Türkiye ve Ýsrail'in bitmemiþ aþk hikayesi
06 Mayýs 2012 22:13 / 3303 kez okundu!
Rana Yiðitbaþý'nýn 4 yýl önceki yazýsý þu sýra güncelleþti...
Bu hikaye bir aþk hikayesine benziyor. Aþklar da hep güzel baþlar, sonra arada bir soðukluk dönemi olur. Bu dönemden sonra olaylar iki farklý yönde geliþebilir. Ya bir daha konuþulmaz ve bütün baðlar koparýlmýþ olur; ya da barýþma gerçekleþir ve belki eskisi kadar yakýn olunmasa bile iliþki sürebildiði kadar devam ettirilir.
Þimdi en baþa dönelim. Türkiye- Ýsrail iliþkileri, Türkiye’nin -çoðunluðu Müslüman olan ilk ülke olarak- Ýsrail’i 28 Mart 1949’da tanýmasýyla baþladý. Ama aslýnda bu tarihten bir kaç yüzyýl önce Museviler ve Osmanlý Devleti iliþkileri belirginleþmiþti.
15. yüzyýlda, Ýspanya’daki üç krallýktan biri olan Kastilya Kraliçesi I. Isabella’nýn isteði üzerine o zamanlarýn Papa’sý tarafýndan Ýspanyol Engizisyonu (Katolik kilisesine baðlý bir mahkeme sistemi) onaylanmýþtý. Ýspanyol Engizisyonu, Müslüman ve Musevi halkýn Hristiyanlýk dinine geçmesini hedeflemiþti. Fakat bunun sonucunda 200.000 kadar Musevi 1492’de Ýspanya’yý terk etti. Hristiyanlýðý kabul etmeyen ve sýnýr dýþý edilmiþ sayýlan Musevileri topraklarýna yerleþmeye davet eden tek ülke de Osmanlý Devleti idi. Museviler, bu topraklarda bulunduklarý sürede Osmanlý Devleti’ne sadece yerleþmekle kalmayýp çok büyük katkýlarda da bulundular. Osmanlý tarihi boyunca ticaret, sanayi, bankacýlýk ön planda olmak üzere bir çok dalda yetiþmiþ, okumuþ, aydýn Musevi yetiþti. Yani, Osmanlý Devleti’nde yaþamýþ, sonra da Türkiye Cumhuriyeti adý altýnda toplanmýþ olan bu toplumun Musevilerle olan dostane ve yakýn iliþkisi, ve bize olan katkýlarý bir kaç yüzyýl öncesinden baþlamýþtý.
Þimdi en baþa dönelim. Türkiye- Ýsrail iliþkileri, Türkiye’nin -çoðunluðu Müslüman olan ilk ülke olarak- Ýsrail’i 28 Mart 1949’da tanýmasýyla baþladý. Ama aslýnda bu tarihten bir kaç yüzyýl önce Museviler ve Osmanlý Devleti iliþkileri belirginleþmiþti.
15. yüzyýlda, Ýspanya’daki üç krallýktan biri olan Kastilya Kraliçesi I. Isabella’nýn isteði üzerine o zamanlarýn Papa’sý tarafýndan Ýspanyol Engizisyonu (Katolik kilisesine baðlý bir mahkeme sistemi) onaylanmýþtý. Ýspanyol Engizisyonu, Müslüman ve Musevi halkýn Hristiyanlýk dinine geçmesini hedeflemiþti. Fakat bunun sonucunda 200.000 kadar Musevi 1492’de Ýspanya’yý terk etti. Hristiyanlýðý kabul etmeyen ve sýnýr dýþý edilmiþ sayýlan Musevileri topraklarýna yerleþmeye davet eden tek ülke de Osmanlý Devleti idi. Museviler, bu topraklarda bulunduklarý sürede Osmanlý Devleti’ne sadece yerleþmekle kalmayýp çok büyük katkýlarda da bulundular. Osmanlý tarihi boyunca ticaret, sanayi, bankacýlýk ön planda olmak üzere bir çok dalda yetiþmiþ, okumuþ, aydýn Musevi yetiþti. Yani, Osmanlý Devleti’nde yaþamýþ, sonra da Türkiye Cumhuriyeti adý altýnda toplanmýþ olan bu toplumun Musevilerle olan dostane ve yakýn iliþkisi, ve bize olan katkýlarý bir kaç yüzyýl öncesinden baþlamýþtý.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da devam eden bu dostane askeri ve diplomatik iliþkiler -fikir ayrýlýklarýnýn ortaya çýktýðý Filistin sorunu* dýþýnda- uzun yýllar devam etti. Yakýn tarihten bir örnek olarak 2007’de Ýsrail Devlet baþkaný Þimon Perez (Shimon Peres) TBMM’de bir konuþma yaparak, çoðunluðu Müslüman olan bir ülkenin parlamentosunda konuþma yapan ilk Ýsrail baþkaný oldu. Bu da diplomatik açýdan Türkiye-Ýsrail iliþkilerinin geliþtiðinin göstergesiydi.
