Söz utanmaz, yüz utanır!

15 Ağustos 2013 16:14 / 1172 kez okundu!

 


Halk arasında sık kullanılan ve benim çok önemsediğim bir deyiştir.

Sözü kişinin yüzüne karşı söylerken ne kadar zorlandığımızı hepimiz biliriz. Ama telefonda konuşurken, tanıdığımız bir kişi bile olsa daha cesur, daha pervasız ve kırıcı davranabildiğimiz de bir gerçek.

“Silah icat oldu, mertlik bozuldu” derler ya, şimdilerde de “sosyal medya çıktı, hoşgörü bitti” diyeceğiz galiba.

Uzmanlar boşuna demiyorlar; “birine çok kızmış da olsanız, hemen cevap yazmayın. Hatta bir süre bilgisayarın başından ayrılın” diye.

Okunan bir yazı, metin ya da yorumu değerlendirmeden, üzerinde düşünmeden; anında karşımızdakine saldırır gibi klavyeye saldırmak, çoğu zaman gereksiz ve anlamsız dargınlıklara, düşmanlıklara yol açabiliyor.

Yani demem o ki, yüz yüze gelen insanların birbirlerine kızmakta, kötü söz söylemede biraz daha zorlandığı bir gerçek. En azından ilerde pişman olacağımız sözleri söylemekten, karşımızdaki insanı, telafisi çok kolay bir konu ya da sorundan dolayı kırmaktan bizi alıkoyabiliyor.

O zaman niye bize ters gelen bir söz, yazı ya da yorumdan dolayı hemen telefona sarılıyor, klavyenin başına geçiyor, çok zor kazandığımız dostluklarımızdan bir ya da birkaçının daha eksilmesine neden oluyoruz?

Oysa olayın üzerinden birkaç saat geçse, hatta bir gün sonrasını beklesek, inanın anlık kızgınlıklarımız, nefretimiz ya yok olacak, ya da en azından ilk andaki şiddetini kaybedecek.

Dost kazanmanın çok zor olduğu bir dünyada dostlarımızı kaybetmekte bu denli cömert ve hoyrat davranmasak; dost olmasa bile, insanları bu kadar kolay kırıp, dökmesek, en azından yüzüne bakabilir, konuşulabilir durumda olsak, hayatı ve insanları bu kadar çabuk ve zamansız tüketmesek?

İnanın çok zor değil ve hayat daha bir yaşanır, günlerimiz daha bir sorunsuz ve umut dolu geçebilir.

Yeter ki, yüzüne baktığımızda utanmayacağımız insanları çoğaltalım.

Hiç kimseyi düşüncelerinden, kimliğinden, değerlerinden dolayı ötelemeden, yok saymadan, eşit yurttaşlık temelinde birlikte ve barış içinde yaşayabileceğimiz koşulları ve iklimi yaratmak zorundayız.

Yüz yüze gelmekten, konuşmaktan, dinlemekten başka çaremiz yok.

Çünkü Anadolu kültürüyle yoğrulmuş bilge insanların söylediği gibi söz utanmıyor ama yüz utanıyor.

O nedenle hep söylenen, savunulan, artık klasik hale gelmiş bir sözü tekrarlamakta yarar var.

“Hangi görüş ve düşüncede ve nasıl bir yaşam tarzını benimsemiş olursa olsun; barış içinde, bir arada yaşamanın yolu, sevgi ve hoşgörüden; konuşabilir, yüz yüze bakabilir durumda olmaktan, birbirimiz anlamaya, dinlemeye özen göstermekten geçiyor.”

Son günlerde insanlar; sosyal medyayı bilgi sahibi olmak için kullanmak yerine, fikir beyan etmek için kullanır oldular. Oysa artık günümüzde bilgiye ulaşmak bu kadar kolay hale gelmiş olmasına karşın, araştırma, sorgulama, neden-sonuç ilişkileri üzerinden değerlendirme alışkanlığı olmayan bir toplum olarak sosyal medyayı daha çok, nefret söylemlerini yaymak için araç olarak kullanmaya başladık.

Daha da kötüsü, çoğu zaman kendi fikirlerimizi değil, başkalarının bize doğru gelen, başka doğruların da olabileceğini düşünmeden kabullendiğimiz fikirlerini paylaşmaya, yaymaya başladık.

Kimlikli, kişilikli bir toplum olmanın yolunun; hayatı ve olayları kendi yaşandığı dönem ve koşullara göre sorgulayıp, değerlendirmeden geçtiğini dikkate almadan, hep kendi doğrularımızı başkalarına dikte ettirmeye çalışıyoruz.

Karşımızdaki dinlemenin, onun görüşlerini kabul etmek anlamına gelmediğini bilmek kadar, bizim söylediklerimizin de karşı taraf için kabul edilmek zorunda olmadığı gerçeğini de bilmemiz gerekiyor.

Keşke bizi yönetenler de birlikte sinemaya, tiyatroya gitseler; maç izleseler tuttukları takımların formasını giyerek; tavla oynasalar, akşam yemeğine iddiaya girerek.

Oturup bir akşamüzeri, gün batımına yakın, çay içseler bir sahil kahvesinde, okul yıllarından, gençlik aşklarından konuşsalar…………….

Ya da bir salaş lokantada balık yeseler,yanında mevsim salatası. İsteyen rakı içsin, isteyen ayran...

Sonra da hesabı paylaşsalar………..

Bayram sonu rehaveti mi çöktü benim üstüme, çok mu hayalci olmaya başladım.

Ne yaparsınız; önce hayal etmeden, hiçbir umudumuz gerçek olmuyor.

Barış içinde, yaşanası bir dünya özlemi, sevgi ve huzur dolu, bayram tadında, güzel günler sizlerle olsun.


Ayhan ONGUN
Gazeteci-Yazar

13.08.2013, Bodrum


Son Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2013 22:19

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.