Bazıları darbe sever!

31 Temmuz 2013 01:21 / 1211 kez okundu!

 


Çevremizde son dönemlerde yaşanan olaylar bana bu soruyu sordurdu: Niye bazıları darbe sever?

Hangi ülkede, hangi gerekçeyle ve hangi biçimde yapılırsa yapılsın darbelerin doğrudan halk iradesini hedef aldığı ve sonuçta darbelerden o ülkenin yurttaşlarının mağdur olduğu bilinirken, bazı insanlar nasıl olurda darbeleri destekleyebilirler?

Aslında bu konu; sosyolojik olduğu kadar psikolojik bir sorun ve iş bilim insanlarına düşüyor. Ancak olayın vicdani boyutu, hepimizi ilgilendiriyor. Düşünebiliyor musunuz, evinde hayvan besleyen, çevreye, doğaya karşı oldukça duyarlı, yaşadığı bölgede yardımsever olarak bilinen birileri nasıl olabiliyor da, kimi zaman milyonlarca masum insanın ölümüne neden olan bir darbeye ya da girişimine destek verebiliyor, ya da sessiz kalıyor?

İdeolojik önyargıların etkisi olduğu kadar, araştırma, sorgulama kültürünün yeterince gelişmemiş olmasının da darbeci zihniyetin oluşmasında rolü var diye düşünüyorum.

Bilgiye kolay ulaşmanın böylesine yaygın ve kullanılabilir olduğu günümüzde, kendi duymak istediklerini yazan gazete, yazar ya da yayın organını takip eden, onların yazıp söylediklerini tek doğru olarak kabul eden kitlelerin, darbe yanlılarının tek yanlı propaganda ve yönlendirmelerinden bu denli çok etkilenmelerinin psikolojik ve sosyolojik alt kodlarını doğru okumak gerekiyor.

Kendi inandığı ideoloji ya da siyasal yapıların iktidarı tamamen kaybettiğine inanmış olmak kadar, mevcut iktidarı doğal yollardan değiştirebilmenin zorluğunu görenlerin kolaycı yöntemleri tercih etme alışkanlıklarının da bu akıl tutulmasında çok önemli bir etken olduğu yadsınamaz.

Bir diğer ve daha tehlikeli yaklaşım; iyi darbe- kötü darbe gibi anlamsız ve çaresiz bir kategorik tespit yapanlar.

Sol gelenekten gelen, kendisini devrimci sanan kesimlerde daha çok gördüğümüz bu akıl tutulması, insanları öyle bir savuruyor ki, insanlar farkında olmadan kendilerini etnik ayrımcılığın, ırkçı milliyetçiliğin, sözde ulusalcılığın kucağında buluyorlar. Hiçbir ideolojk, toplumsal, politik temele oturtamadıkları bu mahcup konumlarına da kimileri “Kemalist devrimci” ya da "milliyetçi sol" gibi anlamsız kavramlar yakıştırmaya çalışıyorlar.

Konuyu biraz daha açarsak; 12 Eylüle faşist darbe diyen birinin, üstelik de o dönemim her türlü zulmünü yaşamış, bedel ödemiş “devrimci” birinin; iş, 27 mayısa geldiğinde bunu devrim diye savunmasının nasıl bir izahı olabilir.

Resmi ideolojinin, tüm devlet olanaklarını kullanarak uzun yıllar 27 Mayısı bayram olarak kutlamasını, dönemin yöneticilerini itibarsızlaştırmak için her yola başvurmasını anlamak mümkün de “koşullar oluştuğunda” ya da “halk isterse” darbe meşrudur diyen “ulusolcuları” hangi mantıkla, hangi gerekçeyle izah edeceğiz.

Geçmişte ulusal bağımsızlık, anti-emperyalist mücadele diyerek ortaya çıkan gençlerin, ordu içindeki yurtsever subaylardan destek beklemelerini; onların mücadele azmine, gençliğin karakteristik özelliği olarak aceleciliklerine, deneyimsizliklerine ve kendilerine rehberlik edecek ideolojik, politik bir öncü gücün olmamasına bağlayabiliriz.

Ancak bugün Mısır da halkın oylarıyla iktidara gelmiş bir yönetime bir yıl bile tahammül göstermeyip, yönetime el koyan darbecilere destek veren, saygılarını gönderenler; kendilerini nasıl tanımlarsa tanısınlar siyasi literatürde bunun adı darbeciliktir.

Üstelik de bunu bir CHP milletvekili yapıyorsa çok daha büyük ayıptır, haddini bilmezliktir. Demokrasiye, barışa, insan haklarına ihanettir.

“Seçimler yaklaşıyor, bu nedenle CHP yi eleştirmek, AKP nin ekmeğine yağ sürmektir, kol kırılır, yen içinde kalır” gibi anlamsız, saçma gerekçelerle İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in Mısır da darbeye selam duran tavrına seyirci kalınamaz. Tıpkı geçtiğimiz günlerde Genel Başkan Yardımcısına “ABD ajanı” diyen bir başka kadın milletvekili gibi.

Tüm bunları görmezden gelmek, CHP nin ideolojik tutarsızlıklarına, parti içerisinde ulusalcı bilinen ekibin aymaz tavırlarına karşı "partinin birlik ve beraberliği" diyerek sessiz kalmak; CHP yi ne güçlendirir, ne de iktidar yapar.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun parti tabanına verdiği sözü tutması; “yeni, yenilikten, değişimden yana bir CHP yi” oluşturması, denge politikası adına yüzyıllık bu partiyi statükocu, gelenekçi, vesayetçi, bir kısmı Demirel kontenjanından, bir kısmı Tüsiad tarafından partiye yerleştirilmiş kişilere teslim etmemesi gerekir.

CHP yi “Kemalist dikta heveslileri” üstelik de sözüm ona ulusalcılık adına ele geçirmeye çalışıyorlar.

Siyasi Partiler ve seçim yasalarından kaynaklı “başkan ve adamları” yönetimi var oldukça da örgütlerde; merkeze hakim bu zihniyetin karşısına çıkabilecek kişilerin ortaya çıkma şansı ve olanağı kalmıyor.

Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partide, kimsenin darbeleri savunma, demokratik olmayan yollardan iktidar olma yöntemlerini ifade etme hak ve lüksü olamaz.

Ayrıca hiç kimsenin de, hiçbir bahane ya da gerekçenin ardına sığınarak bu tür eleştirilere karşı “parti disiplini, birlik-beraberlik, siyasi sorumluluk” gibi saçma savunmalar yapma, eleştiri yapanları suçlama hakkı yoktur.


Ayhan ONGUN
Gazeteci-Yazar

29.07.2013


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.