ForumGüncel Politika - İskender'in Düğümü  Yeni Konu 

Kriz şimdi de çok borcu olanları vuracak

12 Ekim 2008

hurkus



Ekonomide üç gruptan bahsedilebilir. Birinci grup birikmiş parası olanlardır. İkinci gruptakilerin birikmiş borcu vardır, üçüncü gruptakilerin ise ne parası vardır ne de borcu. Krizin önceki evresinde birikmiş parası olanlar panik yaşıyordu. Yeni dönemde ise ikinci gruba girenler yani borcu olanlar, borçlarını makul faiz oranlarına sabitlememiş olanlar ve açıkçası borcunu yeni borçlar ile sürekli yenilemek zorunda olanlar krizden ciddi oranda etkileneceklerdir.

Finans krizinin tüm gezegeni tek vücut haline getiren en kritik günlerini yaşıyoruz. Bireylerde olduğu gibi ülkelerin de ekonomileri üç yalın gruptan bir tanesine dahildir. Birinci gruba dahil olanların birikmiş paraları vardır, ikinci gruba dahil olanların birikmiş borcu vardır, üçüncü gruptakilerin ise ne parası vardır ne de borcu.

Bildiğiniz gibi yaşadığımız krizin bir diğer adı da “kredi krizidir”, yani bu kriz bir borç/alacak krizidir. Ancak bu krizi geçmiş tüm krizlerden ayıran en ilginç ayrıntı bu sefer krizin ilk halkasında hangi grubun kriz ile boğuşuyor olduğudur. Bu krizin ilk elden türbülansını yaşayan grup daha önceki global etkileşimli krizlerdekinden farklı olarak, para fazlalarını dolaylı olarak borçların geri ödenme beklentilerine yatırmış olanlar teşkil etmektedirler! Yani birikmiş paraları olanlar krizle başbaşalar.



Fakat, bu denklemde ABD’nin yeri ise tabiî ki çok farklıdır. Zira teknik olarak borçlular sınıfında olmasına rağmen, pratikte tüm piyasaya sürekli para pompalanmasının yegâne kaynağı ve bu krizde bahsi geçen kavramların ve finans enstrümanların mucidi olmasından ötürü merkezi bir konumu vardır.

İlk gruba dahil olan yani para fazlası olan ülkelerde yeni ekonomik kavramlar ve finans enstrümanları para piyasalarının tüm evrelerinde geçen altı yıl inanılmaz yoğunlukta yaygınlaşırken, ikinci gruba dahil olan yani borç fazlası olan ülkelerin piyasalarında bu yeni kavramlar ve enstrümanlar ile pek tanışılmadı bile. Türkiye de buna dahil. Sadece borsaların işleyişleri oturdu kısmen. Bir örnek verecek olursak, mesela otomobil icat edildiğinde tabiî ki yolların yaygınlaşması lazımdı ki otomobil pazarı oluşsun, yine aynı şekilde, bilgisayarlar icat edildiğinde internet ağlarının yaygınlaşması lazımdı ki bilgisayar pazarı genişlesin.

Benzer mantıkla bakacak olursak, kapital fazlalıkları hem bireyler bazında hem de ülkeler bazında oluşmadıkça bu yeni icat edilmiş ekonomik modeller ve finansal enstrümanlarının kullanımları o coğrafyalarda mümkün değildi. Bu durumdan ötürüdür, her ne kadar İstanbul Borsası dış yatırımcılar vasıtası ile global çarkın içinde bir miktar yer almış olsa da, yaşanmakta olan küresel krizin içeriğindeki teferruatlar ile Türkiye hâlâ tanışmamıştır.



Mesela, krizin bu haftaki evresinde merkeze taşınan kavram geçen haftakilerden de karmaşık. Ayarlanabilir ve sabit mortgage alacaklarına endekslenerek paketlenmiş yatırım sepetlerinden dem vuruyorduk geçen hafta. Haliyle ayarlanabilir mortgage kredilerin geri ödemelerinde hızla artarak yaşanmaya başlayan aksamaların alacak sepetlerinde büyük değer düşüşleri krizin yeni odağı oldu. Bu hafta yaşadığımız kriz, yapı olarak sanal alemde gerçekleşen piyasanın sallanması daha doğrusu kitlenmesidir.

