'Bize taş atmak serbest mi?' - Ece Temelkuran

30 Kasım 2009 23:53  

 

'Bize taş atmak serbest mi?' - Ece Temelkuran

İzmir'deki Türklerin ve Kürtlerin hikayesi - Ece Temelkuran / Milliyet

Kürt gençlerinin hepsi konvoya saldırı konusu açılınca başını sallayarak şu cümleyi onaylıyor: “Diyarbakır’da taş atan çocuklara yıllarca hapis cezası veriliyor ama İzmir’de bize taş atanlar savunuluyor. Adalet bu mudur?”

Nerede o eski sevgili?
Bu, eski bir sevgiliyle yıllar sonra karşılaşmak gibi. Artık konuşamamak gibi... Bıraktığınızda tazeydi, göğsünü rüzgara açar, içer, güler ve şarkı söylerdi. Tıpkı sizin gibi açtı hayata. Şimdi... Çoluk çocuğa karışmış, çökmüş de biraz. Delikanlılığına ne olmuş onun, karanfilli? Küçülmüş gibi hayatı.
Siz hayatın içindesiniz, değişiyor, çarpışıyor ve büyüyorsunuz. Ama sanki o, eski bedeninin içinde bir yerde kayıp. Tuhaf fikirler üşüşmüş aklına. Belki yalnızlıktan. Ekşimiş de biraz sanki, içi acı. ‘Keşke görmeseydim’ dersin ya, öyle.
Şimdi İzmir için yazılıyor sütunlarda, uzaktan. Herkes biraz eski sevgilisini hatırlıyor. Onun bu yeni halini görmek istemiyor belki kimse, içi ezilmesin diye.
Oysa İzmir, artık bildiğiniz o eski İzmir değil.
Kimileri de ‘Biliyorduk’ diyor, ‘Cumhuriyet şehri sadece faşist olabilirdi’. Özgürlüğü ve ‘efeliği’ kaç kişinin bu şehirde öğrendiğini, öyle büyüdüğünü bilmeden.
Peki ne oldu hakikaten İzmir’e? Delikanlılığını hangi ‘hayat gailesi’ bükmüş, hangi ‘memleket meselesi’ ekşitmiş içini... Anlatırız. ‘Asfalyalarını neler attırmış’ ve bir gün kendini yalnız başına içen bir ihtiyar olarak bulmuş... Nelerden korkup öfkelenmiş korkularına... Kendi efsanesini korumak için nasıl kapatmış kendini... Anlatırız.
Ama hepimiz birer birer gitmedik mi buradan? Bütün ‘İzmir diasporasına’ sözüm. ‘Dilden yanaktan’ nasıl yenir, âşıksan elinde kanyak şişesi Karşıyaka-Alsancak hattı kaç kere geçilir, Pasaport’ta kahve ile nasıl ayılır insan ve esasen ‘kumru’ simit ekmeğinden yapılır... Bunları hepimiz başkalarına anlatmıyor muyuz şimdi? Varoşlar büyürken orada değildik, büyük göçler olurken ve İzmir kendi hayalini korumak için değişen Türkiye’ye, doğru ya da yanlış, ayak direrken biz orada değildik.
Bu yüzden, vaktiyle insanları kim olduklarını sormadan seven şehir, şimdi Kürtlere saldırırken şaşırmamak gerek. Biz orada değilken oldu her şey. Hatta belki İzmirliler bile orada değilken. O yüzden şimdi onlar da şaşırıyorlar şehirlerinde televizyonları izlerken.

Okuyacağınız başka bir İzmir, imbatsız! Bu, birbirine bilenen iki bıçağın, İzmir’deki Türklerin ve Kürtlerin hikâyesi...

“Sağolsun, İzmir’deki faşistler sayesinde öğrendim Kürt olduğumu!” ‘Amed’li Mehmet, Türkçe Öğretmenliği’nde okuyor ve gülümseyerek anlatıyor:
“Islak mendil fabrikasında çalışıyordum. Usta dedi ki ‘Öldürmek lazım bu Kürtleri’. ‘Ben de Kürdüm’ deyince, ‘Sen ayrı’ dedi. Niye ayrı? Bilmiyor.”
Mehmet’in sözü bitmeden Yerel Yönetimler öğrencisi Gürkan giriyor araya, Dersimli:
“Tek tek konuşunca ikna ediyorsun ama Kürtler deyince... Geçenlerde puşi takmıştım, on yaşında bir çocuk bağırmaya başladı: ‘Düşmaaaan!’ Çocuk nereden bilecek! Anasından babasından öğreniyor muhakkak.”
Mehmet, Gürkan, Bahar, Mustafa, Arafat, Azizhan, Mesut... Hepsi ‘örgütlü’ gençler. DTP’ye yakınlar ve Mezopotamya Kültür Merkezi çevresindeler. Kürt hareketine has bir söylemle konuşuyorlar: Sistem kişiliksizleştirmesi, aşklaştırılmış solculuk, savaşarak güzelleşmiş kadın, kendimleştirilmiş devrimcilik... Ya İzmir’de doğup büyümüşler ya da epeydir buradalar. Ama sorsan... Cudi Dağı kadar Kürt, Amed kadar direnişçiler!

