ARAMIZDAN AYRILAN ÜÇ USTA: CHABROL, CORNEAU, PENN

12 Ekim 2010 11:10 / 1795 kez okundu!

 


Son bir ay içinde üç usta yönetmen yaþamdan uçup gitti. Ýki Fransýz Claude Chabrol, Alain Corneau ve bir Amerikalý Arthur Penn. Popüler sinemanýn taleplerini çok dikkate almadan sevdikleri sinemayý özgün bir anlatýmla sundular. Sinemayý bir sanat olarak yorumlayan ‘Auteur’ sinemasýnýn ustalarý olmayý baþardýlar.

Claude Chabrol aynen François Truffaut, Jean Luc Godard, Eric Rohmer ile Cahiers du Cinema dergisinin yazarlýðýndan yönetmenliðe geçerek sinema dünyasýný sarsan Fransýz Yeni Dalga akýmýnýn öncüleri arasýnda yer aldý. Bu akýmý düþünce ve estetik olarak ikiye ayýracak olursak Chabrol’ü düþünce boyutuna dahil etmek gerekir. Yeni Dalga’nýn seyirciyi yabancýlaþtýran anlatým estetiðini uygulamadý, onun sol ideolojisinin tarafýnda yer aldý. Her zaman ‘Komünist’ olduðunu söyledi. Çaðdaþlarýnýn hepsinden daha uzun süre sinema içinde kalmayý baþardý, çevirdiði 71 film (57 sinema/14 TV filmi) ile üretkenlik açýsýndan özel bir yere sahip oldu. Uzun kariyeri boyunca görüþlerinden, stilinden ödün vermedi, anlattýðý tüm polisiye ve cinayet öykülerinde iþlenen suçtan çok toplumsal ve sosyal nedenler, karakterlerinin psikolojisi onu ilgilendirdi. Burjuvazinin yapmacýklýðýna karþý þiddeti kanlý eylem/gerilim veya psikolojik yýkým/komedi olarak uyguladý. ‘Seremoni-La Ceremonie’, ’Ýkiye bölünen kýz-La Fille coupee en deux’, ’Merci pour le chocolat-Sýcak Çikolata’ bu yaklaþýmýnýn en iyi örnekleri oldu. Yetmiþli yýllarýn ortalarýndan itibaren yaklaþtýðý orta akým sinema anlayýþý bile onun stilinde önemli bir deðiþikliðe yol açmadý. Onun sinemasý derinlerde Lang ve Hitchcock etkilerini hep taþýdý. Fritz Lang’ýn sinemasýndan görüntünün derinliðini, Hitchcock’dan suçlu ve birey arasýndaki iliþkiyi, ironi duygusunu perdeye nasýl yansýtacaðýn öðrendi. Umutsuz ve karanlýk bir olmaktan çok dýþa vurumcu, ironik olmayý tercih etti. Cronenberg, Carpenter veya Kubrick’de olduðu gibi gibi hasta bir beynin yarattýðý bir monomanik/tek düþünce sanrýsý dünyanýn hayallerini, halüsinasyonlarýný anlattýðý ‘Cehennem-L’enfer’, ’La demoiselle d’honneur’, ’Bellamy-Müfettiþ’ gibi filmler çevirdi.

TV için yaptýðý filmlerde genelde büyük yazarlarýn (Poe, Maupassant, Goethe) eserlerini akademik bir anlatýmla uyarladý.

