Bahtsız kutup ayısı - Kerem Altan

08 Kasım 2012 13:24  

 

Bahtsız kutup ayısı - Kerem Altan

Taraf gazetesinin ve bazı yazarlarının üslubundan şikâyet etmekten sıkılmayanlar sanırım AKP ve CHP’nin önceki günkü grup toplantılarından sonra üslup konusundaki düşüncelerini tekrar gözden geçireceklerdir. Ve bunu yaptıktan sonra da o taptıkları liderlerin ne kadar “kof” olduklarını bir ihtimal artık anlayacaklardır.

Başbakan’ın “bahtsız bedevi” göndermesine şaşıranlar ve bundan “rahatsız” olanlar olsa da insanları Akit gazetesi ağzıyla suçlamayı ve o gazetenin yalan haberleriyle insanları hedef göstermeyi âdet edinmiş birinden çok da beklenmeyecek bir laf değildi bu.

Tabii CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ondan aşağı kalır yanı yok. Kendisinin bu tip terbiyesizliklerine daha önce defalarca şahit olmuştuk zaten.

Bu arada “Bahtsız bedeviyi çölde kutup ayısı ‘öper’” atışmasıyla bu sirk gibi ülkedeki siyasi “kutuplaşmanın” ne anlama geldiğini de öğrenmiş olduk.

Ve tabii kutup ayısı da, isminin hem Tayyip Erdoğan hem de Kemal Kılıçdaroğlu’yla anılmasından sonra oturup “asıl bahtsız olan benim galiba” diye düşünüp durmuştur herhâlde.

Aslında bu ülkede yıllardır yaşanan “bahtsızlıklara” bakıldığında kutup ayılarının bu civarda epeyce dolaştığını düşünmek de mümkün tabii.

Ama bunu bu kadar gözümüze sokmaya gerek var mıydı ondan pek emin değilim.

Tabii bu olayda gözümüze sadece kutup ayısını sokmadılar, siyasetin düzeyi de birdenbire herkesi irkiltecek biçimde ortaya çıktı.

“Kutup ayısı seni öpsün” çizgisindeki bir siyasi polemiği sürdürenlerin siyasi tercihleri de, yönetme biçimleri de elbette üslupları kadar sorunlu oluyor.

Böyle bir konuşma biçimini ya “çocuklukla” ya da herkese her şeyi söyleyebileceğine inanan bir zorbalıkla açıklamak mümkün ancak.

Erdoğan’ı bir çocuğa benzeten var mı bilmiyorum, Başbakan’ın “içindeki çocuğun” bile epeyce büyümüş ve bıyıklı olduğunu düşünüyorum doğrusu.

Anlayacağınız pek çocuklukla açıklanamaz bu sözler.

Bence bu sözler, kendisini artık nezaket kurallarının bile bağlamayacağına inanan, yanaşmalarına hakaret etmeyi alışkanlık hâline getirmiş bir aşiret ağasının ölçüsünün geçerli olduğunu gösteriyor.

Toplumun ve seçmeninin bu düzeydeki konuşmalara tepki vermeyeceğine, hatta galiba ne söylerse söylesin kimsenin tepki göstermeyeceğine inanıyor Başbakan.

Zaten, bu inancını zedeleyen her eleştiriye karşı da böyle düşmanca davranması, kendisini eleştiren yazarları işlerinden attırmak istemesi de sanırım bu kör inanca kendisini kaptırmasından çıkıyor.

“Burada durmalıyım” dediği bir sınır yok Başbakan’ın zihninde.

Bu sınırsızlıkla “açlık grevleri yok” diyebiliyor, “kuzu kebap” konuşmaları yapabiliyor, “yazıklar olsun, niye o yazarı atmıyorsunuz” diye bağırabiliyor, Uludere faciasından sonra Genelkurmay Başkanı’na teşekkür edebiliyor.

Bu ölçüsüzlüğü ve çapaçulluğu önleyebilecek tek güç AKP seçmenidir, o seçmen rahatsızlığını göstermediği sürece bu tür konuşmalar, küfürler, bağırış çağırışlar devam edecektir bence.

Siyasi “kutuplarımızda” ayılı anlatımlar hâkim olacaktır.

Buna ses çıkarmamak, bu üsluba razı olmak, sonunda herkesin bir zorbalığın ve aşağılanmışlığın kurbanı olabileceği soğuk bir kutba çevirir ülkeyi.

Ya donarak ölürüz ya da ayılar bizi yer.

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0