ForumDuyurular  Yeni Konu 

Bizim moralimiz iyi

17 Şubat 2010

hurkus

TÜSİAD: Bizim moralimiz iyi

ÜMİT Boyner: İş dünyasının morali yerinde. İlker Başbuğ'un 'Bildiğimizi anlatırız' tehdidi yakışıksız. Asker savunma görevini yapsın. Devlet de Kürt ve Alevi vatandaşıyla barışsın.

>>Genelkurmay Başkanı'nın sözlerine Boyner'den yanıt: Bildiklerimizi anlatırız tehdidi, adil yargılama sürecinde vicdan hesaplaşmaları bize yakışmıyor

>>Demokrasinin sivilleşmesi, askeri bürokrasinin siyasal otoriteye tabi olması ve ulusal savunma görevini yerine getirmek üzere düzenlenmesi gerekiyor

>>Devlet Kürt ve Alevi vatandaşlarıyla barışmalı. Devletin vatandaşına küsme hakkı yok. Seçim barajı düşürülmeli. Uzlaşmayla yeni anayasaya çalışılmalı


Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSAD) yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, 2010-2011 faaliyet programını düzenlediği basın toplantısında kamuoyuyla paylaştı. Seçimlere hazırlanan bir siyasi parti gibi programını paylaşan Boyner, bu toplantıyla TÜSİAD tarihinde de bir ilke imza attı. Türkiye ekonomisi, dış politikası, sosyal güvenlik çalışmaları ile Avrupa Birliği (AB) perspektifine ilişkin öneri ve öngörülerin yer aldığı TÜSİAD programında, ülkede demokrasinin temelinin güçlenmesi için öncelikli olarak Anayasa reformu gerçekleştirilmesinin altı çizildi. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, hem hükümete hem de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a da önemli mesajlar verdi. Boyner, son günlerde ardı ardına duyulan 'moralimiz bozuk' sözlerine karşılık iş dünyasından ters yönde bir açıklama yaparak, "Bizim moralimiz iyi. Bozulması için sebep yok. Yeter ki sorunları ortaya koyalım ve çözüm için çalışalım" dedi.

Vicdan hesaplaşmaları bize yakışmaz
Boyner, Genelkurmanı'nın "sınır aşılırsa halkla paylaşırız" sözlerine de atıfta bulundu ve siyasi dalgalanmalara ilişkin şunları kaydetti: "Siyasi başarının tek ölçütü var, huzurlu, mutlu, umutlu bir toplum yaratabilmek. Bugün içinden geçtiğimiz kutuplaşma, diyalogsuzluk, Meclis'te canlı olarak izlediğimiz seviyesiz tartışmalar, rahatsız edici bir siyasi polemik, siyasal sisteme müdahale iddiaları, 'bildiklerimizi anlatırız tehditleri, adil yargılanma sjarecinde yaşadığımız vicdan Hesaplaşmaları. . . Bu gerçekten bize yakışmıyor. Böyle bir arka plan önünde sanayi politikasından bahsetmek, sürdürülebilir büyümeden bahsetmek, yapısal işsizlikle mücadeleden bahsetmek biraz zor oluyor. Gündemin gerçek önceliklere dönmesi lazım. Huzur olmayan bir ortamda refahtan bahsetmek çok mümkün değil. Bu tür kavgaları 1990'lı yıllara gömdük diye düşünüyorduk. Ama problem dönemsel değil daha çok yapısal nitelikte. "Bu nedenle 2010 programlarında tüm refah açılımlarının önünde duran sığ demokrasi ve kalitesiz siyasi gündem konularına değindiklerini anlatan Boyner, "Buraya biz ileriye umutla ve inanarak bakmak için geldik. Türkiye'nin geleceğine inanıyoruz, potansiyeline ve kendimize güveniyoruz. İstihdam yaratan biziz, sorumluluk kamunun olduğu kadar bizim de” diye konuştu.