Abluka altında
“Güneydoğu’daki gençlerden bile daha keskin konuşuyorsunuz” diyorum bir ara. Gürkan’ın, boynundaki zülfikar keskin keskin parlarken sesi yükseliyor:
“Ailem CHP’li benim. Hatta Onur Öymen’e severek bakıyor olabilir hala. Ama ben buraya geldikten sonra Kürtlere yapılan baskıyı anladım. Ben yarı-aydınım. Vicdanlı olmak zorundayım. Vicdan muhasebesi yaptım ve borçlu çıktım. Ceylan Önkol’a borcum var benim. O borcu ödemedikten sonra okumuşum, okumamışım... Benim mücadele etmem lazım!”
Ne ile? Başlarına gelenleri anlatıyorlar:
“Alternatif Bahar Şenliği yapmıştık. Geleneksel kıyafetli bir sunucumuz vardı. Dışardaki esnaf bir şey uydurmuş, güya biz Türk bayrağını yırtmışız. Kapıya Atatürkçü Düşünce Derneği, Kuvayı Milliye Derneği, sopalı esnaf toplandı. Ne içerde kalabiliyoruz ne dışarı çıkabiliyoruz. Bir kere de derste bir kız kalkıp dedi ki ‘Kürtleri öldürelim, bitsin bu iş!’ Ben de dedim ki ‘Benden başla o zaman’!”

Alsancak’ta aşk
Hepsi İzmir’in Kürt gettosu sayılan mahallelerinden geliyor. Kadifekale, Buca, Menemen, Yamanlar, Kemalpaşa, Limontepe... Geliyor ve sonra Alsancak’ta mesela, o meşhur İzmir kızlarından birini mesela, seviyorlar. Ne oluyor? İçlerinden biri anlatıyor:
“Başlangıçta Kürtçe konuşabiliyordum yanında. Hatta Ahmet Kaya bile dinlemeye başlamıştı! Ama sonra medyadaki bu milliyetçi kışkırtmalar filan... Bir akşam ‘Şev baş’ (İyi akşamlar) diye mesaj attım. İlişkimiz bitti.”
Ama öfkeleri bunlardan kaynaklanmıyor. Konvoya saldırı konusu açılınca hepsinin başını sallayarak onayladığı şu cümle söyleniyor:
“Diyarbakır’da taş atan çocuklara yıllarca hapis cezası veriliyor ama İzmir’de bize taş atanlar savunuluyor. Adalet bu mudur?”
Gürkan kesiyor sözü:
“Belediye, Buca’da bir kayalığa dev bir Atatürk maskı yaptı. 4 trilyon! O Atatürk Kadifekale’ye bakıyor. Atatürk’ün baktığı yerdeki insanlar yoksulluktan kırılıyor. Atatürk, buna bakıyor yani! Bizim gibilere.”
Bahar devam diyor:
“Başbakan Davos’ta ‘one minute’ diyor ama Ceylan için bir şey demiyor. Neden?”

Direniş! Daha fazla direniş!
Türlü adaletsizlik var hayatlarında. Bazısı Kürtlükten, bazısı değil. Öfkeleri o kadar büyük ki dediklerine bakılırsa aileleri bile onlara ‘terörist’ diyor bazen. Oysa onlar ayakta kalmak için öfkeleniyor ve yeniden keşfettikleri kimliklerine tutunuyor. İzmir’in ortasında bir Kreuzberg kuruluyor! Bazıları, isimlerini bir dua gibi söyledikleri o uzak Kürt illerini hiç görmemiş. Mustafa bir fırında çalışıyor. “Hep Amed diyorsun” diyorum, “Ne geliyor gözünün önüne Diyarbakır deyince?”
“Direniş” diyor, “O surları bin yıldır kimse ele geçiremedi.”
Konuşurken sanki onun surları oluyor Amed’in surları. İzmir’in ortasında etrafını surlarla çevirebiliyor böylece, ‘düşmana karşı’! Gözleri parlıyor. Sanki Filistinli bir çocuk hiç gitmediği Filistin’den bahsediyor. Bunlar işte, İzmir’de oluyor. İzmir’deki binlerce Kürt çocukta bunlar oluyor.

