Aklın yolu birdir

23 Mart 2013 12:58 / 1495 kez okundu!

 


İnsanlık tarihi boyunca hak ve batıl mücadelesi olduğu gibi çeşitli bahanelerle kardeşler arasında, bireyler arasında, halklar arasında zaman zaman husumet peyda olmuş, bu husumet “ifsat komiteleri” aracılığıyla alevlenmiş, savaşlara neden olmuş, derken gereksiz yere maddi manevi sıkıntılara neden olduğu gibi mal ve can kaybına dahi yol açmıştır.

Yaşadığımız bu çeyrek asırda da yeryüzünün muhtelif yerlerinde değişik adlar altında örgütlenen bazı insanlar, kendince haklı bir mücadele ediyorlar, muhalif devletlerin de katkılarıyla hâlâ namlunun ucuna yemin edebiliyorlar.

Doğrusu bu sıkıntıların ortaya çıkmasının asıl nedeni mevcut sistemler, devletin başında olan iktidarlardır. Eğer vatandaşlarına eşit yakınlıkta olup, hayat atmosferi içinde vatandaşın varlığının bir anlam ifade ettiğine, vatandaşı ikna edebilselerdi, günümüzün rahat hayatını bırakıp kolay kolay dağ hayatını, mağara hayatını, eski beslenme usulünü, 4x4 varken katırla gezmeyi tercih edeceklerine inanmıyorum.

Ne acıdır ki, ülkemizdeki Kürt sorununun asıl müsebbibi devletin yanlış uygulamaları olmasına rağmen, toplum olarak hop kalkıp, hop oturarak PKK’yi eleştirdik, neyse ki mevcut iktidar bu sorunun tek taraflı olduğuna inanmadığı için bir çözüm arayışına girdi, bildiklerinin bir kısmını vatandaşlarla da paylaşarak kamuoyunun kahir ekseriyetini bu barışın gerekliliğine inandırdı gibi.

Doğrusu, Başbakanımızın 2005 yılında Diyarbakır’da Kürt sorunuyla ilgili yaptığı açıklama sağduyulu vatandaşlara bir umut, bir heyecan verdi ve o gün bu gündür bir dizi sıkıntılara rağmen her fırsatta barış çağrıları yapıldı, binlerce âkil adam söz ve davranışlarıyla, yazılarıyla, yaptıkları çalıştay, panel ve konferanslarıyla hep barışa katkı vermeye çalıştılar “damlaya damlaya göl olur” misali bugün bu barış çağrısı nevroz alanında yüz binlerin huzurunda hem Kürt-Türk kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna deklare edildi.

Ben bir vatandaş olarak mutlu oldum, içime bir huzur indi, yaşadığım acıların bir kısmı kısmen hafifledi, kuşkularım azaldı. Umut ediyor ve inanıyorum ki milyonlar üzerinde de aynı etki bırakmıştır.

Bin yıllık İslam bayrağı altındaki Kürt - Türk birlikteliğiden bahsedildi, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in (aleyhimusselatuvesselam) öğretilerine göndermede bulunuldu. Malumunuz, gelen her peygamber topluma hak hukuk adına bir şeyler kazandırmış, hayata kalite katmıştır. Eğer bu gün Peygamberlerin öğretilerini elinizin tersiyle iterseniz insan hakları evrensel beyannamesi dahil ortada bir şey kalmaz. Yeryüzünde yaşayan insanların kahir ekseriyeti bu üç Peygamberin arkasındadır, ama doğru ama yanlış, ne yazık ki Peygamberlerin insanlığa getirdikleri berrak mesajlar dahi insanlar tarafından taraflı kullanılmış ve bozulmuş bal gibi, insanlığa katkı vermesi gerekirken zaman zaman hayata sıkıntı vermeye de vesile olabilmiştir.

Silahsızlanma sürecinin başladığı müjdesi paylaşıldı ve demokratik siyaset sürecine gelindiğine vurgu yapıldı.

Ne mutlu bize ki, bu günlere şahitlik edebildik, bir de bu çeyrek asırda barış hasretiyle, gözü arkada kalıp ölen milyonlarca vatandaşımız var, bunların hakkını kim ödeyecek acaba? Bu süreci bu kadar uzatmaya gerek var mıydı? “Habur sürecine“ katkı verseydik bugün bu aşamada mı olurduk? İşte o günü düşünerek bu günü sahiplenmek lazım değil mi? Aklın yolu birdir, iyi ki o yolu bulmak üzereyiz.

Bu süreç bu aşamaya kadar gelmişken, Abullah Öcalan için ne kimsenin “Bebek katili” demekte diretmeye, ne “sayın” unvanını kullanmakta ısrar etmeye hakkı var. Her iki kavram da barış sürecine katkı vermiyor. Bırakın tarih bu sürecin aktörlerini hak ettikleri şekilde zikretsin. Bize düşen bu barış sürecinde taş üstüne taş koymak, gücümüz nispetinde katkı vermektir, velev ki ezberimiz bozulsa da. Çünkü bu süreçten farklı beklentileri olanlar olabilir.

Ne yapabiliriz?

1- Barışın her türlüsünde hayır var diyebiliriz,

2- AK Partili değilsek de bu barış çalışmaları için Başbakana dua edebiliriz,

3- BDP’yi bu sürece verdiği katkıdan dolayı takdir edebiliriz,

4- Abdullah Öcalan’ın Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerini görebildiğini söyleyebiliriz.

5- Kürtlerden ya da Türklerden bu sürece karşı olanlar varsa kavlı leyin ile uyarabiliriz.

6- Toplumu ayrıştıran ifadelerden kaçınarak birleştirici bir dil kullanabiliriz,

7- Özümüze, inancımıza, bizi biz yapan değerlerimize dönmek için çaba sarf etmeliyiz…

Eğer bu yaklaşımla barış sürecine katkı verirsek, inanıyorum ki bu süreç başarıyla sonuçlanacak, insanımız huzur içinde yaşamanın tadına varacak, siyaset ve bürokrasi işine dönecek ve Türkiye en kısa zamanda iki Türkiye olacak. Bundan da orta sınıf adını verdiğimiz insanımızın kahir ekseriyeti yararlanacak. Bundan daha iyisi can sağlığı, en önemlisi de “ahret ve iman”, ah şu iki kavramı bu millete bir kavrata bilseydik ah… aslında huzur burada, başarı burada, mutluluk burada, insanlık burada, nirvanaya bu değerlerle kavuşulabilir.

Selam ve sevgilerimle daha iyi günlere...


Eyüphan KAYA

22.03.2013


Son Güncelleme Tarihi: 24 Mart 2013 13:19

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.