ANADOLU'NUN HAZİNELERİNE SEYAHAT

13 Kasım 2018 10:51 / 3312 kez okundu!

 

 

Geçenlerde bir Anadolu seyahati yaptık. Epeydir aklımızda olan bir rotaydı ama yayı biraz geniş tuttuk, ilk niyetimizden daha fazla yere uğrama şansımız oldu. Yediklerimiz, içtiklerimiz bizde olsun, gerçi onlar da ayrı bir yazı konusu olabilir ama ben size gördüklerimi ve gördüklerimin düşündürdüklerini anlatayım.

 

****

 

ANADOLU'NUN HAZİNELERİNE SEYAHAT

 

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, dağ, gökyüzü, açık hava, doğa ve su

Anadolu’da hazineler keşfedilmeyi bekliyor; 

                                                                                                           Ruhumuzu beslemek ve bizi düşündürmek için...                                                                                                                                                                       

Geçenlerde bir Anadolu seyahati yaptık. Epeydir aklımızda olan bir rotaydı ama yayı biraz geniş tuttuk, ilk niyetimizden daha fazla yere uğrama şansımız oldu. Yediklerimiz, içtiklerimiz bizde olsun, gerçi onlar da ayrı bir yazı konusu olabilirJ ama ben size gördüklerimi ve gördüklerimin düşündürdüklerini anlatayım.

Her şeyden önce bu yolculuğu planladığımız gibi arabamızla yaptık. Hem öyle uçakla gidip orda arabayla devam ederek değil, baya baya İstanbul’dan arabayla çıkarak. Böyle araba seyahatleri çok zengin seyahatler oluyor. Yolu yaşıyorsunuz bir kere; o coğrafyayı sindirerek hissediyorsunuz. Şehirlere çevreleri ile beraber bakabiliyorsunuz. Hele bizim gibi ilginç gelen tabelalara girip bakma eğilimindeyseniz sürprizlerle karşılaşıyorsunuz. Her mola kendine göre bir hikaye haline geliyor.

Biz yolculuğa Kapadokya’dan başladık. Sırasıyla Kayseri, Tokat, Amasya ve Çorum yaptık. Dönüş yolunda da Kastamonu ormanlarında sonbaharı izledik.

Kapadokya için söylenecek yeni bir şey yok, çoğunuz görmüşsünüzdür; gerçek bir dünya harikası. İnsanı alıp götürüyor. Ben Kapadokya’yı en çok Nuri Bilge’nin Kış Uykusu filminde sevmiştim. Coğrafyanın duygusunu müthiş iyi kullanabilen ve yansıtabilen bir filmdi. Bence de buralara en çok kar yakışıyor. Bir hatırlama turu oldu Kapadokya kısmı bize. Şurası değişmiş, burası iyi olmuş vs dedik bolca. En çok Avanos’u olumlu olarak değişmiş buldum. Nehir kenarında çok canlı bir hayat oluşmuş, gençlik enerjisi var her yerde. Diğer her yer bildiğiniz gibi. Derin uykusunda peri bacaları.

Görüntünün olası içeriği: açık hava

(Hacı Bektaş Veli Türbesi - Nevşehir)

Kapadokya’ya gitmeme rağmen hemen yakındaki Hacı Bektaş-i Veli’ye hiç gidememiştim. Bu kez gidebildim. Çok huzurlu, çok mistik bir mekan Hacı Bektaş-i Veli’nin türbesi. Öyle sözleri var ki Veli’nin, her biri kılavuz niteliğinde. Eşitlikçi, adaleti gözeten, yüksek ahlaklı ve kişiyi kendini bilmeye davet eden müthiş sözler. Bir kez daha fark ettim ki Anadolu, hakkıyla görmeye çalışır ve kulak verirsek bilgelik yüklü. Kabımıza ne kadar, ne alacağımız ise bizimle ilgili.