Peki ilk gerginlik nasýl baþladý? 30 Ocak 2009’da Ýsviçre’nin Davos kasabasýnda yapýlan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Türkiye Baþbakaný Recep Tayyip Erdoðan ve Þimon Perez arasýndaki tartýþmanýn alevlenmesine yer oldu. Bu tartýþmanýn konusu zaten önceden beri var olan ama ciddi ciddi konuþulmamýþ bir konuydu. Filistin’in bir bölümünün baþýndaki parti olan Hamas’ýn Ýsrail’e ve Ýsrail’in Filistin’in Gaza kýyý þeridine yaptýðý saldýrýlardý tartýþtýklarý konu. Forumun moderatörü David Ýgnatius’un, Perez’e kendisinden daha çok konuþma süresi tanýmasýna Erdoðan sinirlendi. Bunun üzerine Ýsrail’e “Siz katilsiniz!” gibi aðýr eleþtirilerde bulundu. Ayrýca,“Bir daha da Davos’a gelmem!” diyerek Forumu terk etti. Bu olayýn adý da, Erdoðan’ýn Ýgnatius’tan süre tanýmasýný isterken “One Minute” yani “bir dakika” demesi dolayýsýyla “One Minute” olarak kaldý. Sonuç olarak, tartýþmanýn ucu açýk kalmýþ ve Ýsrail devlet baþkaný ile Türkiye baþbakaný arasýnda saðlýklý bir iletiþim kurulamamýþ oldu.
Gerginlik, “Alçak Koltuk Krizi” diye adlandýrýlan olayla daha da arttý. Kurtlar Vadisi dizisindeki kurguya göre Ýsrail istihbarat kuruluþu MOSSAD’ýn Türk bebeklerini kaçýrdýðý ve Tel Aviv’deki Türk Konsolosluðuna saldýrdýðý gösterilmiþti. Bu Ýsrail’in istihbarat kuruluþunu kötü gösterdiði üzere, doðal olarak Ýsrail medyasý ve politikacýlarý tarafýndan hoþ karþýlanmadý. Hatta, Ýsrail Dýþiþleri Bakan Yardýmcýsý David Ayalon, Ýsrail’in Türkiye Elçisi Ahmet Oðuz Çelikkol’a görüþme çaðrýsýnda bulundu. 11 Ocak 2010’da gerçekleþen toplantý baþlamadan önce Ayalon’un "Önemli olan, onun aþaðýda bizim yukarýda oturduðumuzu, masada tek bir bayrak (Ýsrail bayraðý) olduðunu ve bizim gülümsemediðimizi görmenizdir" demesi, Ýsrail basýný ve siyasetçileri tarafýndan da eleþtirildi. Ayalon’un yaptýðý gerçekten ahlaka aykýrý bir hareketti ve karþýsýnda belli bir rütbede olan kiþiyi küçümseyici bir tavýrda bulunmasý, asýl onu tüm dünya önünde küçük düþürdü. Belki kendisi Türkiye Cumhuriyeti Dýþiþleri Bakanlýðýna özür mektubu yollayarak ve Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu ile toplantý yaparak bu diplomatik sorunun çözülmesini saðladý fakat yaptýðý hareket akýllara da kazýndý.
Ýliþkilerin kopma seviyesine gelmesi ise bir yýl sonra 31 Mayýs 2010’da yaþandý. Olay kýsaca söyle anlatýlabilir. Ýnsan Hak ve Hürriyetleri ve Ýnsani Yardým vakfý tarafýndan organize edilen Gazze’ye yardým amaçlý gönderilen 6 gemiye Ýsrail Savunma kuvvetleri müdahale etmiþtir. Bu 6 gemilik Filodaki 663 kiþiden 380'i Türkiye, 38'i Yunanistan, 31'i Birleþik Krallýk, 30'u Ürdün, 28'i Cezayir vatandaþýdýr. Sonucunda yardým taþýyan Mavi Marmara gemisinden 9 kiþi hayatýný kaybetmiþtir. Ýsrail, bu olayda kendisini haklý görüyor, çünkü yardým konvoyuna 130-150 km uzaklýktayken karaya daha fazla yaklaþmamalarý bildirilmiþtir. Buna karþýlýk Ýsrail’in yaptýðý bu saldýrý, sýrf Türkiye deðil tüm dünya tarafýndan onaylanmamýþtýr. Mesela Avrupa Birliði Parlamentosu Baþkaný Jerzy Buzek, Ýsrail’in yaptýðýný yasaya karþý saldýrý olduðunu, yani yapýlanýn hukuki kurallara aykýrý olduðunu kaydetti. Daha da önemlisi, Birleþmiþ Milletler (UN) Genel Sekreteri Ban Ki-moon saldýrýyý kýnadý ve bu konuda detaylý araþtýrma yapýlmasýnýn gerekliliðini belirtti.
