Gezi Parkı Direnişi'ne dair notlar...

12 Haziran 2013 14:44 / 1459 kez okundu!

 


İşlenen insanlık suçu ve yürekleri ısıtan, umutları yeniden yeşerten itirazın yazılacak büyük hikayesi için notlar…

Bugün ülkemizde tarihe not düşülecek zamanlar yaşanıyor. Bir insanlık suçu ve buna karşı güçlü- onurlu bir direniş –itiraz yaşanıyor. Bu süreç çeşitli biçimlerde yazılacak. Halkımızın yaşamına, hayata demokratik katılım ve söz söyleme haklarına yönelen şiddetli saldırının hikayesi yazılacak. Genel olanın yanında, herkesin kendi özelinde yaşadıkları zenginleştirecek bu hikayeyi.

Saat 01.50. Bir yandan bir Türkiyeli olarak utanç duyduğum görüntüleri izlemeye çalışıyorum. Bir medya çalışanı olarak, haber ve görüntüleri yabancı medyadan izlemekten ’’Utanç duyuyorum’’ diyor Can Dündar. Diğer yandan sosyal medyadan gelişmeleri takip ediyorum. Ve ben de süreci kimi zaman kaygı, kimi zaman heyecan, kimi zaman öfke ile izleyen biri olarak, yazılacak, geleceğe bırakılacak bu hikaye ye not düşmek istedim.

İki gün ben de itirazcılar arasındaydım. Biber gazını da tattım. Biber gazı dışında, protestolara,polis şiddetine, 12 eylül öncesinden alışıkım. 1977 1 mayısını tam göbeğinde yaşamıştım. Ne varki bu günler gibisini ne okumuş, ne de görmüştüm. 12 Eylül sonrası, gençliğin politik alanın dışında tutulma çabaları yadsınamaz. Bu çabaların bugune değin kısmen başarılı olduğu da söylenebilir. Herkes İtiraf etmeli ki bu birikim görülemedi. Belki de alışılmış tarzlarımız, eski ölçülerimiz, en doğru kendilerimiz olma alışkanlıklarımız görmemizi engelledi, gölgeledi.

Gençler yaşamsal haklarına, özgürlüklerine futursuz yönelişe güçlü bir tarzda dur dediler. İtiraf edelim, hepimizi şaşırttılar. Haksızlıklara karşı birlikte karşı koyuşun manifestosunu yazdılar. İçinde yaşarken, görüntüleri izlerken tüm deneylerimi ve yaşanmışlıklarımı bir yana koydum ve kendimi orta yaş üzeri bir kursiyer gibi hissettim. Biber gazının tesiriyle etkilendiğimde gençlerin limon suyu ve sirkeyle yardımıma koşmasına, yüzümü yıkamalarına, bir ihtiyacım olup olmadığını sormalarına duygulandım. Polis in biber gazı operasyonu devam ederken, bir gencin elinde bir aletle, "Astım hastası olan var mı?" diye dolaşması gözlerimi yaşarttı. Alanlarda ’İyilik yanlısı’ insanların dayanışma ve paylaşımının sıcaklığının herkesi sardığını gördüm.

Bu eylem-itiraz, karşı duruş, içinde olana da, dışında olana da öğretiyordu. Öğrendikçe daha etkili olunabiliniyor, amaca uygunluk daha iyi kavranabiliniyordu. Taraftar gruplarına, gereken ilgiyi gösteremeyen bizim gibilerin omuzlarına küçümsemenin inanılmaz ağırlığı çöküyordu. Onların yaratıcı zekalarıyla alanları özgürleştirmeleri unutulamaz. Çarşı yanlısı kankam, küçük Özgür’ün, çarşının ’Diktatör olma’ özlemiyle yanıp tutuşana meydan okuyan sloganını, hiç soluk almadan haykırmasını da unutamam.

Bu zamanlarda başka birşey oldu. Dağılan, yorulan, gölgelenen umutlar sanki birdenbire yeniden yeşerdi. Bir avuç ’’İyi, onurlu, haksızlıklara ve doğanın tahribatına karşı’’ insan agaçlara sarıldı. Nöbet tuttu. Onlar birikmiş öfkelere ateş yaktılar. Ve ateş butun haksızlıkları görünür kıldı. Büyüdü, korkuları yendi ve yükseldi, her yanı sardı. Korku duvarları yıkıldı. Haksızlıklara karşı olan her yürek ateşe odun attı. Özgürlük ve demokrasi ateşi daha bir büyüdü. Bu yaşandı. Bir biçimde bitebilir. Ne var ki, her durumda, bu ateşi yakanlar tarihteki yerlerini alacaklardır.

Gezi Parkı Direnişi insanı, çevreyi ve tüm canlıları merkeze alan bir kentleşme anlayışını da gündeme taşıdı. İnsanı yok sayan bir aymazlıkla, yapılan tüm eleştirileri iten, dikkate almayan, “Bunlar yapılacak” diyen iktidara ve liderliğine dur –yeter dedi. Taksim itirazı her tarafı saran çok katlı binaları, inşaata açılan orman ve sit alanlarını, deniz kıyılarını, daha bir görünür kıldı.

Taksim'de yakılan kıvılcım bu anlayışların merkezine güçlü bir ateş topu gibi düştü. Şimdi herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli.

Yaşım az sayılmaz. Bu ülke hep sermaye yanlısı iktidarlar tarafından yönetildi. Yani yalan hep vardı. Amaaa direniş günlerindeki kadar yalanı bir arada görmedim. Ülkenin yöneticileri hem de kendilerini inançlı kişiler olarak sunanlar, çok kısa süreler sonra ortaya çıkan, saymayacağım herkes biliyor, yalanları nasıl beceriyorlar yüzleri kızarmadan, anlamakta zorlandım.

Acılar çekildi, çekiliyor. Biber gazları yutuldu, yutulmaya devam ediyor. Kendimiz, çocuklarımız, yakınlarımız, tüm itirazcılar için kaygılandık, endişeler duyduk. Ama duygularımızın belirleyici yanı, heyecan, mutluluk ve yeniden beslenen gelecek umutlarıydı.

Şimdi bu süreç nasıl biterse bitsin, sonuçlar, itirazcıların, tarihe not düşenlerin bir biçimde kazancına yazılacak. Herşey buradan başlanarak konuşulacak, hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.

Bu hikayenin de sonu olmayacak, henüz başlardayız.

Açık olan tek şey meydan savaşının, mücadele edenlerin olacağıdır.


Sedat ÖZGÜVEN

12.06.2013

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.