Demokratik standartların yükseltilmesi ve siyasi reformlarla ilgili olarak da görüşlerini aktaran Boyner, 13 yıl önce Prof. Dr. Bülent Tanör tarafından hazırlanan ve TÜSİAD'ın arkasında durmadığı demokratikleşme raporunun bir benzerini '10. Demokrasi Paketi' adı altında çalışmaya başladıklarını ve nisan ayında tamamlayacaklarını söyledi. Boyner, şunları dile getirdi: "Türkiye'de 2010 yılında demokrasinin temellerinin güçlendirilmesi ve siyasi reformların yaygınlaştırılması için öncelikli konu anayasa reformudur. 1982 Anayasası askeri darbe sonucu yapılmış ve hazırlanışı sırasında çoğulculuğayer verilmemiş, o nedenle de halk tarafından sahiplenilmemiştir. 30 yıl boyunca anayasada daha özgürlükçü bir anlayışla değişiklik yapılsa bile metnin otoriter yapısı değişmemiştir. Yeni bir anayasaya ihtiyaca rağmen özellikle son üç yılda partiler arasında bu konuda bir gerginlik kaynağı olmuş ve uzlaşma sağlanmamıştır. TÜSİAD bu süreçte yeni anayasa gereğini sık sık gündeme getirdi. Hem de yeni bir anayasayı çoğulcu bir süreçle hazırlayacak mekanizmayı önerdi. Bu noktada anayasa reformu konusundaki görüşlerimizi muhafaza ettiğimiz gibi bunu genişleterek, Türkiye için kalıcı demokratikleşmeyi sağlayacağına inandığımız 10. Demokrasi Paketi'ni çalışmaya başladık. TÜSİAD olarak biz anayasada kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğu, kontrol ve denge mekanizmalarının işlediği çoğulcu, parlamenter bir demokrasi görmek isteriz. Böyle bir parlamenter demokrasinin oluşturulması siyasi partiler mevzuatından Cumhurbaşkanının yetkilerine, ordunun demokrasilerdeki yerine varıncaya dek geniş bir alanı kapsayan toplu bir sistem tasarımı olmasına bağlıdır. Anayasada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bir temel hak ve özgürlükler rejimi kurulmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca ilerleme sadece mevzuat düzeyinde kalmamalı, uygulamaya yansıtacak insan haklarının güvencesi olacak mekanizmalarla desteklenmelidir. "

Devlet vatandaşına küsemez
Demokrasi paketinin vazgeçilmez unsurlarından birinin hukuk devleti olacağını söyleyen Boyner, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargısal denetime tabi olduğu, dokunulmazlıklara, ayrıcalıklara yer vermeyen bir anayasal çerçeve oluşturulması gerektiğini söyledi. Mutlaka yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Ümit Boyner, "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yürütmenin etkisinde olmamalı, halkın güvencesi sağlanmalıdır. Özünde vatandaşla devlet ilişkisini yeniden düzenleyen, vatandaşını öne koyan, ' vatandaşının etnik ve dini kimliği, inancı ne olursa olsun yeni bir sosyal kontrattan bahsediyoruz. Devlet Kürt vatandaşları ile barışmalıdır, devlet Alevi vatandaşları ile barışmalıdır. Devletin vatandaşına küsme hakkı yoktur. Anayasa reformunu da kapsayan demokrasi paketinin beraberinde, hatta öncesinde yapılması gereken seçim sistemi ve siyasi partiler mevzuatında reformun gerçekleştirilmesidir" dedi.