Kredi borçlarından türetilmiş, yani türev enstrümanlardan birisi olan bir nevi sigortalama piyasası var. ‘Kredi borçlarının geri ödenmemeleri ihtimallerinin risklerini prim ödemeleri karşılığı üzerine alma piyasası’ diye özetleyebileceğimiz 2000’lerden sonra yoğunlaşarak kullanılan bir model. Örneğin bir şirket tahvil piyasasında tahvil satıyor, yani piyasadan faaliyetleri için nakit temin ediyor. Bu tahvili alan da götürüp bu bahsini ettiğimiz piyasada prim karşılığı bir başka kurum ya da kişiye kısaca sigortalatıyor bu alacağını. İş burada da bitmiyor, bu aralarında yapılan sigortalama ve periyodik prim ödeme kontratı da yine bahsini ettiğimiz piyasanın bir diğer ayağında alınıp-satılabiliyor. Haliyle onun da fiyatı inip yükselebiliyor. Türev diye adlandırılmasının kaynağı burada yatıyor. Hatta türevin türevi.

Görüldüğü gibi burada artık sözkonusu olan sadece ABD’deki mortgage borçları ve kredi kartları borçları değil, artık bahsi edilen çok daha da önemli bir kredilendirme alanı olan ticari kredi borçları. Öyle ki mekanizma tüm gezegene hitap eden global firmaların ticari kredi borçlarının geri ödenmeleri ile birebir entegre. Öyle bir noktaya geldik ki, artık kimse kimseden bir kontrat almıyor. Zincirin son halkası olarak da kısaca kimse kimseye kredi açmıyor. Zira bu hafta New York başta olmak üzere borsalarda yaşanmakta olan sürekli inişin direkt sebeplerinden biri de budur. Çünkü yatırımcılar bu firmaların önümüzdeki günler içinde net olarak yaşayacakları nakit sıkıntılarını öngörmektedirler. Bir diğer sebep de çoğunluğun en güvenli alan olarak nakite kaçıyor olmasıdır.

Öte yandan, bu risk garantiye alma işi her ne kadar sigorta terimi ile örtüşüyorsa da, kesinlikle sigorta kelimesi telaffuz edilmiyordu, onun yerine ‘değiş-tokuş’a tekabul eden “swap” terimi kullanılıyordu. Çünkü, sigorta kavramı devreye girdiği an uçsuz bucaksız sigortacılık kuralı, kanun ve yaptırımlarına muhatap kılınmış olunacaktı. Öyle ki Barack Obama’nın McCain’ile son münazarasında belirttiği üzere hazine bakanlığına düşünebileceği isim olan dünyaca ünlü borsacı milyarder Warren Buffet nihayetinde bu ismi farklı ama işlevi sigortalama olan mekanizmanın kontrol dışı bir şişme ile realiteden kopuk kat be kat fazlası ile izafi parasal değerler yaratmasını dile getirerek çok ciddi eleştiriler yöneltmişti.

Şimdi karşı karşıya olduğumuz durum, global şirketlerin borçlarının geri ödemelerinin riskli olup olmadığının belirlenmesinde vasıta olan piyasa donmuş durumdadır. Bu da firmaların işlevlerini devam ettirebilmek için mutlaka ihtiyaç duydukları kredi akışlarında sert bir kırılma yaratacaktır.

Bu noktada durup, Türkiye ile ilgili bir durumu açıklığa kavuşturalım. Hepimizin bildiği üzere Türkiye’de firmaların kredi alma fonksiyonunda devlet denen olgunun çok yüksek oranda yeri vardır. Bankacılık sektöründe de diğer hemen her alanda olduğu gibi devlet tüm gücüyle hâlâ mevcuttur. Haliyle serbest piyasanın tüm prensiplerini darmadağın eden bu yapının olduğu bir ortamın içinden bakanlar şu an yaşamakta olduğumuz ve bahsini ettiğimiz kredi krizini anlamaya çalışırken çok daha dikkatli olmak zorundadırlar.

