogram olabileceğini kabul etmiştir. Şu anda İzmir’in şehir şebekesine bilimsel olarak kabul edilenin ve yasa olarak kabul edilenin üzerinde arsenik içeren su veriliyor. Bunun anlamı nedir? İzmirlilerin kanser olmalarının göze alınması anlamına geliyor. Bunun karşısında “arsenikten kanser olma riski uzun zamanda ortaya çıkacak, hiç su verilmemesi halinde kısa sürede daha fazla hastalıkların yaşanma riski var” savunması yapılıyor.



Sözün özü, İzmir, AKP ile aman “AKP’nin değirmenine su taşımayalım” kaygısı taşıyanlar arasında sıkıştı kaldı. Bu arada, bilimsellikten ve göreceli de olsa var olan demokratik toplum görüntüsünden hızla uzaklaşılıyor. Tam bir çaresizlik hali. Aslında bu çaresizliğin altında yatan en büyük korku da “CHP’nin tek Büyükşehiri AKP’ye kaptırabileceği” kaygı ve korkusu.



UZLAŞMAZ ÇELİŞKİLER



İzmir’deki su sorunu yeni mi? Yıllardan beri bu öngörülemedi mi? Melih Gökçek’in “İzmir’in suyu Anakara’nınkinden daha arsenikli” açıklamasından önce, bilinmiyor muydu? Bilindiği ortada, neden önlem alınmadı?

Yaşam savunucuları yılladır suyun önemine vurgu yapıyorlar; su kaynaklarının korunması gerektiğini, Gediz Nehri’nin kirlenmesine yol açan ve arsenik belasının asıl kaynağı olan kirletici sanayi faaliyetlerine ve tarımsal faaliyetlere dikkat çekiyorlar. İzmir’in en temiz yüzeysel sularının bulunduğu havzayı kirletecek olan Efemçukuru Altın Madeni’ne dikkat çekiyorlar ve “İzmir’in Suyunu Eldorado Gold’un altınına feda etmeyin” çığlığı atıyorlar. Ama dinleyen yok. AKP Hükümeti, pek çok alanda olduğu gibi, sudan, havadan, topraktan, yaşamdan yana değil, küresel sermayenin isteklerine öncelik veriyor ve altıncı firmanın işini kolaylaştırma için elinden geleni yapıyor. Su havzası içinde yer alan bu kirletici faaliyet için yerel yönetimin sular idaresinin görüşünü dahi almadan her türlü izni veriyor, ardından “sırf altın madenine engel olur” diye 300 bin kişinin gereksinimini sağlayacak Çamlı Barajı’nı engellemek için olmadık yollara başvuruyor. AKP Hükümeti’nin yaptıkları şaşırtıcı değil, Başbakanın “çevrecinin daniskasıyım” dediğine bakmayın, koruduğunun çevre olmadığı “çevresinin ve söz verdiklerinin çıkarları” olduğu ortada.



Hükümet İzmir’e bu kötülükleri yaparken, İzmir Yerel Yönetimi ne yapıyor? Altın Madenine karşı olduğunu ürkerek dile getiriyor. Sayın Aziz Kocaoğlu açıklamalarında, söze “aslında altın madenciliğine karşı olmadıkları” ile başlıyor ve Efemçukuru Altın Madeni sorununu ‘uzlaşarak’, “akliselim” biçimde çözeceklerini söylüyor. Bu arada henüz tesis kurma izni alınmadan altın madeni galeri ağzı açıldığı, işletme faaliyeti hazırlıklarının sürdürüldüğü bilgileri geliyor, denetleyen yok. Tesis Kurma iznini vermeye yetkili ve gereken denetlemeleri yapmakla görevli İzmir Büyükşehir Belediyesi. Ama denetim yok. Bu denetimsizlik uzlaşmacı tavırdan kaynaklanıyor olmasın? Sayın Kocaoğlu 30 kişilik gruba açıkladığı Çevre ve Orman Bakanı’nın kendisine yaptığı “Efemçukuru Altın Madeni teklifi”ni bir türlü kamuoyuna açıklamadı, bu da aklıselim olmanın gereği midir?



‘Uzlaşma’ güzel bir sözcük, ama her zaman uzlaşma olmaz, ‘uzlaşamaz çelişki’ler de vardır. Efemçukuru Altın Madeni ile İzmir’in temiz içme suyu, Efemçukuru Altın Madeni ile Çamlı Barajı uzlaşamaz çelişkilerdir. Altın Madeni faaliyete geçerse, bölgeden temiz içme suyu sağlamak olanaksızdır, suyu temiz olamayan yere içme suyu barajı yapılmasının da hiçbir akılcı ve bilimsel yanı olamaz.



Asıl uzlaşamaz çelişki, daha fazla kar için insanın, doğanın sömürülmesi ile yaşamın savunulması arasındadır. İkisi arasında bir seçim yapmak zorundasınız, seçiminiz ölümle yaşam arasındaki seçimden farklı değildir. Sözünle ve yaptıklarınızla seçiminizde net ve anlaşılabilir olmalısınız. Yaşam savunusu, bir takım dengelere, siyasi ya da başka çıkar hesaplarıyla yapılamaz, ürkekçe hiç yapılamaz.



Sesonline.net

27.08.2008

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0