SEN MİSİN ZAMAN?

12 Mayıs 2011 01:38 / 1870 kez okundu!

 


Evime nasıl gelmiştin? Islak ve korkaktınız onu hatırlıyorum. Bir arkadaş hatırıyla başladı her şey. Annesi alma demişti. Alma kızım. Yapma buna değmez. Hiç değmez bırak kendi halletsin. Kıyamamıştım konuşmalarındaki hakarete, hayatımdaki öfke parçalanmalara karşın hadi çık ve git!

Akşamın karanlığında Kurtuluş’taki evime kapıdan adeta kovalanırcasına söküldüğüm hasır sandık içindeki yavrularla dönmüştüm. Parmaklarımın arasında yumak yumak kediler… Dört küçük kedi yavrusu. Minnoş, Şirin, Duman ve sen… Boncuk. Önce Duman başkasına taşındı. Ardından marifetinle çoğalıverdik. Hangi arada büyümüştün anlayamadım. O ara ev ayrı koktu, perdeler ayrı. Temizle dur. Kum bul, kovaya su doldur sil babam sil. Halı da sarı mı? Sarı; çeyiz halı. Anla neler işittiğimi… Şirin sinemaya gidecekken yalvardı, bırakmadı… Ebe idim… sobeledin… en acı zamanımdı geçen sene. Bitirdin güvenimi… nasıl inanacağım şimdi sevmeye? Hayvan bile anlatıyor ben anlatamadım. Radyodaki dinleyicilerden birine, Azize’ye gitti küçük. Yemek yemedi, soluyormuş. İstanbul’un sokaklarından birindeydi o ev… Küs gözler, dayanamadı ardından burnumu okşadı… tabağına baktı, barıştı. Hayat gibiydi aynı… ya da o film… ye, iç, dua et…

Neyse annem her zamanki gibi duruma el koydu (!) on birin üzerine çıkamadık. Ankara’dayken olup bitmişti… karamsar oğlan dibimden ayrılmıyordu artık… “değişiklik var bende… miuuuuu”… akvaryum, menekşeler, bitkiler, Pişekâr teslim hepsine… Balkonun sarkan hercaileri bile ayrılamadı penceremizden. İşe sabah işten öğle… istersen geç kal. Mutfakta ne kadar bakliyat, çay varsa yere. Tuvalet kâğıdı oyuncak. Ne gam ne de keder… Kedi dili!

Shakespeare taşınmalardan birinde şaşı gözlerini de aldı gitti. Tempo değildi onu yoran. Gittikçe yabancılaşıyordu her yere…Ona çok benziyordu. Kimse inanmaz. Ne yapalım. Kasıt yok içinde. Siyah beyaz “aslında dünya koskocaman bir sahne” dedikçe yerleşti içime. Sahi kime yazılmıştı?.. İnsana mı? Kraliyetin kokoşlarına mı? Dile mi? Kaçış mıydı yoksa onunki de... Öyle ya kâse içindeki çiçekli sularda yıkanırdı ayakları? Çeviriyi kimden istersiniz? Shakespeare olunca adı belki de sonelerinin trajik kullanımından sıkılmıştı bizimkisi. Sahtekârlıktan şaşkına dönmüştü.

Karanfil ve Minnoşsa Güzelbahçe’den kaçarken kalmayı seçti! Odalardan sıkılmış ruhlarını özgür bırakmaya karar verdim. Şimdi sokakta, mutlu yaşayıp seni sormuyorlar bile. Otları, böcekleri özlemişler. Bahçeye bırakmak istediğimde kaybolurlar, dönemezler! İnsan kaybolamazsa nasıl yaşar?

Boncuk yolculuklardayken serçeleri gözlemeyi sürdürdü. Her kapının anahtarla açılışında heyecanlandı. Geceleri durmadı mırıltısı. Yalnızlık güzeldir kimilerince. Özgürlüktür bağı olmamak. Ama evde bekleyeniniz varsa sancıya dönüşür. Alaçatı’ya gittik bir hafta sonu. Boynuma sarıldı. Bir Rum evinin sakız ağacıyla kucaklaşmış duvarında biraz tanıdı önce. Mahalleyle koklaştı üç gün. Kayboldu, gitti denilirken dönüverdi. Acıkmıştı!.. Ayşe hanıma bağlandı. Ondan önce yatağa girmelere kalkıştı. Ayakları sancıdı. Uyumaya başladı. Yedi, uyudu, kuşları yakından sevdi. İmrendi onlara. Yakaladı mı? Bilmiyorum. Daha mutluydu giderken. Sessiz, sakin, bakışları dolu bir veda.

Çorapların artık hiç kıl olmayacak dedi içinden. Zaten gelmeyeceksin de! Düşündü! Aklına başka yangınlar, sokakların çığlıkları, taş çocuklar üşüştü. Kalakaldı. Hürriyet’le konuştular biraz. Kitap fuarında karşılaştılar. Yine konuştular. Kedi kadınlar kayıplarına sığınırlar ağlamaktan ziyade. Onların ıssızlığıdır kedileri. Kimse bilmeye kalkışmasın. Aralarındaki bağ aşklarından güçlüdür. Ancak bir gün öyle düşerler, yanarlar ki… ölüm oturur yanaklarına. O ölüm adamlıklarını çıkartır. Gün olur devran döner yanaklarında boğulur sevinç. Hayvan sevmeye yanaşmayan tazeler kandırılmaya açık kollarında zannettikleri sevdalarında yıkanmaktalar. Derin yazma anlamıyor demişti. Yazmam! İçimdeki deli kedi bir bıraksa elimi.

O bahar mimozalar açtıktan sonra çoraplarımın altı kıl! Bak! Peki, ona da peki. Uzun gidişlerin sakinliği biliyorum hızlandırdı çok şeyi. Yanlış anlamaları, ihmali. Yine de yeniliyorum iç içe savrulmalara. Zamanla dinecek. Bitmeyense dönüşü beklenen oğlun taşı. Aynı evden bir türlü kapı dışarı çıkamayan ağrılı kadınlar ve erkekler. Kuyularda kaybolan sızılar. Dağların patikalarında, yol kenarlarında isimler belirsiz.

Zaman! Aşkım! Bekliyoruz hep birlikte.

Hürriyet, gülümse mırlıyorlar. Şimdiki evin dışında yığınla kedi sevilmeyi bekliyor… Birileri anlasa diye değil, bekliyorlar. Açlıkları bitsin, kılları okşansın. Ama kaçak ama ten tene… Kış geldiğinde boşalacak ortalık. Bir sürü yavru gelecek, “Boncuk” hariç…

Hayat iki yılımı kayıplarla süsledi…

Hayata!..


İffet DİLER

10.05.2011, Seferihisar

Son Güncelleme Tarihi: 12 Mayıs 2011 13:49

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.