Evet, ciddi bir kriz yaşanmaktadır. Dersler çıkarılacaktır. Maalesef başta ABD hazinesi olmak üzere devletler devreye girmektedir. Bu durum serbest piyasa prensiplerine inançlı güçlü odaklardan tepki almaktadır. Bu vesile ile tüm mekanizma önümüzdeki yıllarda yenilenip, kurgulanırken ne yapılıp edilip devlet müdahalesine hiç muhtaç kalınmaması konusuna çok ciddi olarak eğilinilecek gibi görülüyor. Daha doğrusu çok yoğun tartışmaların yaşanacağı gündemler önümüzdedir. Devletin para pompalamakla başlayan rolü sorgulandıkça, bu krizin belki de en çok işe yaramış olacağı nokta, gerçek, sağlıklı ve özgür serbest piyasa modelinin önemini tüm ilgili çevrelere kabul ettirmiş olmasıdır.

Krizin en sallantılı dönemine girdik. Fakat uzun vadede gözden kaçırılmaması gereken bir esas şudur ki, bu an bu kriz ile ilk elden muhatap olan ülkeler global bankacılık ve finans arenasında diğerlerine inanılmaz oranda fark atarak mesafe katetmişlerdir ve bu gidişle bu farkı daha da açmaya devam edeceklerdir. Dolayısıyla, Türkiye yaşanmakta olan krizin bu ilk dalgasında seyirci koltuğunda gibi olsa da, -ve bu durum şu an iyi bir şey gibi gözükse de- daha geniş bir perspektiften bakıldığında 21. yüzyılın en önemli ekonomik faaliyet alanında yani bankacılık/finans sektöründe küresel yarışa son derece geriden başlayanlardan olduğu görülecektir.



Bir diğer yandan da şu gerçek önümüzdedir. Kredi çarklarının bir türlü sağlıklı hale çabucak dönüştürülememesi ihtimali krizin en tehlikeli odağıdır. Ve bu ihtimalin sonuçlarının Türkiye’yi de kriz arenasına çekeceğini görmek zorundayız. Bitirdiğimiz haftanın göstergeleri aynı kaotiklikte devam ederse önümüzdeki hafta, global kredi akışkanlığı kolay kolay çözülemeyecek oranda donacaktır. Ve hal böyle oldukça artık dış kaynaklı para çok ama çok pahalı olacaktır. Evet, ihracata dönük çalışan firmalar kur farklılaşmalarından ötürü karlı gözükeceklerdir, ama eğer global daralmanın sonucu olarak çok şiddetli talep azalmasından nasiplerini almazlarsa.

Ve evet, turizm sektörü de aynı şekilde karlı gözükecektir, eğer hâlâ Avrupalı vatandaşlar tasarrufa yönelmeyip, Rus vatandaşları da krizden çok ciddi etkilenmiş olmayıp rezervasyon yapmaya devam ederlerse. Gerekirse çarkları söke söke döndürebilen kalibreli firma yöneticileri ve müteşebbisler bu kritik süreçte tüm maharetlerini ortaya koymak zorundalar. En azından Türkiye’nin böyle bir çıkış kapısı ihtimali var. Tekrar başa dönecek olursak krizin bu evresinde kapital fazlası olanlar panik yaşıyorlar, fakat yeni girmekte olduğumuz evrenin şiddetine göre bu sefer ikinci gruba girenler yani borcu olanlar, borçlarını makul faiz oranlarına sabitlememiş olanlar ve açıkçası borcunu yeni borçlar ile sürekli yenileme zorunda olanlar panikten ciddi oranda pay almaya başlayacaklardır.


12.10.2008

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0