Tahammül Kültürümüz Yok!

12 Nisan 2017 17:30 / 951 kez okundu!

 

 

Fikirlere tahammül konusunu çok yazdım, çok söyledim ama şu referandum öncesi siyasi gerginlik ortamındaki kadar hiç ihtiyaç duymamıştım.

Aslında şu günlerde herkesin, bizleri derin siyasi ayrılıklara sürükleyen siyasi partilerin varlığını sorgulaması gerekiyor.

Bir siyasi partiyle; oy vermenin dışında hiçbir organik bağı olmayan kişilerin daha anlayışlı, önyargısız ve tahammüllü olduğu gerçeğini görünce, toplumdaki bu gerginliğin, sevgisizliğin, hoşgörüsüzlüğün temel kaynağının siyasi partiler olduğunu daha net anlıyoruz.

Eğer bir ülkede farklı siyasi partiler varsa, doğal olarak bu siyasi partiler üzerinden siyasal görüşlerini şekillendiren kişilerin de farklı görüşlerde olması, sorunların çözümünde farklı öneriler getirmesi çok doğal.

Doğal olmayan, bu gerçeği bilerek, insanların niye farklı görüşlerde olduğunu, tercihlerindeki çeşitliliği kabul edememek!

16 Nisan da referandumda tercihleri doğrultusunda oy verecek seçmenler “niye her şey bu kadar açık ve ortada iken onlar benim gibi düşünmüyorlar” demek yerine; “onlar da benim gibi düşünseler ya da aynı tercihi yapsalar zaten aynı parti içerisinde, birlikte olurduk.” diyebilseler, sanırım daha anlayışlı, daha tahammüllü bir toplum olurduk.

İlginçtir; siyasi hırs ve bencillik öylesine aklımızı esir alıyor ki, kimileri hem kendilerini diğerlerinden daha akıllı, daha bilgili ve daha üstün görüyorlar, hem de onların da kendileri gibi düşünmesini, davranmasını, yaşamasını istiyorlar.

Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin farklı bölgelerinde 19 ilde eş zamanlı olarak yapılan Küçük Millet Meclisi toplantılarından birini de Bodrum'da gerçekleştirdik.

Yaklaşık üç yüz kişinin katıldığı toplantıda CHP ve AK Parti milletvekiliyle birlikte siyasi parti ilçe başkanları, sivil toplum kuruluşu ve meslek odası temsilcileriyle, ilgi duyan vatandaşlarla birlikte ilk kez Bodrum Kaymakamı ve İlçe Emniyet Müdürü de toplantıyı izlediler.

Bu toplantıdan bir karar alınması söz konusu değildi, bir sonuç bildirgesi de çıkarmayacaktık. Yapılmak istenen referandum ve anayasa değişikliklerine yönelik bir ortak akıl arayışıydı.

Her toplantıda olduğu gibi, katılımcılar gündeme ilişkin görüşlerini başkalarına sataşmadan, polemik konusu yapmadan, öteki üzerinden değil, kendisi olarak özgürce açıklayacak, varsa vekillere sorularını soracak, daha sonra da vekiller hem kendi tercihleri doğrultusunda bir değerlendirme yapacak, hem de soruları yanıtlayacaklardı.

İyi niyetle bakıldığında hiç zor olmayan, anlamaya, dinlemeye, konuşmaya ve bilgilenmeye yönelik bir toplantı.

Bu tür toplantıları yıllardır, hiç aksatmadan ve düzenli olarak yapmamıza karşın, hiçbir olumsuzluk yaşamadan bu güne kadar devam ettirdik.

Ancak işin içine siyasi partiler ve taraftarlık girince, orada ne sevgi, ne anlayış, ne hoşgörü ne de demokratik işleyiş kalıyor, birbirine üstün gelme, kendi görüşünü inatla kabul ettirmeye çalışma, rövanşist bir anlayışla birbirlerini alt etmeye dayalı bir kısır tartışma ortamı.

Önyargıların hakim olduğu, kendi doğrularını mutlak doğru kabul eden bir çarpık zihniyet ve inatlaşmayla bir yerlere varılamayacağını takdir edersiniz.