Görüntünün olası içeriği: açık hava

(Ballıca Mağarası-Pazar/Tokat)

Kayseri durağı da ilginçti benim için. Yıllarca bu şehre danışmanlığını yaptığımız markalar için gelmiş, hep havaalanı ve organize sanayi arasında gidip dönmüştüm. Yolda ve öğle yemeklerinde gördüğümle sınırlıydı Kayseri kafamda. Bu kez gezdim. Şehri, hakkını tam veremesek de epey keşfettik. En çok sanki yer problemi varmış gibi inanılmaz yükseklikte inşa edilmiş apartmanlar şaşırttı. Halbuki her yer müsait. Niye 30-40 katlı binada oturmak ister ki insanlar. Kayseri binalarıyla da, AVM’leriyle de, sokaklarıyla da büyük şehir. Üstelik belli ki epey yatırım alıyor; refah yüksek; yollar, caddeler bakımlı. En çok gece dışarıda yemek yediğimiz yerlerde mutlu oldum. Kalabalık aileler yemekteydiler ve üstelik hizmet sektöründe de kadınlar çalışıyor. Kayseri dışarda yaşamaya başlamış. Bize genç iki kadın garson hizmet verdi mesela ve çok iyiydiler.

Görüntünün olası içeriği: gece, köprü, açık hava ve su 

(Tokat)

Sonra Tokat’a geçtik. Son anda gidelim dediğimiz bir durak oldu Tokat ve bize iyi ki gelmişiz dedirtti. Benim aklımda Tokat deyince hiç modern bir şehir canlanmıyordu, hatta biraz yobaz bir şehir bekliyordum, beni utandırdı. Yeşilırmak kıyısında müthiş bir yaşam var. Bir kere bakımlı ve neşeli bir nehir kenarı hayatı var; ışıklandırmalar çok iyi. Sandallarla geziyorsunuz ırmak üzerinde. Bana Eskişehir’i anımsattı. Kim bilir belki de Eskişehir ilham oluyordur bu Anadolu şehirlerine, eğer öyleyse ne güzel. Yine en çok gece geç saatlerde bisiklete binen, tek başına yürüyen kadınlar mutlu etti beni. Bu kadınlar meselesine niye taktığımı da anlatacağım.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, gülümsüyor, ayakta, dağ, gökyüzü, açık hava, doğa ve su

(Amasya Yeşil Irmak Kenarı)

Ve gezimizin ana motivasyon kaynaklarından biri olan Amasya’ya geçtik sonra. Amasya şaşırtmadı. Hatta beklentim fazla yüksekmiş sanırım, bazı bazı gustosuz yapılaşmalar ve ırmağın her yanına astıkları feci görünümlü bez afişler puan düşürttü. Ama kral mezarlarıyla, ahşap yalı evleriyle ve yine nehir kenarındaki canlı yaşamla görülmeyi çok hak ediyor. Zaten de epey bir yerli turist alıyor. Turizm şehrin önemli gelirlerinden olmuş. Şehzadeler şehri olarak Osmanlı’nın da önemli kentlerinden biri olmuş olan Amasya, Kurtuluş Mücadelesi’nin başladığı ve Amasya Genelgesi’nin yayınlandığı yer olarak da yakın tarihimizde önemli. Gazi Mustafa Kemal’in şehrin ileri gelenlerince karşılandığı ve “emrinizdeyiz paşam” dedikleri kışla binası bugün müze ve gözleriniz dolarak geziyorsunuz. Sadece 100 sene önce yaşananların ne kadar ağır olduğunu ara ara hatırlamak gerekiyor.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, dağ, gökyüzü, açık hava, doğa ve su

Amasya şehir merkezi kadar çevresiyle de ilgiyi hak ediyor. Mesela bir Borabay Gölü var ki, paylaştığım fotoğrafları beğenilme rekorları kırdı.  Öyle bir cennet coğrafya. Ormanın içinde, zümrüt yeşili bir gölün kenarında sonbaharı içinize çekerek yürüyorsunuz.   