Ýlk adýný duyurduðu ve en iyi filmleri arasýnda öncelikle akla gelen Güzel Serge’i 1958'de çevirdi. Doðduðu, büyüdüðü kasabaya geri dönen genç bir adamýn eski çevresi ve alkolik arkadaþý ile tekrar buluþmasýný anlatýr. Basit bir hikayedir, kýrsal yaþamýn sertliði, dünyadan kopukluðu ön plandadýr. 1959’da çevirdiði ikinci filmi ‘Kuzenler-Les Cousins‘de ise Paris öðrenci ortamýna girer, gençliðin bir portresini çizer. Þehirli ve kýrsaldan iki öðrencinin üzerinden toplumun bilhassa burjuvazinin kalbine eleþtiri oklarýný saplar. 1960 da yaptýðý ‘Kadýncýklar-Les Bonnes Femmes’ ile en sevdiði temalarý sürdürür: burjuva toplumunun iki yüzlü ahlak anlayýþýna eleþtiriyi cinayet ve suçluluk ile birleþtirir. Altmýþlý yýllarda gerilim, polisiye, savaþ gibi farklý türlerde çevirir. Ýlerleyen yýllarda Patricia Highsmith, Ruth Rendell, Henry Miller, Georges Simeneon gibi yazarlardan uyarlamalar yapar. Ýki kadýn oyuncu onun esin kaynaðý oldu: Stephane Audrane ve Ýsabelle Hubert. Ýlkiyle on altý yýllýk bir evliði oldu ikincisi ile de toplamda yedi film çevirdi. Audrane onun altmýþlý yýllardan itibaren çevirdiði hemen hemen hepsinin bir suç ve cinayete dayanan öykülerinde sýra dýþý, aykýrý kadýný oynadý. ‘La femme infidele-Vefasýz Kadýn’, ’Que la bete meure-Canavar Ölmeli’, ’Le Boucher-Le Boucher’ önemli filmlerinin baþrol oyuncusu oldu. Seksenli yýllarýn baþýndan itibaren Ýsabelle Hubert onun fetiþ oyuncusu oldu. Masumiyet ve suçluluk arasýndaki muðlak sýnýrdaki karakterleri mükemmel canlandýran Hubert ‘Violette Noziere-Zehirli Çiçek’, ’Seremoni-La ceremonie’, ’Ýktidar Sarhoþluðu-L’Ývresse de pouvoir’ gibi önemli filmlerinde oynadý.

Alain Corneau Fransýz sinemasýnýn çok keþfedilmemiþ ustalarýndan birisi oldu. Kendisini geniþ kitlelere sevdiren ‘Tous les matins du monde-Dünyanýn Tüm Sabahlarý’ (1991) dýþýnda polisiye türünü çok sevdi. Bu türde ‘Polis Phyton 357-Polis Piton 357’ (1976) ve ‘Le choix des armes-Silahlarýn Seçimi’ (1981) onun en tanýnan yapýmlarý oldu. Fransýz polisiyelerinin karanlýk ve sessiz atmosferini korurken sade bir anlatýmla kahraman yaratmaktan uzak durdu. Suç dünyasýnda iyi ve kötüyü muðlak bir sýnýrda tuttu, karakterlerini ne yüceltti ne de yerden yere vurdu. Onun bu heyecansýz tutumu seyircide arzuladýðý kahraman özdeþleþmesini yaratmadý. Ýlk dönem polisiyelerinde tercih ettiði Yves Montand, Gerard Depardieu, Catherine Deneuve gibi karakter oyuncularý oldu. Corneau’yu sadece ‘Dünyanýn Tüm Sabahlarý’ ile tanýyan bir seyirci onun bu filmdeki þiirsel, müzikle iç içe geçmiþ anlatýmýndan polisiye türünü seven bir yönetmen olabileceðine ihtimal vermez. 17. yüzyýl barok müziðini Jordi Savall’ýn eþsiz yorumu ile sunan filmde bir müzisyenin isyanýný, kalýplara isyanýný anlatýr. Filmlerinde temel olarak kader ve karþýtý olan çatýþmayý, teslim olmamayý konu aldý. Çok sevdiði caz müziði bir çok filminde kullandý fakat bu müziðin en hakim olduðu film ‘Le nouveau Monde-Yeni Dünya’ (1995) oldu. Fransa’nýn Orleans bölgesindeki üsse Amerikan askerlerinin gelmesiyle yaþanan kültürel ve toplumsal þoku anlatýr. 2007’de çok sevdiði polisiye ustasý Jean Pierre Melville’den ‘Le deuxieme souffle-Ýkinci Nefes’i tekrar yorumlar. Sade ve alçak gönüllü üslubu ile adýný sinema tarihinin en mütevazi köþesine yazdý.

