Lavanta Kokulu Kadınlar - Jasmin Kayra

27 Ekim 2007 06:18 / 4087 kez okundu!

 

İlk gençlik yıllarıma, biraz büyüyüp başka evlere misafir olana kadar, her yerde bizim ailemizdeki gibi lavanta kokulu çarşafları olan; sıcak yaz günlerinde balkonda, diğer zamanlarda salonda baş köşede duran, porselen dışında hiçbir tabağın sofraya konam

Lezzet Ustalığı


Giritliler, tarih kitaplarına ve dönem romanlarına bakıldığında çok cesur ve gururlu insanlar olarak tanınırlar. Günümüzde içinde yaşadığımız toplumda biraz dikkat ederseniz, Giritlilerin, medeni cesaretleri, korkusuzlukları yanı sıra, kadınlarının ve erkeklerinin ortalamanın üzerindeki uzun boyları, ince fizyonomileri, uzun boyunlarının üzerinde her zaman dik duran başları, düzgün konuşmaları ve yaşam keyifleriyle kendilerini hemen belli ettiklerini görebilirsiniz . Giritliler öncelikle yaşamdan zevk almasını bilen, yaşamı günlük ritüelleriyle bir şölene ve törene çeviren, kendilerine has bir yaşam felsefesi olan insanlar. Sadece çarşaflarımız değil hayatlarımız da “lavanta” kokar.. sadece ekmeklerimizin, yemeklerimizin değil yaşamlarımızın da bir “aroması” ,” lezzeti” vardır.. Ve biz bu lezzeti yaratmak kadar paylaşmaktan, bu lezzetin ustası olmaktan da besleniriz.



Şimdi düşünüyorum da yaşam bizler için çok basit ama bir o kadar da önemli... Gündelik hayatlarımızda küçük şeyler yaşamı yaşanmaya değer kılıyor.. Sabah kullandığımız havlunun yumuşaklığı, çekmeceden dışarı çıkan lavanta kokusu,keten kahvaltı peçetesinin kenarındaki antika iş.. Hayatımızda bu küçük şeyler sabahtan başlıyor, sihrini tüm güne bulaştırarak, biz tekrar uyuyana kadar, gün boyunca,hatta ömür boyunca devam ediyor.. Etrafınızda Giritliler varsa bu dediğime dikkat edin, ne çok detayla uğraşır ve bundan mutlu olurlar.



Yaşamla Flört

Kadın olmak ve tabi ki erkek olmak büyük incelik. Giritlilerin dünyasında her daim, yaşamın her mevsiminde sadece birbirimizle değil, yaşamın kendisiyle de flört edilir.. Güzel konuşulur, incelik, özen gösterilir, iltifat edilir ve iltifatlar zerafetle kabul edilir..Anneannemin yaşamının son günlerinde hastalıktan kıvranırken bile, sadece hastabakıcıları, doktolarıyla değil, artık sebzelerini eve getirtmek durumunda olduğu için, telefonda manavı Mehmet Efendiyle sebzeler üzerindeki sohbetlerinde ne çok iltifat ne çok güzel söz gizli olduğunu duyabilmenizi, son zamanlarında her dışarı çıkabildiğinde uğradığı kuaförü Üstün Bey’le nasıl flört ettiğini görebilmenizi çok isterdim.



Bizim yaşamımızda herşeyin, ama herşeyin, günlük hayatımızın, evimizin, evimizdeki eşyalarımızın, günlük, küçük ritüellerimizin, en basit detayların bile bir öyküsü vardır.


Biz bu öyküleri yaratmaktan, anlatmaktan, dinlemekten, paylaşmaktan büyük zevk alırız. Birbirimize anlatmak için öyküler biriktirir ve öykülerimizi en güzel tasvirleri bulmaya, en doğru kelimeleri seçmeye çalışarak, tadını çıkararak, hakkını vererek uzun uzun anlatırız. Bu öyküler kimi zaman abartılar veya inanılması güç sihirler de içerebilir elbet.. Ama hepsi “gerçektir” veya biz onları kendimiz bir yolunu bulup gerçek kılarız. Bazen "yaşamı bile, aslında, öykülerini anlatma için mi yaşıyoruz ne?" diye düşünmeden edemiyorum.



Yemek Yaşamak İçindir


Kimi evlerde yemek sadece yaşamak için yenilir, bizim evlerimizde ise neredeyse yemekler için yaşanır, çünkü yemek sofrası, menünün oluşturulması ve alışverişin yapılmasından başlamak suretiyle sadece karınların doyduğu değil, yaşamın da doyurulduğu yerdir. Herşeyden önce bizler için yemek pişirmek kadın olmanın gereği, büyük zevk ve maharettir. Yemekten, sofradan zevk almanın, iyi yemeği takdir etmenin medeni bir “insan” olmanın önemli bir gereği olduğu gibi...

