ForumGüncel Politika - İskender'in Düğümü  Yeni Konu 

Allah zihin açıklığı versin - Nabi Yağcı

12 Temmuz 2009

hurkus


Komşumuz olan bir nine vardı, çok severdi beni, neredeyse her sabah okula giderken kapının önüne çıkar, beni yanına çağırır, bir şeyler okur üfler ve başımı sıvazladıktan sonra “Allah zihin açıklığı versin evladım” derdi. Ben de çok severdim onu.

Sivil demokrasinin önünü açan, neredeyse bir devrim niteliğinde görülen son yasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanmasından sonra şimdi artık geleceğe daha iyimserlikle bakabiliriz. Zira bu kazanım, sivil toplumcu, özgürlükçü demokrasiden yana olan güçlerin yıllardır verdikleri ve özellikle son yıllarda artarak yükselen mücadelenin bir ürünüdür. Yani bir gece ansızın tepeden gelmiş bir kazanım değildir bu.

Ancak sivil demokrasi için uyanıklık ve kararlılık gevşemeden sürmek zorunda. Daha, yasa Gül tarafından onaylanmadan önce statükocu sözde siviller, bu yasa ile yargı ve siyasette dengenin sivillerden yana ağmasını önlemek, yasayı işlemez hale getirebilmek için tıpkı 367 formülü gibi akla ziyan formüler bulmanın peşine düşmüşlerdi. Yasa onaylandı, yürürlükte; şimdi çok eminim ki bir yerlerde bu amaçlı meşveret meclisleri harıl harıl çalışmaktadır.

Fakat artık işlerinin zor olduğunu bu çevrelerin açıklamalarından görüyoruz. O nedenle ninemin Allahtan benim için niyaz ettiğini ben de bu gibiler için niyaz ediyor, Allah onlara zihin açıklığı versin diyorum. Zihin açıklığına en çok ihtiyacı olacaklar içinde, 367 buluşuyla ünlü, Sabih Kanadoğlu ve Deniz Baykal başta geliyor.

Kanadoğlu, daha yasa onaylanmazdan önce, zihnini çalıştırmaya başlamıştı. Yapılan değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu, anayasa değişikliği yapılmadan askerî yargının yetkilerinin sınırlandırılamayacağını ifade ederek, “Burada 145. maddenin doğrudan doğruya uygulanma olasılığı da akla gelir, yeni bir tartışmaya yol açılmış olur. Anayasa hükmü elbette ki uygulanması gereken hükümdür. O itibarla askerî yargının yetkisini, görevini herhangi bir yasayla ortadan kaldırmak mümkün değil. O nedenle doğrudan uygulanabilirlilik iddiası ortaya çıkacaktır” demişti.

Bu açıklamaya mim koymak gerek. Ezcümle Kanadoğlu diyor ki, “askerî yargı çıkan yasayı dikkate almasın, eskiden olduğu gibi işlerini sürdürsün, sivilleri yargılasın, sivil yargı kapsamına giren askerleri de sivil yargıya göndermesin.” Çünkü ona göre askerî yargı varlığını anayasadan alıyor, öyleyse çıkan yasayı “yok sayabilir.” Kanadoğlu’nun cesareti övgüye değer! Hatırlanırsa ben de, “yok sayma mantığı” üstüne yazmış, bunun sivil toplum mantığının gereği olduğunu söylemiştim. Sanırsınız ki, Kanadoğlu vicdani retçi olmuş veya sivil itaatsizlik çağrısı yapıyor ve bu yasayı yok saymayı öğütlüyor.

Aramızda ufak bir fark var! “Yok sayma” mantığını ve buna uygun davranışları, ben evrensel insan hakları hukukunu en üst norm görerek savunuyorum, Kanadoğlu ise aksine evrensel insan hakları hukukuna ters olan 12 Eylül Anayasası’nı en üst norm kabul ediyor. Sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasına set çeken, askerin ağır cezalık suçlarının sivil yargıda görülmesini getiren demokratik bir yasayı “yok saymaya” çağırıyor. Üstelik AİHM kararlarına karşın. Çağırabilir elbette, direnme hakkı meşrudur; fakat öyle görülüyor ki, bir hukukçu olarak zihni ne yazık ki eski parlaklığını yitirmiş.

Bir askerî veya sivil mahkeme, uygulamak durumunda olduğu bir yasayı anayasaya aykırı bularak anayasa mahkemesine götürebilir, ama şunu yapamaz; kendini anayasa mahkemesi yerine koyarak o yasanın anayasaya aykırılığına karar verip uygulamama yoluna gidemez. Değilse anayasa mahkemelerine ne gerek vardı? “Onursal” hukukçu olarak taltif edilmiş biri değilim ama vatandaş olarak düz mantığım bana bunu söylüyor.

Malûm ve mahut belgeyle birlikte bütün olan bitenlerin hedefinin Ergenekon davası olduğunu düşündüm hep. Şimdi son yasa değişikliğiyle Ergenekon davasının askerî yargıya aktarılarak davanın çökertilmesi tehlikesi önlenmiş oluyor. Ayrıca soruşturmanın genişletilmesi de mümkün olabilecek. Ergenekon davasının 3. iddianamesinin çıkacağından söz ediliyor.

Kanımca bu zihinsel bulanıklık bizi aldatmasın, bu bulanıklık bir amaç netliğinin kaçınılmaz sonucudur. Statüko savunucuları denizin tükenmekte olduğunun farkındalar, o nedenle mızrak çuvala sığmıyor, ama onlar her ne pahasına olursa olsun, mızrak sığmasa da vesayet rejimini korumakta kararlılar. Dikkat edilirse Kanadoğlu bu yasaya karşı pasif direnme çağrısı yapıyor ve direnmeye “hukuksal” bir kılıf bulma gayretinde. Önümüzdeki günlerde uygulama örnekleriyle karşılaşırsak hiç şaşırmayalım.

Çin’de Uygurlara yapılan vahşet gibi, kapalı toplumlarda şiddet mikrobunun nasıl üreyebildiğinin son örneklerine tanık olduğumuz günümüzde, insanlarımızı hâlâ 1930’ların sıkı rejimi içinde tutmaya çalışanlara “Allah zihin açıklığı versin” demekten öteye söylenecek şey kalmıyor.

Ama, zihin açıklığı ancak açık ve özgür toplumlarda mümkün olabilir.

Taraf
11.07.2009
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0