Arthur Penn Amerika’da altmýþlý yýllarýn uyanan isyankar ruhuyla birlikte þekillenen yeni yönetmen kuþaðýnýn en önemli isimlerinden oldu. Sam Peckinpah, Robert Altman, Sidney Lumet, Hal Ashby gibi yönetmenler ile baþ kaldýran ruhu, Amerikan rüyasýnýn kirli yüzünü gösteren,toplumsal þiddeti tüm çýplaklýðýyla yansýtan filmlere imza atmaya itti. Fransýz Yeni Dalga’sýndan etkilenen Amerikalý yönetmenlerin önünde yer aldý, 1965 yapýmý Mickey One bu akýmýn etkilerini taþýyan tipik bir örnektir. 1966 yapýmý The Chase-Kaçýþ’da Kennedy suikasti sonrasý bir Teksas kasabasýnýn portresini çizer. Irkçý, görgüsüz, seksüel devrimin özendirdiði sedakatsizliðin yozlaþtýrdýðý bir toplum büyük kentlerin küçük bir sureti gibi gözükür. Hapisten kaçan bir mahkum Bubber’ýn (Robert Redford) doðup büyüdüðü bu kasabaya doðru kaçýþý sakinler arasýnda büyük bir telaþ yaratýr. Korkanlar yanýnda yolunu gözleyen sevgili, anne ve baba da vardýr. Kasaba þerifi Calder (Marlon Brando) adaleti saðlamaya çalýþsa da ipler hiçbir zaman onun elinde olmamýþtýr. Her þey kasabanýn zenginlerinin tekelindedir. Tüm bu kokuþmuþluðun ortasýnda finalde þerif firariyi tutuklar mahkeme kapýsýnda Kennedy’nin katili Oswald gibi tabanca ile öldürülür. Penn kasaba yaþamýna Kennedy sonrasý Amerika’nýn küçük bir maketini inþa etmiþtir. Marlon Brando, Robert Redford, Jane Fonda gibi oyuncularýn genç dönemlerinin en ilginç filmlerinden olur.

Sonraki filmi ’Bonnie and Clyde’ (1967) sinema tarihinin en unutulmaz filmlerinden olur. Amerika’nýn depresyon yýllarýnda, ekonomik krizin tüm ülkeyi boðduðu yýllarda banka soyan ve kaçan iki maceraperest gencin yaþamlarýný anlatýr. Warren Beatty ve Faye Dunaway’in canlandýrdýðý genç çift macera, kendini kanýtlama olsun diye baþladýklarý banka soygunlarý zamanla önüne geçilmez bir katliama dönüþür. Fransýz Yeni Dalga akýmýnýn gerçekçi þiddetini ve anlatýmýný kullanan Penn sonraki yýllarda çevrilen ‘The Wild Bunch-Vahþi Belde’, ‘Godfather-Baba’, ’Reservoir Dogs-Rezervuar Köpekleri’, ’Natural Born Killers-Katil Doðanlar’ gibi filmlerin esin kaynaðý olur. Yarattýðý anti kahramanlar ile karþý bir kültürü temsil eden film taraf tutmayan, ahlaki deðerlere tutunmayan yapýsý ile yeni jenerasyon Amerikan yönetmenlerini derinden etkiler. 1970 yýlýnda çevirdiði ‘Little Big Man-Küçük Dev Adam’ Cheyenne yerlileri tarafýndan büyütülen küçük bir çocuðun öyküsünde satirik ve komedi öðelerin yanýnda trajik ve eleþtirisel yönü aðýr basar. Film Vietnam savaþýna göndermeler ile doludur. Amerikan askerlerinin ýrkçý katliamý karþýsýnda yerliler Vietnam halkýndan farksýzdýr. Penn sonraki yýllarýnda bu denli öncü filmler gerçekleþtirmedi, detektif filmleri, Hitchcock etkisi taþýyan kara filmler yaptý.


Emin Yeðinboy

10.10.2010


 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.