Bu nasıl demokratlık?

08 Ağustos 2014 23:26 / 1083 kez okundu!

 

 

Toplumda var olan sosyal ve kültürel yapı, diğer kurum ve kuruluşları, bu arada siyaset kurumunu da etkilemesi gerekirken, biz de ne yazık ki; siyaset, toplumu daha çok etkiliyor.

Doğal olarak da çok olumsuz etkiliyor.

Oluşan kültürümüzde çok büyük katkıları olan sanatçılarımız, bugün tercihleri yüzünden neredeyse linç ediliyorlar.

Bu ülkede yaşayan her yurttaşın kendine göre siyasi tercihleri olduğu gibi yazarların, akademisyenlerin, sanatçıların da mutlaka siyasi tercihleri olacaktır.

Başkaları gibi bu tercihlerini taraftarlık biçiminde fanatizme dönüştürmüyor olmaları, onların diğerlerinden ayrılan yanları.

Yurttaşlar olarak bizim sanatçıları siyasi tercihleriyle değil, yaptıkları sanatla değerlendirmemiz gerekir.

Geçmişte özellikle de sol görüşleriyle bilinen devrimci, demokrat sanatçıları “vatan haini” ilan edenlerle, bugün Erdoğan’ın vizyon belgesini açıkladığı toplantıya katılan sanatçılara yönelik başlatılan kampanyaya destek verenler, aynı zihniyetin ürünü.

Bir zamanlar Nazım Hikmeti, Yılmaz Güney’i, Ahmet Kaya’yı ülkelerini terk etmek zorunda bırakanlar, bugün arkalarından timsah gözyaşı döküyorlar.

Bir zamanlar, Cumhurbaşkanı adayı gösterildi diye Abdullah Gül’e söylemedik laf bırakmayanlar, o gün Gül olmasaydı AK Partinin ilk sıradaki adayı olan Ekmelettin İhsanoğlu’na şimdi övgüler diziyorlar.

Üstelik de bunu demokratlık adına, solculuk adına yapıyorlar.

Kimileri daha da ileri gidip, devrimcilik adına bir muhafazakar Cumhurbaşkanı adayına,”Erdoğan’a karşı olmak” gibi ilkesiz bir gerekçeyle, destek veriyorlar.

Bir yanıyla baktığımızda, toplumsal uzlaşı adına bu ülkede muhafazakarların da, dindar kesimin de ülke yönetiminde söz ve karar sahibi olmaları, toplumun bunu kabullenebilmesi önemli ve olumlu bir gelişme.

Ancak, olumsuz ve anlaşılmaz olan ikiyüzlülük.

Düşünebiliyor musunuz; geçmişte İbrahim Tatlıses’e” imparator” diyen, onun türküleriyle ağlayan, Orhan Gencebay’ın şarkılarında teselli arayanlar, çözüm sürecine destek verdiler ya da akil insanlar heyetinde görev aldılar diye birden bire “uğruna ölürüm” dedikleri bu sanatçılara düşman oldular.

Aynı keza, oynadığı rollere hayran olup, gülmekten kriz geçirdikleri, oyunlarının ülke çapında organizasyonunu gerçekleştirdikleri Levent Kırca, İşçi Partisi saflarına geçti diye kötü adam oldu.

Yine daha düne kadar her türlü etkinliklerinde destek oldukları, neredeyse kuyruklarına takıldıkları TGB ve İşçi Partisiyle o safta yer alan yazar ve sanatçılar; cumhurbaşkanı adaylarına destek vermediği için bir anda CHP nin düşmanı ilan edildiler.

Eskiden bu ikiyüzlü politikaları maskelemeyi beceriyorlardı.

Şimdi onu da yapamıyorlar, ya da öylesine olağan hale geldi ki açıkça yapmakta sakınca görmüyorlar.

Tıpkı, yazılarını neredeyse huşuyla okuyup, yere göğe sığdıramadıkları Yılmaz Özdil’in, bir tv. programında İsrail’ li programcının hakaretleri karşısında ülkesinin başbakanına sahip çıktı diye bir günde paspas edilmesi gibi.

Tıpkı, her fırsatta demokrasi, eşitlik, bireyin özgürlüğü, hukukun üstünlüğü diyen iktidar partisinin kendi elleriyle besleyip büyüttüğü cemaati, kendine hizmet etmediğine inandığı anda bir çırpıda yok etmeye çalışması gibi.

Gerçek anlamda demokrasiye inanan, eşit yurttaşlık temelinde bireyin hak ve özgürlüklerini devlete karşı savunan herkesin; önyargıları bir yana bırakıp, iki yüzlü politika izleyenlere karşı daha tavırlı ve gerçeklerden yana taraf olmaları gerekir.

Aksi halde yeni anayasadan yana gibi görünüp, anayasa komisyonuna Süheyl Batum gibi statükocu birini gönderen CHP nin, her fırsatta milliyetçilik ve vatanseverlik üzerinden politika yapan, ancak inatla ve ısrarla çözüm sürecine karşı çıkan MHP nin, ulusalcılığı solculuk sayan devrimcilerin, Gazze de İsrailin yaptıklarına karşı çıkan ama Suriye de kendi halkına zulmeden Esed yönetimine sessiz kalan ulusolcuların ikiyüzlü tavırlarına katlanmak zorunda kalırız.

Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri umarım bu tür ikiyüzlü, çıkarcı politikaların, rantiyeci siyasetçilerin teşhir edilmesine vesile olur.

Yoksa kim seçilirse seçilsin, sonuçta muhafazakar bir cumhurbaşkanımız olacak.

Bir ülkede bu kadar uzun süre aynı partinin iktidarda kalması hem siyasetin doğasına aykırı, hem de ülkenin geleceği açısından pek anlaşılır bir durum değil.

Önemli olan kimin iktidar olacağından çok, halkın özgür iradesinin yönetimlere nasıl yansıyacağıdır.

 

Ayhan ONGUN

Gazeteci-Yazar

15.07.2014/BODRUM

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.