Yolculuk kendi başına gördüğümüz yerler açısından etkileyen ve zenginleştiren bir yolculuktu ama bana iki konuda ciddi ciddi düşünme konuları açtı. Biraz onlardan da bahsetmek istiyorum.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, gökyüzü, dağ, açık hava ve doğa

(Boğazkale Hattuşaş/Çorum)

Öncelikle bu rotayı yapmamızın ana nedeni olan Hattuşa’yı anlatmam lazım: Hititlerin MÖ 2000’lerde başkenti olmuş ve çok önemli bir şehir olarak tarihte yerini almış olan Hattuşa; bugün Çorum şehrinin 80 km uzağında Boğazkale ilçesinde. Mutlaka Hattuşa’yı yerinde görün ki mekan kafanızda canlansın. Çok geniş bir alanda, arabayla veya uzun yürüyüşleri göze alarak gezebileceğiniz kadar büyük. Antik kentte taş kalıntılar ve hala görkemli biçimde ayakta olan kapılar dışında çok şey yok. Asıl çıkarılanlar Çorum Müzesi’nde, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde ve eminim daha toprak altında. O yüzden Çorum Müzesi de mutlaka görülmeyi hak ediyor. Hem müze güzel ve modern bir müzecilik anlayışı ile tasarlanmış; hem gördüklerinizin estetik kalitesi, güzelliği büyülüyor. 

İşte beni düşündüren konulardan biri tam da bu oldu. MÖ 2000’ler dediğimizde bugünden 4000 yıl öncesinden bahsediyoruz. Müzede soluduğunuz hava ve gördüklerinizin estetik kalitesinden sonra çıktığınız Çorum sokaklarında çevrenizi kuşatan çirkinlik, yapıların perişanlığı, sokakların bakımsızlığı ve gündelik hayatın her türlü estetikten yoksun hali, insana tarihin ileriye doğru giden bir akış olmadığını düşündürüyor. Gerçekten estetik boyutuyla ele aldığımızda Hititlerden ileride olduğumuzu söylemek çok zor. Üstelik salt estetik de değil; bir de kadın-erkek eşitliği meselesi var. Kraliçelerin, krallarla birlikte yönetimi paylaştığı, sosyal yaşamın içinde olduğu, belli ki saygı gördüğü bir uygarlıktan 4000 yıl sonra buralara gelmişiz. Oysa tarih yolculuğunun ileriye doğru akıyor olması başka bir yerde olmamızı gerektirirdi. 

Kadın-erkek meselesinde Hititlerden sonra da Anadolu coğrafyasında hep çok güçlü kadınlar olmuş. Selçuklu döneminde de, sonra Osmanlı’da da ve aradaki beyliklerde de nüfuz sahibi pek çok kadın iz bırakmış; hanlar, hamamlar, külliyeler yaptırmış ve ciddi biçimde varlık göstermişler. Sonra sonra yakın zamana geldikçe, kadınlar bu kentlerin yönetiminde de, temsilinde de çok daha geride kalmışlar. Zaman yine ileriye doğru akmamış. Şimdilerde, dediğim gibi şehir yaşamının içinde, orta Anadolu coğrafyasından çok da beklemediğim biçimde çokça kadın görmüş olmamız beni mutlu etse de, mesela bu şehirlerde kadın belediye başkanı ya da vali yok, milletvekili ise çok çok az.

Estetik konusunda da öyle. Şahane bir doğaya sahip bu kadim ve bilge coğrafyanın bugün tarihinden süzdükleriyle çok daha başka bir yerde olması beklenirdi. Anlaşılan o ki; bu toprakların kendi tarihinden öğreneceği çok şey var. 

 

Meltem GÜRLER

09.11.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 13 Kasım 2018 13:45

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.