Birleþmiþ Milletler, bu saldýrýnýn sonucu olarak Palmer Raporu’nu yayýnladý. Davutoðlu ise, 5 maddeyle Ýsrail üzerindeki yaptýrýmlarý açýkladý. Radikal Gazetesine göre bu 5 madde þöyle sýralanýyordu:
“1- Türk Ýsrail diplomatik iliþkileri ikinci kâtip düzeyine indirilecektir. Ýkinci katip düzeyi üzerindeki tüm görevliler, baþta büyükelçi olmak üzere ülkelerine geri döneceklerdir.
2- Türkiye ile Ýsrail arasýndaki tüm askeri anlaþmalar askýya alýnmýþtýr.
3- Doðu Akdeniz’de en uzun kýyýsý bulunan sahildar devlet olarak Türkiye, Doðu Akdeniz’de seyrü-sefer serbestisi için gerekli gördüðü her türlü önlemi alacaktýr.
4- Türkiye Ýsrail’in Gazze’ye uyguladýðý ablukayý tanýmamaktadýr. Ýsrail’in 31 Mayýs 2010 tarihi itibariyle Gazze’ye yönelik uyguladýðý ambargonun Uluslararasý Adalet Divaný’nda incelenmesini saðlayacaktýr. Bu doðrultuda BM Genel Kurulu’nu harekete geçirmek için giriþimlere baþlýyoruz.
5- Ýsrail saldýrýsýnýn Türk ve yabancý tüm maðdurlarýnýn mahkemelerdeki hak arama giriþimlerine gereken her türlü destek verilecektir."
Rapordaki bu maddeler ile tam anlamýyla söyleyebiliriz ki; Ýsrail ile Türkiye geri dönülemeyecek bir yola girmiþtir. Bu iki ülke arasýndaki iliþki kopma noktasýna gelinmiþtir bile denilemeyecek kadar kötü durumdadýr. Gelecekte, iki ülke de birbirlerine saðladýklarý katkýlarýn eksiklerini hissedecek olsalar bile, þu an sadece karþýlýklý duygular kýzgýnlýk ve kýrgýnlýktan ibarettir.
Gelelim Erdoðan’ýn Arap Baharý gezisine... Türkiye ve Ýsrail arasýndaki bu anlaþmazlýklarýn Orta Doðu üzerindeki etkisi de vardýr. Ýsrail’in yaptýðý saldýrý, Avrupa ve Amerika gibi devletler tarafýndan kýnanmýþtýr ve bu devletlerin görüþ birlikleri de Birleþmiþ Milletler ‘in çýkardýðý Palmer Raporu’nun yayýnlanmasýnda etkili olduðu söylenebilir. Fakat bu devletlerin yaný sýra Orta Doðu ülkelerinin bazýlarý da (Mýsýr, Tunus, Libya ve Suriye) Ýsrail’in saldýrýsýna karþýt görüþlerdeydiler. Bu, Erdoðan’ýn Arap Baharý gezisi yaparken Arap halklarýnýn kendisine olan bakýþ açýsýnýn pozitif yönde deðiþmesini saðlamýþtýr. Zaten konuþmalarýnda güçlü kelimeler seçen Erdoðan, ilk olarak Davos’ta, sonra da Gazze filosu saldýrýsýndan sonra Ýsrail karþýsýnda takýndýðý tavýrla Arap sokaklarýnda büyük yanký uyandýrmýþtýr.
Erdoðan’ýn sinirli tavrýnýn, Ýsrail Baþbakaný Benjamin Netanyahu’yu ya da Cumhurbaþkaný Þimon Peres’i sevmemesinden kaynaklanýp kaynaklanmadýðý hala bir muammadýr. Fakat, New York Times gazetesi yazarý Sabrina Tavernise’e göre Erdoðan’ýn kýzgýnlýðý, Filistinlilere olan sevgisinden kaynaklanýyordu.
Acaba, Türkiye’nin Ýsrail’le olan iliþkisinin doðrultusu gelecekte biraz da olsa deðiþecek mi? Bu ülkeler birbirlerine saðladýklarýnýn farkýna varýp barýþacaklar mý? Yoksa iletiþim kuramayýp anlaþamayan iki toplum olarak uzun bir süre küs mü kalacaklar? Ýþte bu sorularýn yanýtlarý için tek bir þeye ihtiyaç var, o da: Zaman.
*Filistin Sorunu: Filistin halkýnýn Musevi ve Müslümanlarýnýn arasýndaki, Filistin topraklarýnýn kime ait olduðu sorunu.
Rana YÝÐÝTBAÞI
06.05.2012
Son Güncelleme Tarihi: 30 Haziran 2016 14:02