Niye yüzde 20 barajını denemiyoruz?
Boyner, yüzde 10'luk ülke barajı çağdaş dünyada pek örneği olmayan bir uygulama olduğuna dikkat çekti. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'Türkiye'nin seçim barajının inmesine henüz hazır olmadığı, tek partili sistemlerde istikrar olduğuna" ilişkin sözlerinin hatırlatılması üzerine de, "Niye yüzde 20 barajını denemiyoruz" diye sordu ve ekledi: "Bir tek Türkiye'de var. Türkiye'de temsili demokrasinin, yeni anayasanın önünde ciddi bir engeldir. Partilerin iç işleyişlerinin demokratik olmaması, liderlik hakimiyetinin geçerliliği, seçmenlerine kapalı çalışması demokrasimiz adına sorundur. Kendi içinde demokratik işleyişi sağlayamayan siyasi partilerin ülkede demokrasiyi kurması olanaksızdır. 2011'de yapılacak seçim, yüzde 10 barajı ve sadece genel merkezin iradesine bağlı aday belirleme yöntemiyle yapılmamalı. Reform 2015'e bırakılmamalıdır."


***

Anayasa hep ayağımıza takılıyor

Boyner, anayasa çalışmasına başlamak için hiçbir zaman geç olmadığını belirterek, "Özellikle bu toplumsal uzlaşma merkezi yapılacaksa belli bir zaman vermek zorundayız. Ne yaparsak yapalım, ayağımıza takılan anayasa var. Herkes anayasanın aynı şekilde mi değişmesini istiyor? Burada bir uzlaşma oluşturmamız gerekir. Biz o yüzden barajı gündeme getiriyoruz. Böyle bir parlamento ile demokratikleşmeye gidemezsiniz. Sayın Başbakanımızın bu konuda duyarlı olduğunu tahmin ediyorum. 'Türkiye hazır değil veya istikrar sağlamıyor' bu biraz kolaya kaçış. Bu 'Türkiye demokrasiye hazır değil' söylemiyle aynı yere geliyor. Biraz da halkımıza, seçmenimize güvenmeyi öğrenmek zorundayız. Niçin benim görüşüm Meclis'in dışında kalsın? Bunu istemek hakkımız diye düşünüyorum ve bu isteği çok doğal buluyorum."

Katsayı konusu sığ bir tartışma

Türkiye'nin en önemli sosyal probleminin eğitim olduğunu belirten Ümit Boyner, meslek erbabı yetiştirilemediğini, genç işsiz oranının yüzde 30'lara yakın olduğunu dile getiri. Boyner, aslında yaşanılan demokrasi açığı probleminin temelinde de eğitimsizliğin yattığını söyledi. Salt kültürel zenginlikle, tarihi mirasla 21. yüzyılın problemlerinin aşılamayacağını, toplumu bir yere getirmenin mümkün olmadığını vurgulayan Boyner, şöyle devam etti: "Eğitimin her alt başlığı ile yakından ilgilenmiş, çalışmış ve kaynak ayırmış bir kurum olarak, bugünkü katsayı problemi tartışmasını da son derece sığ bir tartışma olarak görüyoruz. İmam Hatip okulları konusunda siyasi kamplara ayrılmış taraflar arasında sığ bir tartışma… Meslek okullarına katsayı uygulaması Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ün ortak çözmesi gereken bir konu. Son derece teknik bir konu."

Giden kızlar 'imam' olmuyor
"İmam Hatip okulları, meslek lisesi tanımına giriyor mu?", "İmam Hatip liselerini çocukları için tercih eden ailelere örgün eğitim içinde bir düzenleme yapılabilir mi?" bu soruların tartışılması gerektiğini vurgulayan Boyner, şöyle devam etti: "Biz TÜSİAD olarak son noktayı koyma durumunda değiliz. Zira bu konunun ciddi sosyolojik nedenleri olduğunu, yeteri kadar tartışılmadığını, siyasi ve toplumsal anlamsız bir kamplaşma yarattığını, o nedenle eğitimciler, eğitim STK'ları hatta veliler tarafından tartışılması gerektiğine inanıyoruz. Bugün İmam Hatip okullarına giden kız öğrenciler imam olmuyorlar. Mezunlarının çoğu imam olmuyorsa ailelerin çocuklarını bu okullara meslek sahibi olsunlar diye yönlendirdiklerini söylemek çok ciddi genelleme olur. Hal böyle iken İmam Hatip liseleri konusunu meslek eğitimi, istihdam düzenlemeleri dışında tartışmak gerekmiyor mu? Bu durumu görmezden gelemeyiz. Bu çok uzun tartışılması gereken bir konu. Biz diyoruz ki Türkiye'nin büyüme ve istihdam yaratma ihtiyacı paralelinde nitelikli gençlere ihtiyacı var ve olmaya devam edecek. Meslek eğitiminin temeli bu ihtiyaca cevap vermek olmalıdır."

