Neşet Ertaş

11 Ekim 2012 23:04 / 1417 kez okundu!

 


Ben ne bilirim? Karşılaşmadık, konuşmadık hiç. Çocukluk edip hayal bile kurmadım. Orada bir yerdeydi hep. Lâmbalı radyonun içinden çıkmış yürüyordu. Ardına takılan yoktu. O aralar git gel Ankara varsa yoksa “Batsın Dünya”.

Bizim kız belki türkü dinler bandının kaydında babası vardı o doğmuş muydu? Bilmem bilemedim işte. Hep oradaydı. Vardı. Sakin, sessiz…öylesine. Türküyü hani hayatın en doğal en sıradan yankısıymışçasına anlatır karşına bırakır sonra da giderdi.

Plâklar, cd’ler, mp3’ler yıktı ortalığı sadeliğin duru anlamıyla sürdürdü konuşmasını. Mikrofonlar şaşırdı kuru sandalyesinde oturduğunda. Yerleşmedi. İstemediğinden makamı sıkıldı yüksekler. Buluttu oysa Anadolu’ya hakça savrulan. Az az döküldü. Demini saklamadan parmaklarını ateşe koydu. Kimse bilmez. Oradaydı ama. Öylesine. Acı olan acısını bellemeyen biriydi.

Acıyı dilinde, gönlünde tutuşturan “çocukluk” aldı götürdü onu. Cennet ve cehennemi burada bu iklimde yaşadı. Odanın mutlak sessizliğinde çalınmış şimdilerde eşyaları. Konuşsa izinsiz girene de kızmaz sakin cümleler kurardı. Dinleyen kim? Duymak özellik. Bunu öğrenmeye kalkışmak bile sakıncalı artık. Sığlarda yüzmek korunaklı. Yoksa kamera kabalıklarında mendiller çıkmazdı ceplerden.

İnanmayan gelmese?

Duydum çalmışlar anılarını. Ne yapacaksınız? Evin boşluğunda yankılanı işitmeden tıngırdatmışsınız kapısını. Olsun derdi. Çocuklar istemeden girmişler. Bizim hanemiz serbesttir derdi. “çalmak” istemişler ne yapalım?

Anlayış hükümdarlığında kılındı son vakti.

Onu da istemezdi.

Toprak sarsa geliriz diyenlerdendi.

Bugün burada içinde yarın sizinle yine.

Hayata inandı. Acının soylu yakınlığında dostluklar kurdu.

Dağılmadan gitti.

İzin vermediler.



İffet DİLER

ekim denizi


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.