Giritliler bu konudaki değerlendirmelerinde çok da pratiklerdir aslında. Örneğin terbiyeli marathaya burun kıvıran, kuzu etiyle pişen kerevizin kokusunu ağır bulan, sakızlı muhallebiyi yeterince takdir edemeyen, içbaklayı nasıl yiyeceğini bilmeyen, favayı tanımayan birisi Giritli bir aileye giremez. Bizim için yemek pişirmeyi bilmeyen ve iyi yemek pişiremeyen öncelikle “kadın” olamaz. “Yemek pişiremiyorum, hiç vaktim olmuyor...” gibi bir yakınma hemen sahibini bir kadın olarak, bizce, bir daha ağzıyla kuş tutsa hiç çıkamayacağı bir kategoriye yerleştirecektir. Çünkü zamansızlık mazeretinin aksine bizim evlerimizde sadece yemek pişirmek değil “iyi yemek pişirmek”, ister doktor, profesör, ceo veya bakan olalım, bir kadının en önemli ve birincil görevidir... Aynen profesyonel ve sosyal yaşamda ödül üzerine ödüller alınsa da, dolma pişirirken pirinçleri lapalaştırmanın, hele hele dolmanın dışına taşırmanın en büyük kabahat olması gibi... Aile geleneklerimizde hiçbir kadın yemek pişirmeyi, sofra kurmayı, servis yapmayı bir ‘angarya’ olarak görmez, aceleye getirmez veya boşvermez, ayrıca elbette hiçbir kadın pirinçleri dolmanın dışına taşırmaz..


Giritliler tarihleri boyunca yemek masasına hiçbir zaman tek başına oturmamışlar, çünkü bizler için sofra herzaman kültürel bir ortam ve sıcak bir paylaşımın alanıdır. Yaşamlarımızda sofrayı sofra yapan oldukça önemli kurallar vardır. Bunlar aslında göstermelik bir sofranın değil, yaşamın da kurallarıdır ve günlük yaşamı nasıl zenginleştirebileceğimizi, sihirli kılabileceğimizi tarif eder. Nasıl yemek yapamayan ve pişirdiği yemeği büyük bir yaşam hüneriyle ailesine, dostlarına, misafirlerine sunup, onlarla sofrada yemeğin ve sohbetin tadını çıkaramayan kadın kadın değilse, aynı şekilde yemeği takdir etmeyen, hatta yeterince edemeyen, sofradan zevk almayan, sofra sohbetini bilip, sofranın kültürüyle beslenmeyen, tabağı biter bitmez sofradan fırlayan bir erkek de centilmen bir “erkek”, anneannemin deyimiyle “haza beyefendi” olarak kabul edilemez. Ataları dikbaşlı bir topluluk olarak tanınan Giritliler erkeklerinin, ne kadar dikbaşlı olursa olsun, sofrada bir centilmen olmalarını beklerler. Bu böyle olmadığı sürece sofradaki görgü eksikliği yaşam bilgisi ve görgüsünün eksikliğine dair başka önyargıları da tetikleyeceği gibi, her lafın arasına iki üç tane Giritçe kelime sıkıştırmaya bayılan ailedeki özellikle eski kuşak Giritlilerce, kendi münasip lisanlarıyla anlatılacak hikayelere dönüşecektir. Bana inanın, artık adamcağızın çorabının rengine, yatakta ne giydiğine kadar uzayıp gidecek ve girdiği tüm cemiyetlerde arkasından dolanıp duracaktır.



Esiri Olmadığınız Sürece Gelenek İyidir



Bizim evlerimizde sofra her zaman, yemek çarçabuk yenecek bile olsa, kolalı beyaz yemek örtüleri, peçeteleri ve beyaz porselen yemek tabakları kullanılarak özenle kurulur. Masaya bazen sadece bahçeden koparılış birkaç dal papatya veya mutfaktaki taze nanelerden ibaret olan basit taze çiçekler konur ve yemekler her zaman servis tabaklarında sofraya gelir. Hiçbir Giritliye “canım zahmet etme..ben yabancı değilim o beyaz örtüyü ziyan etme.. tenceresiyle yemeği getiriver..” sözlerini anlatamazsınız. Böyle söylerseniz sizi hafif küçümseyerek ve bu işleri hiç anlamadığınızı, öyleyse yaşamdan da anlamayacağınıza hemen karar vermiş olarak, sizi hiç duymamış gibi davranacaktır. Aile içinde, misafir olmayan sofralarda bile yemeğe aynada yüzüne şöyle bir bakıp, saçlarını düzeltip, üstüne çekidüzen vererek oturulur. Yemekte tartışılmaz, kötü söz söylenmez.. Aksine dertler yemek sonrasına ertelenir ve o an yemeklerin tadı çıkarılır.
Şimdi masadaki cacıktan, zeytinyağlılara kadar, ekmeğin kabuğunun çıtırlığından, kompostonun kokusuna kadar tüm gastronomik detayları konuşmanın zamanıdır. Yemeklerin ve sofranın sihriyle bir süre sonra kederler unutulur, bulutlar dağılır, sofradan şen kahkahalar yükselir. Giritliler için karamsarlığa hiç gerek yoktur, herşeyin bir çözümü mutlaka vardır ve elbette bir çaresine bakılacak, dertler çözülecektir... Giritliler her fırsatı bir eğlence ve şölene dönüştürmekte çok ustadırlar öyle ki ..yaşamın bir parçası olan ölmüşlerimizi bile biz “allah rahmet eylesin” diye değil”, “kulakları çınlasın” diye neşeyle anarız, kimi zaman şaraplarımızın ilk birkaç yudumunu toprağa, onlar için dökeriz çünkü ölmüşlerin de şarapta ve güzel sofralarımızda hakkı olduğunu düşünürüz.



