FUTBOLLA SIFIR SORUN - Andrew FINKEL

26 Temmuz 2011 14:31 / 1520 kez okundu!

 


Empati –başkalarının duygularını anlayabilme ve bir ölçüde onları paylaşabilme– temel bir insani duygudur. İnsanlarda; savaşları durdurma, kedileri besleme ve hatta sevmedikleri komşularına gülümseme isteği uyandırır. Empati yoksunluğu bir tür toplumsal patolojiye yol açabilir.

Empati kuramamak –kendi kendinle bile– insanların karınlarına patlayıcılar yerleştirmesine, arabalarının camından dışarı çöp atmasına, başkalarının arka bahçelerinde hidroelektrik barajlar kurmalarına neden olur. Liberaller profesyonel empaticilerdir. Irkçılar ve aşırı milliyetçiler ise fecidir. Ya da şöyle söyleyeyim, liberaller empatiyi kontrol altında tutma sorunu yaşar. Milliyetçilerin ise başarıyla kurdukları duvarla çevrili toplulukları içinde empati tavan yaparken, sempati duvarın ötesinde durur.

Empati kelimesi Yunanca “eş acı”dan geliyor ve antik, evrensel bir kavram çağrışımı yapıyor. Ne var ki, yaptığım okumalarda öyle olmadığını görüyorum. Öz Türkçe karşılığı eşduyum’da olduğu gibi, 20. yüzyıl başlarında çıkmış uydurma bir sözcük: Almancadaki einfühlung’un düz İngilizce çevirisi. (Daha sonra Almanları, sanki hep hissettikleri bir duyguymuş gibi düşünmeye sevk ederek kandırmak için Almancaya yeniden empati olarak çevrildi.) Ne zaman empati kurup, ne zaman kurmayacağını bilmek, tarihsel bir hüner. Son damla suyunu başkasına ver ve ruhunu teslim et. Ya da bütün suyu kendine sakla ve biri gelip kafana vurup onu senden alsın. Empatisiz işleyecek bir demokrasiyi düşünmek zordur.

Korkunç bir iftiranın uzun soluklu girizgâhıydı bu. İşin aslı, futbol izleyen insanlarla empati kuramıyorum. Bir keresinde, yerimden kalkmadan bir maçı baştan sona izledim ama bir kere daha aynısını yapmaya heves etmedim. İnsanların bunun bağımlısı olmalarını anlamıyorum. Neden o takımı değil de bu takımı tuttuklarını ise hiç anlamıyorum.

Kültürel otizmim başıma bela. Uzun zamandır Türk siyasetini gözlemleyen biri olarak, daha derinde bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi hissediyorum. Türk futbolunun kalbindeki kriz, karmaşık sadakat ağlarına dokunduğu için, her tür Ergenekon komplosundan daha travmatik olabilir. Başörtüsü takma hakkına burun kıvıran insanlar, sarı-lacivert atkı uğruna mücadele verebilir.

Doktor kontrolünde, ilerleme kaydediyorum. Geçen akşam İstanbul konserinde Kürtçe şarkı söylediğinde Aynur’u yuhalayanlar aklıma gelince empati sorunum başa sarıyor. Sahneye plastik şişeler atmaları, birdenbire akordu bozuk 10. Yıl Marşı tutturmaları aslında kendilerini, faklı tür kuralların işlediği bir futbol maçında zannediyor olmalarından kaynaklanıyor. Bunun bir başka açıklaması da, kurdukları zihinsel duvarların, –Kürtlük, empatik erimlerinin ötesine geçen bir duygu– Aynur’un sesinin gücü ve güzelliğiyle, Eriha duvarları gibi yıkılacağından korkmaları olabilir.

Bunun keşfedilmeye değer bir yol olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe taraftarlarının, hapisteki liderlerine destek için maçın ortasında sahaya dökülüp oyunu durdurmalarını izliyorum; iğrenç suçlarla itham edilen bir futbol camiasının pişmanlık yasasından faydalanmayı hesapladığını okuyorum. Düşünüyorum da, bu yöntemler, Kürt sorununa neden uygulanmasın? Alenen Abdullah Öcalan’la müzakere etmek yerine, Öcalan’ı PKK Spor’un başkanı atayın, böylece taraftarları Habur sınır kapısında gösteri yaptığında Türkiye buna şaşırmayacak aksine gülümseyip anlayışla karşılayacak. Şüphesiz, Türkiye’nin, dağlardan yorulmuş ve normal bir hayata başlamak isteyen PKK’lılarla uzlaşmaya varmasının en iyi yolu, savaş giysilerini atıp futbol formalarını giymelerini sağlamaktan geçiyor. Eğer Futbol Açılımı, Kürt Açılımı’ndan önce olsaydı, şimdiye kadar iş çoktan bitmişti.


finkelattaraf@gmail.com

Taraf

Son Güncelleme Tarihi: 28 Temmuz 2011 20:11

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.