Eğitim, eğitim sisteminin istihdam edinme ilişkisinin, değerlendirilmesi gereken ayrı bir konu olduğunu vurgulayan Boyner, kendilerinin de konuya o perspektiften bakmak istediklerini, özellikle istihdam temeline duyarlı eğitim ve meslek eğitimi olayıyla ilgilendiklerini dile getirdi.


Asker görevini yerine getirmeli

Asker ve sivil ilişkisi konusuna da değinen Boyner, Türkiye'nin, demokrasi açığı olan, ancak bu açığı AB üyelik sürecinde 99 Helsinki Zirvesi sonrasında azaltmaya başlamış bir ülke olduğunu kaydetti. Asker-sivil ilişkilerinin Kopenhag Siyasi Kriterleri çerçevesinde 2000-2005'de çok önemli bir zedeleme yaratmadan ilerleme gösterdiğini dile getiren Boyner, 2005 sonrası demokratikleşme sürecinde bütünlüğün kaybedilmeye başlandığını kaydetti. Boyner askerin konumuna ilişkin ise şunları söyledi: "Demokratikleşme sürecine mutlaka geri dönmeliyiz. Geçen zaman zarfında hukuk alanında, Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısının değişimi gibi bazı adımlar atıldığını biliyoruz. Ancak gelişmiş demokratik standartlarda eksikliğimiz var. Demokrasilerde silahlı kuvvetlerin rolü belli. Sivil hükümetlerin ve kamu kurumlarının rolleri de belli. Bu rolün dışında bir tutum ve tavır, çoğulcu parlamenter demokrasilerde anlayış ile karşılanmaz. Bunun hiçbir açıklaması yapılamaz. Böyle bir düzenleme var ise bununla ilgili girişim hemen yapılır ve düzeltilir. Bunun da tartışması olmaz. Hukuk devleti, hiçbir kişi veya kuruma mutlak bir dokunulmazlığın sağlanmadığı bir düzendir. Demokratik bir toplumda kurumundan bağımsız olarak, tüm kamu görevlileri de her türlü eyleminden ötürü gereğinde yargı önünde hesap verebilirler. Türkiye'de, demokrasinin sivilleşmesi askeri bürokrasinin, bürokrasimizin tüm kesimleri gibi siyasal otoriteye tabi olmasını ve kamu yönetiminde gerçekleştirilen iş bölümü gereği ulusal savunma görevini yerine getirmek üzere düzenlenmesini gerektiriyor. Çoğulcu parlamenter demokrasilerde askeri bürokrasi de siyasi denetimin altında olmak durumundadır" dedi.

Ergenekon davası yavaş ilerliyor

Ümit Boyner, Ergenekon davasına da işaret ederek, davanın kamuoyunun tüm kesimlerine malolduğunu vurguladı. Davanın çok yavaş ilerlediğini, bu tip davalarda yargı odaklarının hak ihlallerine karşı olağanüstü dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Boyner, "Sürecin süratle yürütülmesi için soruşturmayı yürüten birimlere kaynak ve kadro desteği sağlanmalıdır. Ayrıca tüm siyasi kesimler yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürebilecek açıklamalardan kaçınmalıdır" dedi.

Gerektiği yerde ses yükselecek

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Boyner, "Gündemin bu kadar yoğun ve karmaşık olduğu bir dönemde, siz ses tonunuzu nasıl ayarlayacaksınız" sorusuna da, "Ses tonumuz ikna etmeye yönelik olacak. Ama işbirliğine, tartışmaya, uzlaşmaya da açık olacak. Yüksek çıkması gereken yerlerde de yüksek çıkacak" karşılığını verdi.