Girit Mutfağı Sadeliğin Şiiridir


Girit mutfağının dünyaca meşhur olduğunu artık herkes biliyor. Harvard Üniversitesinin Halk Sağlığı kürsüsünde bu mutfak özel bir çalışma alanı olarak bilim adamlarınca inceleniyor ve daha birçok kaynakta Girit Mutfağı sözkonusu olduğunda aktarılacak elbette oldukca çok bilgi var. Ancak fazla akademik derinliklere girmeden, çevremizde yaşayan Giritlilerin, benim anneannemin, teyzemin, annemin, onların teyzelerinin ve şimdi de kendi evimdeki yaşama bakarak Girit mutfağının sadece Akdeniz’in değil belki de dünyanın en basit, en sade ve en temel mutfağı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Biz, küreselleşme ve gelişmiş tarım, seracılık yöntemleriyle herşeyin her mevsimde üretildiği, bulunduğu ve artık mevsimlerin takip edilmesinin zor olduğu bu yiyecek, içecek zenginliğine rağmen hala herşeyin mevsimini biliriz ve insanlık tarihinin en başlarından beri zaten doğada varolan hemen herşeyi, tahıl, ot, sebze ve meyveleri, her zaman yla, büyük özen göstererek kendi mevsiminde pişirir ve servis ederiz. Asla katkı maddesi, hazır paket gıda, margarin, tereyağı dışında başka hayvansal yağ veya tohum yağı kullanmayız. Kızartmalarımızı bile zeytinyağıyla yaparız. Sebzelerimizi etsiz, öldürmeden az pişirir, otlarımızı renklerini hiç sarartmadan yemyeşil haşlarız. Zeytinyağlı yemek olmadan sofraya oturmayız ve de yemeğin üzerine bir parça beyaz peynirle miğdemizi bastırıp, sohbetimizi koyulaştıran bol köpüklü güzel bir kahve içmeden sofradan kalkmayız.



Giritli Kadınlar Lavanta Kokulu Kadınlardır



Zeytinyağlılar, otlar ve yemekler faslına bu kez hiç girmedim çünkü kökleri Girit’e uzanan birisine yemek dediğiniz zaman, üstüne sızma zeytinyağı, taze kekik, domates ve beyaz peynir konmuş evde yapılmış peksimetten başlayıp, marathaya kadar giden çok uzun bir yola giriyorsunuz demektir.. Bu yol yaşamın yoludur ve yaşam kadar sürekli, uzun ve sonsuzdur..



Giritli kadınlar lavanta kokulu kadınlardır.. Sadece çarşafları, saçları değil yaşamları, öyküleri de lavanta kokar.. Hayata öyküleriyle, cilvelilikleriyle, kahkahalarıyla ve yemekleriyle lavanta kokusu bulaştırmakta maharetlidirler.. Bu koku bir kez bir yerden bir yaşama bulaştı mı kolay kolay çıkmaz.. Kuşaktan kuşağa bir yolunu bulur geçer.. Başkalarının yaşamlarına da bulaşır. Yaşamı sihirli kılan aslında biraz da bu lavanta kokusu değil midir? Düşünüyorum da, neden olmasın...



Jasmin Kayra



Not: Lavanta hem canlandırıcı hem de rahatlatıcı bir etkiye sahiptir. Hem enerji verir, hem de gevşeterek zihinsel ve fiziksel stresi yok eder. Kokusu uyarıcıdır, hisleri keskinleştirir, libidoyu yükseltir. Tüm bu özellikleriyle lavanta aromaterapatik olarak yaşamla güçlü bir bağ kurmaya yardımcı olur.

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
21 Ekim 2011 12:45

GİRİTLİ KIZI

Giritli kadınımızı ve giritlileri ne kadar güzel ve doyurucu anlatmışsınız .Ben giritli olamaktan HER ZAMAN gurur duyarım .Giritli olmaktan gurur duymayan yoktur ...Yazınızı okudum çok mutlu oldum bizlerin kültürümüz çok farklıdır bunun böyle olduğunu dünya bilir sizde öyle güzel anlatmışsınızki yüreğinize sağlık ....TEŞEKKÜRLER ......Jasmin Kayra
01 Mart 2011 20:07

oykuog

'AKDENİZ'İN RÜZGARINDA SEVDALAR'

Annemin gecesini gündüzüne katarak yazdığı, yukarıda adı gecen kitapta yazdıklarınızdan cok daha fazlasını bulabilirsiniz ancak, tabi öncelikle kitabın bitmesi gerekiyor. Giritli olan bu güzel insanların yasadıkları her seyi bulabilirsiniz.. çünkü annem bir giritli

iletişime gecmek isterseniz
oykuogunc@hotmail.com
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.