Bizim toplantıda da mümkün olduğunca objektif bir yönetim göstermeye çalışsak, herkese eşit yaklaşmaya gayret etsek de, o yerleşik önyargıları kırmak pek mümkün olmuyor.

Sonuç olarak, her iki kesim de kendi tercihleri dışında çıkacak bir sonucun yaratacağı tehlike ve risklerle ilgili korku senaryoları anlattılar.

Olası olumluluklar yerine, hep olumsuzluk ve ötekileştirme üzerine yapılan konuşmalar, tahrik ve kışkırtmaya yönelik söylemler sonunda izleyenlerde öyle sanıyorum şöyle bir algı oluştu.

“Bitse şu referandum da ne olacaksa, olsun.”

Oysa değişecek pek bir şey olacağını sanmıyorum.

Evet çıkması halinde, iktidar mensuplarının biraz daha pervasız davranacağı, kişi hak ve özgürlüklerinin ciddi tehlike altında olacağı, denge-denetim mekanizmalarının olmadığı bir yasama, tarafsızlığı ve adaleti sorgulanan bir yargı ve tek adamlığa yönelen bir yürütmeyle belirsizliğin daha da artacağı, ülkeyi kötü günlerin beklediği iddia edilse de demokrasi talebinin her geçen gün daha da yükseldiği ülkemizde, halkın buna izin vermeyeceğini, örgütlü halk gücü karşısında iktidarın da buna cesaret edemeyeceğini düşünenlerdenim.

Aynı keza hayır tercihinin üstün gelmesi halinde de ülkenin bir kaosa sürükleneceği, istikrarsızlık geleceği, terörün artacağı iddia edilse de, ben her durumda da halkın çıkan sonuçlara saygı göstereceğini, hayır çıkması halinde iktidar değişmese de, kendine çeki düzen vermek ve muhalefeti dikkate almak zorunda kalacağını düşünüyorum.

Henüz ortada şapkadan civciv çıkaracak bir sihirbaz olmadığı gibi, bin yıllık devlet geleneği olan, bir asırdır cumhuriyetle yönetilen bir ülkenin öyle bir çırpıda rejim değişikliğine götürülmesinin kolay ve hatta mümkün olmadığını düşünüyorum.

Bu aşamada, demokratım diyen herkese düşen görev, ülkede var olan cumhuriyet rejimini demokrasiyle taçlandıracak dönüşümlerin yapılması için çaba göstermek olmalıdır.

Mevcut siyasi partiler ve seçim yasası, seçim barajı var olduğu sürece, hangi anayasa maddelerini değiştirirseniz değiştirin, çağdaş, demokratik bir Türkiye özlemi hayal olmaktan öteye geçemez.

Nasıl şimdiye kadar onlarca maddeleri değiştiyse, bundan sonra da değişecek onlarca maddesi olacaktır.

Asıl önemli olan; gerçek anlamda sivil, halkın taleplerini karşılayacak, bireyi devlete karşı koruyacak, çağdaş, demokratik bir anayasanın yapılmasıdır. O da yetmez! Bu anayasayı tarafsız biçimde uygulayacak bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır.

Devleti içten ele geçirmeye çalışan paralel örgütlerin hayatın her alanında olduğu gibi siyasetten de temizlenmesi, siyasetin bir rant ve kişisel egoları tatmin alanı olmaktan çıkarılması, kişilere değil; kurallara, yasalara, ilkelere uygun bir sistem arayışına girilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Daha da önemlisi barış içinde bir arada yaşabilme adına farklı görüşlerin bir zenginlik olarak kabul göreceği, bizim gibi düşünmeyenlerin de görüşlerini özgürce ifade edebileceği, her görüş ve yaşam tarzındaki kişilere de tahammül edebileceğimiz bir zihinsel iklim ve değişime ihtiyaç vardır.

 

Ayhan ONGUN

Gazeteci-Yazar

11.04.2017/BODRUM

 

Son Güncelleme Tarihi: 12 Nisan 2017 17:50

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.