Üçüncü cumhuriyet

01 Mart 2013 02:06 / 1421 kez okundu!

 


Bilen biliyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1921 anayasası toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek bir niteliğe sahip iken, 1924 anayasası Kürtlerin ve dindar insanların beklentilerini berhava edince kimi sağduyulu düşünürler açısından 1. cumhuriyet ve 2. cumhuriyet olarak nitelendiriliyor.

Maalesef o gün bu gündür zaman zaman topluma kısmi bir nefes aldırdı ise de ennetice günümüzün sorunlarına kaynaklık etti.

Doğrusu en son yapılan fiili müdahale de 28 Şubat’ın balans ayarı da bu sürecin marifetlerindendir. Anadolu insanı 1921 anayasasına sahip çıkacağına 1924 anayasasına daha sıkı bağlanmış. Aynı zihniyetle 12 Eylül anayasasının kalıntılarını da silip süpürmekte zorlanıyoruz. Yok ilk üç maddeydi, ilk dört maddeydi, bilmem ne?

Kanaatim o ki üçüncü cumhuriyet diye bir süreç AK Parti hükümetiyle başladı, umarım bu süreç barış ve huzurla anılacak.

Başbakan bazı insani ve İslami değerlere sahip çıkınca beklenmedik bir tepkiyle karşılandı. Bu engelle karşılaşan hükümet, istikamet değiştirdi ve parlamentonun özgürlüğüne kavuşması için bir eylem planı ortaya koydu galiba. Bu olumlu havadan cesaret alan yargı üstüne düşeni esirgemedi ve hükümete “Aba altında sopa gösteren” kimseleri ifadeye çağırdı. Bir vatandaş olarak bu sürecin başlamasıyla artık ülkemizde bazı olumlu gelişmelerin olabileceğine kanaat getirdim.

Tabi bu ezber bozan bir gelişmeyi hazmedemeyen partilerin de şapkasını önüne koyarak iki kere düşünmeleri lazım diye düşünüyorum. Çünkü eski tas eski hamamla bu toplumun lehine taş üstüne taş koymak mümkün değildir.

Malum demokratik düzenin yapılandırıcı, tedavi edici, iyileştirici çalışmaları ancak mecliste olur. Parlamentosu vesayet altında olan bir ülkenin iflah olmasını beklemek akıl kârı değildir.

Sene 2004, Diyarbakır vekili Fehmi Uyanık ile Olay gazetesinde muhabbet ortamını bulmuş, gündemle ilgili bir değerlendirme yapıyoruz. Av. Sıtkı Zilan dedi ki; Sayın vekilim, şu şu görüşleri meclis kürsüsünden dile getiremez misiniz? Fehmi Bey, “Yahu beyler, siz ne diyorsunuz? Ben bunları dile getirirsem beni meclisin tavanına asarlar”

İşte meclisimizin özgürlüğünü bize anlatan çarpıcı bir örnek. Bu derece stres altında olan bir vekil hayata nasıl bir katkı yapabilir...

2005’te Başbakan, Kürt sorunuyla ilgili çözüme katkı yapabilecek fikirlerini Diyarbakır’da kamuoyuyla paylaşınca, Ankara’da ciddi bir soğuk hava estiğini ne çabuk unuttuk.

Ben 2006’da askeri yapılanma ile ilgili bir makale irad ettiğim için yargılandım ve 9 ay ceza aldım.

Ancak bu süreçte peş peşe çıkan yargı paketiyle kurtulabildim.

24 Şubat günü Diyarbakır’da Türkiye Barış Meclisi çalıştayı gerçekleşti. Barış konulu bu çalıştayda bir çok fikirler dile getirildi.

2. cumhuriyet döneminde vekillerin bile dile getirmekten çekindiği görüşler paylaşıldı. Bununla birlikte ezberini bozacak kadar kabiliyet sahibi olmayan kimseler yine eski yaklaşımla eleştiride bulundular.

Ancak Barış Meclisinin sonuç deklarasyonu barışçıl ve umut vericiydi.

Türkiye’nin âkil adamları durumunda olan bu çalıştay katılımcıları, barış için taş üstüne bir taş daha koydular kanaatindeyim. Ayrıca toplumun tüm renklerinin barış meclisinde temsil edilmesi için inandırıcı bir katkı yapan Diyarbakır Barış Meclisi başkanı Dr. Şemsettin KOÇ’a da teşekkür etmeyi borç biliyor, okuyucularımın huzurunda beyan ediyorum; onun teklifi üzerine TBM’ne katıldım, katkı verdim, bilgi edindim. Eğer Barış çalıştayına katılmasaydım en azından bu yazıyı yazamazdım.

Barış ve huzur dileklerimi yineliyor, mutlu yarınlar diliyorum.



Eyüphan KAYA

28.02.2013

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.