Çiçekli Laura Ashley Elbiseli Kadın

03 Haziran 2009 10:54 / 2770 kez okundu!

 


Sen. Seni unutmak için dağlara, gökyüzüne, ağaçlara, sulara sığınıyorum. Güzelliğinle, gözlerinle aydınlanamadığım için başka yollardan aydınlanmaya çabalıyorum. Aklıma hep film replikleri geliyor. Sadece siyah giyiyorum. Bir satranç oyunu muydu aramızdaki.

Seninle ilgili bilgilerimi gözden geçiriyorum. Seni görürsem söyleyeceklerimi ezberliyorum. Seni sevdiğimi senden neden sakladım ki. Şimdi hamlem ne olmalı. Seni nasıl etkilemeli. Ümitsizliğe kapılmamalı. Her yerde sen. Seni zihnimde canlandırıyorum. Gözlerinde lens mi vardı. İlişkimiz kalıcı mıydı. Yoksa seni kıskandırmalı mı.

Sevmek için yürek lazım. Ama sevginden sözlerini bile anlayamıyordum. Yüzünü hayal etmekten, seni izlemekten. Sevgimden haberin bile olmadı belki. Heyecandan dilim tutuluyordu. Kalbin kullanma kılavuzu da yok ki. Telkinler dalgaları durdurmuyor. Telefon çalmıyor, öğütler dindirmiyor. Duvarlara bakmakla zaman geçmiyor.

Duygular saklanmamalı. Ama insan konuşmadan da açıklayabilecek bilgelikte olmalı. Bir gül yaprağı gibi hafif olmalı. Yazmak daha kolay. Sadece arkadaşızdan daha kötü bir replik var mı.

Günler geçiyor. Bir tatlı işkence aşk. İnsan rahat davranamıyor. Ay ışığı ne güzelmiş. Çikolata ne güzel. Güller ne kadar kırmızı. İnsan sevince ne kadar özverili. Düşünmek ne kadar derin. Bir beden tamam. Bir ruh da. Ama ikinci bir ruh da lazım. Nedensiz sevgi. Galiba sevince zaman daha çabuk geçiyor.

Aynaya baktığında çeneni yaslayacağın sevdiğin olmalı. Traş olmak istemelisin. Özlemekten yorulmamalısın. Kapı çalsın, sen gelsin. Hadi gidelim desin. Escape sıksam da bedenime senden kaçamıyorum. Sahiden sevebilirim. Gül. Kırmızı. Günlük işler, ütü, alışveriş ne sıkıcı. Kim ister şimdi çamaşırları kurutmayı.

Şımarık kız çocuğu gibiydin. Rujun dişine bulaşırdı. Ne kadar gelgitliydin. Katıla katıla gülerdin. Çiçekli Laura Ashley elbise giyerdin. Bekliyorum neyi beklediğimi bilmeden. Birilerine anlatmam lazım seni. Her mevsim taze seni. Bizim de bir aşk hikayemiz olmalı. Derin derin bakışmalıyız. İçimize atmamalıyız. Kendimizi yaşama adamalıyız. Bir kerecik olsun öpüşmeliyiz. Bana Proust’u, Beckett’i anlatmalısın yine.

Sen Athene değil Aphrodite gibiydin, ya da Helen gibi. Herhalde büyülü kemerin vardı seni çekici kılan, onlarda olduğu gibi. Bende büyülü yüzük yok ki seni bulup yanına geleyim ve hayatımız bir epope olsun.

Kartal duruşu ile kartal olunmuyor. Sen var ya sen. Sen resim yap ben de seni seyredeyim. Senden başka kimse sen değil. Sensiz bioritmim dibe vuruyor. Derin mavilerde saklısın. Hayalinle hayatla başa çıkabiliyorum. Uzun uzun yürüyorum. 

Neredesin? Kabuklu fıstık ya da istiridye içindeki inci gibisin. Saklıyorsun kendini. Çocukken yaz tatillerinde deniz kabukları toplardık. İçlerinde hayvancıkları olan deniz minareleri vardır. Onları toplar zavallı hayvancıklarla oynardı çocuklar. Önce kollarını çıkarırlar sonra kafalarını. Tehlike yoksa yürümeye başlarlar. Kollarından tutup onları çıkarmaya çalışırdık. Sen de öyle olma. Çık ortaya. Saklama kendini benden.

Sensiz olmuyor. 

Gökhan Özgen
03.06.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
12 Temmuz 2010 16:46

Nurten Düzkantar

SECRET GARDEN_HYMN TO HOPE eşliğinde harikaydı iki kez ardarda okudum ellerine sağlık bu duyguları anımsattığın için ellerine sağlık sevgili Gökhan..
27 Haziran 2010 21:50

cudi

:)ÇOK HOŞ..
04 Haziran 2009 14:00

deepblueeagle

:) yazarım. gerçeklerin, yaşanmışlıkların düşlerle harmanlanması biraz. 

napalım aşkı semiyotik, ontolojik, epistomolojik açıdan anlatamıyoruz barthes, derrida, lacan gibi. çünkü türk filmleri ve aranjmanlarla büyüdük. bülent oran, sezen cumhur önal, fecri ebcioğlu, naim dilmener, izzet öz gibi ağır abiler beynimizi yıkadı. biz de aşktan başo matsu, osho, kirişnamurti, lao tzu, suzuki gibi bilgelerle korunmaya çalışıyoruz. danimarkalı suzanne brogger "bizi aşktan koru" demişti nefis kitabında. 

koruyucu hekimlik aşk hastalığına çare bulabilecek midir. mehmet öz'e soralım bilir belki. veya wellnes'çılara.:)  
04 Haziran 2009 09:57

yayinci

Sayın Özgen,
Siz ince hastalığa yakalanmışsınız. Allah şifa versin ama işiniz zor... Türk filmi tadında daha çok yazınızı okuyacağız gibime geliyor. Bekliyoruz  efendim. Kolay gelsin...
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.