Meselenin özü bu yazıda

24 Haziran 2013 16:51 / 1250 kez okundu!

 


Bir insanın şahsiyetini oluşturan dört değer var; din, dil, tarih ve kültür. Bir millet bu değerleri nesline ne kadar aktarabilirse o düzeyde geleceği parlak olur, asayiş sorunları azalır, huzur ve mutluluğu neşv-u nema bulur. Eğer bu dört terimde aksaklık yaşanırsa defolu bir vatandaş tipi oluşur ki toplumun başına bela olur.

Peki, bu dört değeri millet olarak günümüze taşıyabildik mi acaba?

1- Dinimize ihanet ettik, kıyıdan köşeden az bir şeyler, yarım yamalak öğrettik ve dinimizi ikinci plana bıraktık,

2- Dillerimizden sadece Türkçe üzerinde durduk, onu da alfabeye kurban ettik, toplumda var olan dilleri de yaşaması için bir çaba göstermediğimiz gibi, bazı dillerin konuşulmasına bile yasak getirdik (Dünyada emsali var mı bilmiyorum)

3- Uzak ve yakın tarihimizi çok taraflı anlattık aslında öğrencilik yıllarında bile bu anlaşıldığı halde öğrenciye itiraz hakkı dahi vermediğimiz için o yalanları yutturmaya çalıştık.

4- Kültürümüzle mücadele eder olduk, Avrupa’nın kültürüne hayran olduk, kılık kıyafetimizden tutun, makyajımıza kadar taklit ettik… Edep ve marifet kavramlarını unutur olduk.

Peki, bu tarzda yetişen bir insan kitlesinden beklentimiz ne olmalı? Bu insanlar eğer bu haliyle ayakta iseler, evine gelip gidiyorlarsa, bir iş aş için çaba sarf ediyorlarsa ne ala? Aslında iyi ki ailemizden, toplumla ilgilenen cemaatlerden katkı alarak bir şeyler öğreniyoruz, yoksa halimiz perişan olurdu, toplumun kahir ekseriyeti Gezi Parkı’na alayına asker olurdu.

Sevgili dostlar, hele bir anket yapılsın, bu gösterilere katılan vatandaşlarımız arasında devletin okullarına gitmeyen kaç kişi var, peki bu insanlardan kaç tanesi bir cemaate bir medreseye gitmiş? Her halde düşünmemiz gereken en önemli mevzu bu olsa gerek.

Eğer kaliteli bir nesil yetiştirmek istiyorsak, başta İslam dini olmak üzere diğer dinleri de mensuplarına öğrenme fırsatını vermeliyiz, Türkçe resmi dilimizin yanı sıra diğer dillerin yaşaması için çaba sarf edeceğiz, tarihimizi eksisiyle artısıyla anlatmalıyız, kültürümüzü yaşamaktan utanır halde olmamalıyız.

Bir müfettişimizden duymuştum, Alman eğitim sisteminde zorunlu eğitim on yıl, bu süre içinde her yıl zorunlu dört ders var; din, dil, tarih ve kültür, diğeri de öğrencinin kabiliyet ve tercihine göre verilir. Dolayısıyla on yılın sonunda ‘Alman gibi Alman’ yetişir.

Bizde de düne kadar zorunlu eğitim sekiz yıldı, ancak mezuniyet sonrası her kafadan bir ses; bence deyip konuşmaya başlıyor.

Her biri bir alem, değer yargılarından yoksun ‘ben yaparım olur’ mantığıyla yaşıyor, yorum ve değerlendirmelerde bulunuyor. Anadolu bir kahvehane gibi her bir kafadan bir ses geliyor. İyi ki devletin baskısına rağmen manevi değerlerini koruyan bir kesim insanımız var, diyanetimiz cami cemaatle, nasihatle bir şeyler anlatıyor, iyi ki cuma hutbelerimiz var yoksa halımız nice olurdu?

İşte çeyrek asır, yarım asır, asırlar sonrası için kalıcı bir çalışmayı gerektiren bir mevzu, asıl buna dikkat ekmek lazım. Dolayısıyla diyorum ki bu gün yazılanlardan, bu makalemden daha önemli bir yazı olmasa gerek, kendimizi aldatmayalım ne olur? Hala da bu dört değerle gizli saklı, bazen aleni bile mücadele eden insanlar memleketimizde mevcuttur.

Bu hakkı nerden kendilerinde buluyorlar onu da bilemiyorum, ama yalan dolanla, halkı korkutarak, ürküterek bu değerlerle mücadele ettiklerini biliyorum.

Kendimize, özümüze dönmek dileğiyle…


Eyüphan KAYA

22.06.2013

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.