ForumGüncel Politika - İskender'in Düğümü  Yeni Konu 

Bırak güneş içeri girsin - Rengin Soysal

30 Ağustos 2009

hurkus

Bir hayatımız var bizim, o hayatın kendi gündemi var.

Ülkede olandan bitenden, siyasetten ayrı, yalnızca bize dair sevinçlerimiz, kederlerimiz, neşelerimiz, hüzünlerimiz var...

Öyle sanıyoruz...

Kimimiz tesadüflere inanıyoruz, kimimiz verdiğimiz kararlarla, yaptığımız seçimlerle hayatımızı yönlendirebileceğimizi düşünüyoruz...

Ve hepimiz yanılıyoruz...

Sorgulamadığımız, değişsin diye çabalamadığımız ya da çabalayanlara destek olmadığımız siyaset yönetiyor yaşamımızı, biz farkında olsak da olmasak da.

Hatta yaşam hakkımızı elimizden alıyor.

Yeni doğmuş bebekler yaşayamadan ölüyor, ana çocuk sağlığı ülke siyasetinin öncelik verdiği konular arasında olmadığı için...

Depremlerde binlerce insan yok yere can veriyor, gerekli tedbirler alınmadığı için...

Askere giden gençler ölüyor yıllardır, niye öldüklerini tartışmak bile suç sayıldığı için.

Ancak başımıza geldiğinde anlıyoruz ne yazık ki, “gündemimizin dışında” saydığımız siyasetin bize neler ettiğini.

Bir de hafif ya da ağır mutlaka bedelini ödediğimiz, aslında mutluluğumuzda, başarımızda bire bir etkisi olan, eğitim ve sağlık politikalarının, ekonominin, adalet sisteminin kişisel yaşamımızdaki izleri.

“Herkes kendi hayatını yaşar” sözünün, anlamını en çok kaybettiği ülkelerden biri herhalde Türkiye.

Değil “kendi hayatını yaşamak”, yaşanacak nice hayat sönüp gidiyor ömrünün baharında.

Solgun hayatlar yaşıyor, “ülke şartları” nedeniyle, öğrenimleri, iş hayatları, sosyal şartları yara alan birçokları da.

Ne çok severiz o muhteşem şarkıyı, My way’i, hele Frank Sinatra’nın sesinden dinlediğimizde...

Belki de içimizden hepimiz o “son perde” yaklaşırken, “hep kendi yolumda gittim”, “her şeyi kendi tarzımda yaptım” diyebilmeyi geçirir ve dileriz şarkıdaki gibi.

Birkaç pişmanlığımız olsa da, bahsetmeye değecek kadar bizi istemediğimiz yollara sürüklemeyen, “pişmanlıklarımızdan dahi pişmanlık duymadığımız” bir ömür sürebilmeyi hayal ederiz.

“Tüm işlerinizi planlasanız” da, “tüm adımlarınızı dikkatli atsanız” da kendi yolunuzu çizme şansı pek bulunmaz, her şeyden önce insan hayatının kutsal olduğuna iman etmemiş ülkelerde.

Askerlik mecburi Türkiye’de.

Her askere giden gençle birlikte, anası, babası, kardeşi, karısı, sevgilisi, arkadaşı da korkuyor...

Ya gider de dönemezse, artık o gencin hayallerinden, ümitlerinden, planlarından söz edilebilir mi...

Geride kalanlar, siyasetin bulaşmadığı, yalnızca “kendilerine dair” olan mutlulukları, acıları, umutları, umutsuzlukları yaşadıklarını söyleyebilirler mi...

Elazığ’da dört gencecik çocuk, dört asker, “komutanlarının verdiği ceza” nedeniyle öldü.

Onların değil “kendi hayatlarını yaşamak” yaşama hakları bile ellerinden alındı.

Hâlâ, silahlar sussun, akan kan dursun, artık çocuklar, gençler ölmesin diye atılacak adımlara karşı çıkanları gördükçe ürperiyor insan.

Nedense, şu son günlerde gözlerimin önüne o efsanevi Hair müzikalinin filminde Berger’i canlandıran Treat Williams’ın yüzü geliyor.

Vietnam’a savaşa giden arkadaşı sevdiği kızla son bir kez görüşebilsin diye onun yerine geçen ve son anda yanlışlıkla savaşa gönderilen savaş karşıtı Berger’in yüzü.

Tam o sırada, fonda, “Bırak güneş içeri girsin” şarkısı çalıyor.

Vietnam savaşı karşıtı gençlerin, savaşı protesto etmek için Beyaz Saray’ın önünde söyledikleri, unutulmaz şarkı.

Belki savaşın durmasına karşı çıkanlara hep bir ağızdan bizim de aynı şarkıyı söylememiz lazım:

Bırak güneş içeri girsin.

Taraf
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0