Siyaset ve Toplum

07 Ekim 2011 01:42 / 1696 kez okundu!

 


Bugün biraz siyaset konuşalım mı? Bu ülkede siyasilerin en büyük handikabı aslında nedir biliyor musunuz? Samimiyetsizlik…

Kimi sadece kendisine Müslüman olur. Vakti zamanında kendisine yapılan haksız uygulamaları düzelteceğim diye çıktığı yolda gücü ele geçirdikten sonra aynı haksızlıkları başkasına yapar. Kimi toplumun yükselen umudu olurken, o umudu gerçeğe dönüştürme fırsatı eline geçtiğinde onu besleyenin, gözümüzde büyütenin aslında bizim umuda aç olduğumuz gerçeği olduğuyla yüzleşiriz.

Bizler, demokrat insanlar, insanların bir şiir okuduğu için hapse atıldığı anti-demokratik uygulamaların karşısında olduk. Bu ülkede askerin kışlasında oturmak yerine siyaseti ve ülkeyi dizayn etme sevdasına karşı duranları alkışladık. Bizler sırf eşinden ötürü insanların geçmişte örneği olmayan uygulamalarla önünün tıkanmasına destek vermedik. Ama aynı bizler bugün bağımsız yargı özlemi ile desteklediğimiz Anayasal değişikliklerin aslında bir tarafın yargısal etkinliğini kırıp diğer tarafın etkinliğine meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramadığını görünce, yargı eliyle yaratılan haksızlıklar karşısında yine aynı dik duruşumuzu sergilemekten geri durmayız. Adalet gün gelir herkese lazım olur.

Bizler koalisyon hükümetlerinin bu ülkeye neler kaybettirdiğini bizzat kendi hayatlarımızdan verdiğimiz kayıplarla yaşamış insanlar olarak elbette siyasal istikrara önem verdik. Ama bizler demedik ki istikrar zamanla güç sarhoşluğu ve ben ne dersem o olurcu anlayışı getirsin.

Bizler korku imparatorluğunu yıkacağız diyenlerin, bu ülkeye farklı bir bakış açısı ve sözde sol özde ulusalcı bir muhalefetin dönüşümünü getireceğine inandık. Ne oldu peki sonunda koca bir hiç. Parti içi demokrasi diye yola çıkanlar yarı yolda kaldı. Yeni parti ve ideoloji diyenler slogan olarak kullanmanın ötesine gidemedi. Sol deyip önce açlık, sömürü, adaletsizlik, fırsat eşitliği ve korumacılık beklerken karşımıza daha kendi içinde bile sorunlarını çözemeyen kakafonik seslerin çıktığı ve at izi ile it izinin birbirine karıştığı bir parti ile karşılaştık.

Maalesef bal tutanın parmağını yaladığı bir ülkede gücü ele geçirdikten sonra ideallerimizi hayata geçirmek yerine, mevcut gücün tadını çıkarmaya kalkıyoruz. Biz diye yola çıkıp, ben diye sonlandırıyoruz yolculuğumuzu.

Samimi olmuyoruz, olamıyoruz.

Siyaset yapmayı sadece kitlelere arada nabza göre şerbet vermek sanıyoruz. Bugün "one minute" der gündemi değiştiririz, yarın korku imparatorluğu der heyecan dalgası yaratırız. Siyaset kitleleri manipüle etme aracı değil, onlara hizmet aracı olmalı. Hizmet etmek için yola çıkan insanların öncelikle kendilerini sorgulamaları ve vicdanlarını asla yanlarından ayırmadan bu yolda ilerlemeleri gerekir. Zengin ama soysuz ölmeyi, fakir ama soylu ölmeye yeğlememeliler.

Kendimizi geliştirmeli, gördüklerimizi iyi yorumlamalı, anlatılanların arkasını deşmeli doğruya ulaşmalıyız. Dinamik dünyanın geçmişten gelen kalıplaşmış ideolojilerine körü körüne saplanıp kalmamalıyız. Kendimizi ve dünyamızı bugünün gerçeklerinde geçmişimizin doğrularıyla harmanlayıp geliştirmeliyiz.

Bizler, demokrat insanlar ilkelerimizden taviz vermeden, doğruyu yapan yanlış kişi bile olsa doğru diyen bizler dün kardeşlik, özgürlük, adalet, hakça paylaşım, fırsat eşitliği, çevre ve sağlık diyorsak, bugün ve yarın da bu ilkelerimizi dile getirenlerin arkasında olacağız, olmalıyız…



Ömer KARAKUYU

06.10.2011


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.