IMF konusunda sinyal karışık

Ümit Boyner, IMF konusundaki sorular üzerine, burada sorunun kısa dönemli finansman açığını Türkiye'nin nasıl sağlayacağı konusu olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: "Bu, içi boşaltılmış siyasi tartışma haline geldi. İyimser senaryoda aslında IMF düşünmedik ama bu açığı gidermek için bir kaynak bulunabileceğini varsayıyoruz. Hükümetten bu konuda biz de çok karışık sinyaller alıyoruz. Çok açık olduklarını söyleyemeyeceğim. Ayrıca zaman zaman hükümetin farklı üyelerinden farklı mesajlar gelebiliyor. Biraz daha tutarlı söylem duymak istiyoruz. Bu bir itibar veya siyasi nokta olmaktan çıkmalı. Gerçekten kısa vadede dış açığın finansmanı önemli konudur. Bu hükümetin görevidir."

Siyaset gölge etmemeli

Bu dönemde bir yıl sonra seçim olacak gibi görünse de en önemli konunun kısa dönemde cari açığın nasıl finanse edileceği olduğunu belirten Boyner, "Siyaset ekonomiye gölge etmemeli. Çok hareketli siyasi gündem yaşıyoruz. Aslında bunlar suni gündem yaratan ve çok da yapıcı olmayan düzeyde gelişiyor. Ekonomi bu tip şeylerden rahatsız olur" dedi. Boyner, tüm kesimleri kapsayan, net bir sosyal güvenlik programının olmadığını dile getirerek, zaman içinde belli önlemlerin alınması ve Türkiye'nin daha verimli bir modele geçişinin sağlanması gerektiğini vurguladı. Boyner, "Yeni bir ekonomik model, yeni bir sanayi stratejisi üzerinde çalışmamız lazım. Programımızın özünü oluşturuyor" dedi.

15 konuya odaklanacak

TÜSİAD 2010-2011 faaliyet programında 15 temel konuya ağırlık verecek. Bu konular arasında, girişimcilik, piyasa ekonomisi ve rekabet hukuku, endüstriyel organizasyon, enerji piyasası, işgücü piyasasında esneklik, makroekonomik istikrar, vergi politikası ve kayıtdışı ekonomi, sosyal güvenlik gibi konular yer alıyor. Öte yandan, TÜSİAD makroekonomik baz senaryosuna göre, 2010 yılında Türkiye'nin GSYH büyüme hızının yüzde 3. 8, enflasyonun yüzde 8. 5, ihracatın 111. 4 milyar dolar, ithalatının 158. 5 milyar dolar olması tahmin ediliyor. Baz senaryoda, dolar/TL seviyesinin 1. 537, avro/TL seviyesinin 2. 305, Avro Bölgesi büyüme hızının yüzde 0. 6 olması öngörülüyor.

Tekel işçileri için cevap yok

Konuşmasında Tekel işçileri sorununa da işaret eden Boyner, "Sizleri tatmin edebilecek bir cevap verebileceğimi zannetmiyorum" dedi. Bu konuda kendi aralarında da uzun zamandır tartıştıklarını belirten Boyner, şunları söyledi: "2008 şubatından beri süregelen son derece karmaşıklaşmış, tarafları birbirinden koparmış… Şu anda bu noktada bir siyah veya beyaz alan yok. Son derece gri bir alan içinde tarafların anlaşmaya varması gerekiyor. Bu noktada bir taraf olabileceğimizi düşünmüyorum. Ancak ümidimiz tarafların mümkün olduğu kadar sosyal sorunları, sosyal kayıpları az olacak şekilde ve rasyonel bir bütünlük içinde anlaşmaya varmaları.



Taraf - Eylem Düzyol
16.02.2010


Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0