Biz İzmirli Kürtleriz! İzmir’i vermeyiz!
“Eski solcu, can ciğer arkadaşlarımızla artık konuşamıyoruz bile. Kürt meselesini çözmek özgürlükçü solun göreviydi. Bak şimdi nerelere geldik! İstanbul belediye başkanıyken Kürtlere vize uygulamasından söz eden bir Başbakan yürütüyor meseleyi. İzmir ise... Eskisi gibi değil işte.”
Mukaddes Kubilay İzmir DTP İl Başkanı. TKP ve İlerici Kadınlar Derneği geleneğinden geliyor. Eski İzmirli. Dertli. Çünkü artık İzmirlileri tanıyamadığı zamanlar oluyor onun da:
“Hep aydın insanların oturduğu bir sitede oturuyordum. Çok samimiydik herkesle. Ne zaman ki DTP’den aday oldum, kapılar kapandı. Dediler ki ‘Mukaddes hanım iyi kadındı ama keşke Kürtçü olmasaydı’. İzmir’de çok az insanın bu konuların açılmasına tahammülü var.”
Peki neden? Ne oldu?
“İzmir’de ciddi bir politik gerileme var. 12 Eylül darbesiyle ilgili bu.”
Konuşmaya çalışıyorlar mı onlarla? Yine de?

“Kime anlatacağım!”
Bu soruyla araya giren, doğma büyüme İzmirli ve Kürtlüğünü sonradan öğrendiğini söyleyen İl Başkan Yardımcısı Canan Uçar. Devam ediyor:
“Eski Dev-Yol yöneticisi, yakın dostumuz bir kadın. Şiwan’ın kasetlerini hapis tehlikesine rağmen getirmiş bize vaktiyle. Şimdi CHP’li oldu ve ne zaman Kürt desen ‘Ülkem bölünecek. Emperyalizmin oyunu’ diyor. Bize o öğretmiş gençken ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkını’. Ben ona ne anlatayım!”
İzmir ve çevresinde yaşanan gerilime örnekleri çok. Buduncular grubunun Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde imza topladıkları ‘Dünya Türk Olsun’ kampanyasını anlatıyorlar, Denizli Çivil’de Doğubeyazıtlı bir ailenin 20 gün tecrit edilip ekmek bile verilmediğini, Cunda’da bir ailenin göç etmek zorunda kaldığını, Kemalpaşa Bağyurdu’nda yaşananları...
“Hem de” diyorlar “Bu aileler DTP’li değil, AKP’li ya da CHP’liydi.”
İl Meclisi’nden Derya Kandemir ise İzmir’in üzerindeki örtüden söz ediyor: “Eğer çağdaş, Kemalist, modern bir hayatınız varsa elbette burası rahat bir yer. Ama farklıysanız...”
Mukaddes hanım en eski İzmirli ve eski bir solcu olarak yumuşatıyor sözü: “Ama yine İzmirliler bağırdı ‘Hepimiz Kürdüz’ diye saldırının bir gün sonrasında. Milliyetçilik yükselmedi aslında. Sadece cesaretlendirildiler.”
Peki üçü de uzun yıllardır ‘İzmirli’. Kendilerini ne olarak tarif ediyorlar?
“İzmirli Kürt” diyor Canan Uçar, “İzmir’i kimseye vermem!” Gülüyor, tıpkı bir İzmirli kadın gibi...
Forum sitelerinde okuduğum bir pasaj geliyor aklıma: “Konvoya saldırı olmuş İzmir’de. İzmirliler becerememiş. Trabzon’a gelseler biz işi tamamına erdirirdik!”
Acaba İzmir ne kadar sertleşti? Ya da en sert İzmir mi hakikaten? Yoksa siyasi iktidarın fethetmek istediği İzmir ‘kalesi’, AKP’ye olan öfkesini Kürtlere mi yöneltiyor? İzmir’de Kürt olmak böyle. Ya İzmir’de ‘Türk’ olmak? Birbirinde bilenen iki bıçaktan diğerinin derdi ne?

30.11.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0