EYLÜL KIRMIZIYA DÖNÜYOR SOKAKLAR - İffet Diler

20 Eylül 2008 18:16 / 1415 kez okundu!

 

O gün rüzgârla dalgalanırken kırmızı ister istemez çocukluğuna dönüverdi. Hiç bıkmazdı Kordon'da faytonları merakla seyretmekten. Denize süzülen martıların boğulmadığına defalarca şaşırmış, utandığı için de kimselere soramamıştı. - Kuşlar yaşar mı denizin

Şimdilerde gölgesi güneşten bucak bucak kaçan Halil bir zamanlar Cumhuriyet apartmanında oturduklarını anımsadı. Gülsümse eve adımını atar atmaz mürekkebin kokusunun günlerce eksilmediğini rüyalarında bile unutmadı. Yeniden dönüp baktılar hayata... İnsanların tek tek ölüp gittiği günlerdi. Sokaklarda kimle karşılaşsalar ağırlar, kahve içerlerdi oysa. Şimdi geride kalan yüzler, isimler yabancıydı ikisinin de kundağına. Hem öfke öylesine yoğundu ki, deniz bile yatıştıramıyordu. Bırak anne sütünü, kardeşliği, mektuplar adresini aramaktan yorgundu.



Sıcaktan korunmak isteyenler daracık brandanın altına saklanmaya çalışsalar da peşlerini bırakmaya niyeti yoktu Eylül'ün. Kışa hazır günler geceler İzmir'in yine kurtuluşuna sahne oluyordu. Öyküler, kahramanlığa ait sözcükler yıllar sonrasının hastane ve yoksulluk günlerini unutturmasa da, elleri, yüzü ateş içinde kalıyordu daima. Adına kimi korku dedi kimi umulmaz neşe, heyecan. Özgürlüğe olan tutkusu şimdi yine yalnız.



Ne zaman Konak meydanında minik adımların sesini duysa yerdeki hazan yapraklarının hışırtısı saatlerce bırakmazdı peşini. Hayalleri, güvercinleri, saat kulesini, eski açık hava tiyatrosunu, en çok da manolyaların açılmaya hazır beyaz masumiyetini sevdi, kokladı. Elhamra sinemasının koltuklarındaki ahşap kırılmalarını ihmal etmeden babasıyla oturduğu bordonun, türkü saatlerinin yürekliliğine şaşırdı. İlk gökkuşağında mevsimi olmasa bile çağırdı " Haydar, haydar ", " Drama Köprüsü " ve niceleri her sonun güzellemesiydi küçüklüğünün.



Sonra çaresiz gidişine bakakaldı o tokluğun, direncin... Geride bıraktığı siyah beyaz fotoğraf aradan yirmiüç sene geçtiğini söylüyordu. Devlet opera ve balesinde çalışırken sağa sola, gökyüzündeki sorulara, halden bilmezlere takılan si bemoller bugün bile denizdeki dalgaların savruluşunda hayat buluyordu. Korkmakta haklıydılar. Söz yazıya dökülmese bile aklının derinliklerine kazınmıştı bir kez isyan. Haksızlık halden anlamaz, hatır sormaz merdivenlerini çıka dursun elbet dayanırdı saflık.



Yeniden üşenmeden "merhaba" diyordu her sabah şu güneş. Tek tek çalıyordu uyanmanın gecikmişliğini.



Sen yeter ki hazır ol şarkım!...



İki ucu gömleğimin sökülüver yok edilişinden geçmişin!...



20.09.2008

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.